2.1

4 2 1
                                    

Bölümü yayınlamayı unuttum resmen.

Gelecek bölüm salı günü.

Iyi okumalar!

⚱️📜🐫

Ofiste bana verilen evrak işlerini halletmiş, yemek molası saatinin gelmesini bekliyordum.

Son kağıdı da güzelce dosyaya koyduktan sonra sırtımı sandalyeye yaslayıp bacaklarımı masama kaldırdım.

Şu anda benden mutlusu yoktu. Mahir'i istediğim kıvama getirmiş, deliye döndürmüştüm.

Kafamı geriye atarak kendi kendime kahkaha attım. Keşke okuldan telefon geldiğinde yüzünün halini görebilseydim...

Keske sıfatını bilseydim önce.

Bu düşünceyi şimdilik aklımdan çıkarıp ana döndüm. Bir sonraki hareketimi planlı yapmalıydım. Okuldan bilgi istemiş olsamda elimde bir şey yoktu.

Okuldaki görevli, "Yakını olmadığınız için size hiçbir bilgi veremiyoruz maalesef. Kişinin kendi isteği ve müessesimizin kuralları." demişti.

O kadının yüzü aklıma geldikçe sinirlensem de sakinliğimi korudum. Çağkan bana sadece tedbir amaçlı böyle yapmamı istemişti. Asıl adım o değildi yani.

Çağkan'ın üniversitede çalışan bir tanıdığı vardı. Kendi öğrencilerine bakma bahanesi ile sistemden rahatça Mahir'in bilgilerine ulaşabilirdi.

Asıl adım bu olsa da sonrası kritik olandı. Elime geçecek bilgiler evinin adresi, ebeveynlerin adları ve bir telefon numarası olacaktı.

Tabi istersem notlarına da ulaşabilirdim ama şu anlık buna ihtiyacım yoktu.

Şantaj malzemesi olarak kullanabilir miyim acaba? Gerçi notları iyiyse bu ne işime yarardı ki?

Pilotaj okuyordu o, değil mi?

Elimdeki kalemi parmaklarımın arasında çevirirken tekerlekli sandalyeme sallanıyordum.

Bölümün kaçıncı yılındaydı? Son demişti... Üniversitelerin bitmesine ne kadar vardı?

Aratmak için tam elim telefona uzandığı sırada elimi alnıma vurdum. Salak mısın Esra? Sinem üniversite okuyordu ya hani?

Kardeşimin üniversitede olduğunu unutmak, unuttuğum en basit şeyler arasındaydı ama Mahir'in ne zaman okulu bitirdiğini öğrenmek istemem düşündüğüm en saçma şeylerdendi.

Bana neydi. Kalemimi masaya bırakıp yüzümü ellerimin arasına aldım. Mahir'i tırsacak, karşıma çıkmasını sağlayacak bir şey yapmalıydım.

Karşıma çıkarsa ne yapardım? Gerçi niye karşıma çıkmasını istiyordum ki? Hayır, onu merak ettiğimden değil, bunca süredir bana yaptıklarını ona ödetmek için istiyordum bunu.

Kimi kandırıyorsun Esra?

Inleyip başımı masaya yaslarken görünüşünü hayal ettim. Bunun hakkında bana hiç vergi vermemişti, onu bir nevi dayıya benzetmemek zordu bu yüzden.

Sonra aklıma bana karakolda "Hayatım." dediği an geldi. O tonda, öyle bir kelimeyi söyleyen birini çekici düşünmemek zordu.

Kendimi bunun anısı ile gülümserken bulunca kendime kızıp yüzümü düz tutmaya çalıştım. Göz ucuyla masamdaki aynaya baktığımda kızardığımı gördüm.

Kendine gel Esra! 24 yıllık hayatında tek bir erkeği bile hayatına sokmayan bir kadınsın, tanımadığın bir adamın iki sözüyle bu hale düşecek biri miydin sen?

Telefonum bir anda çalmaya başlayınca yerimde sıçradım. Kendi kendime 'ya sabır' çekerken telefonu elime alıp kimin aradığına baktım, Sinem'di.

"Ne var?" diye telefonu açtım.

"N'oldu? Karadeniz'de gemilerin mi battı? Bu ne terslik?" diyerek takıldı. Iyi bir ruh halinde olmalıydı. Mahir yüzünden kendime sinirimi ona çıkarmamak için kendimi sakinleştirdim.

Iç çektim. "Hiç. Neden aradın?"

"Insan bir hal hatır sorar ya! Ablama nezaket mi öğretmem lazım."

Gülerek göz devirdim. "Nasılsın canım?"

"Iyiyim aşkım, ne yapıyorsun?"

Yüzümü buruşturdum, "Bana o şekilde seslenmemeni daha kaç kere söylemem gerek? Çok iticisin."

Kahkaha attı. "Tamam aşkım, bir daha demem."

"Neden aradın?"

"Para lazım."

"Başka bir şey için aramış olsaydın şaşardım zaten."

"Ya sende bir şey var! Anlat."

Saçımı gözümün önünden çektim. "Bir şey yok."

"Var!" diye resmen çığlık attı.

Telefonu kulağımdan uzaklaştırdım. "Allah seni düşmanımın başına vermesin kızım ya! Sonra anlatacağım, kaç istiyorsun yaz. Hadi kapatıyorum."

"Teşekkür ederim canım benim!" diyerek kapattığında rahat bir nefes aldım.

Telefonu masaya indirim salık bıraktığım kestane rengi saçlarımdan iki elimi geçirdim.

Sinem: 2000 TL ister, elinden öperim aşkım

Esra: kaç sıfır o? 2 görüyorum ama...

Sinem: ya tamam! Bir daha demicem

Sinem: 2 bin TL canım o

Esra: Bulaşıkları sen yıkıyorsun bu hafta.

Sinem yazıyor...

Esra: 2 binden vazgeçtin mi?

Sinem: yok! Bulaşıkları yıkarım ben

Esra: anlaştık :D

Parayı hesabına gönderdikten sonra masamın yanına gelen Çağkan'a baktım. Bana birkaç saniye baktıktan sonra gülümsedi. Saçları gözünün önüne düşmüştü. Yeşil gözleri ışığın altında parlıyordu.

Bir kaşımı kaldırdım.

"Mutlu gördüm seni?" dedi.

Sakince gülümsedim. "Öyle bir tırsmış ki... Anlatamam! O bilgileri arkadaşından isteyebilirsin."

Başını salladı. Elini kaldırım saatine baktı.

"Yemek molası başladı, bir şey ısmarlayayım mı sana? Hem o mevzuyu konuşuruz?"

Dudaklarımı büküp düşündüm. Az önce 2 bin kaybettiğime göre yemeği onun ısmarlaması fena olmazdı. Ona bakıp başımı olumlu anlamda salladım.

"Eşyalarımı toplayayım. Asansörlerin önünde buluşalım."

Parlak dişlerini göstererek gülümsedi. "Anlaştık, bekliyorum seni."

Başını eğip selam verdi ve geldiği yönden geri gitti.

Masamdaki aynaya bakarak saçımı bir at kuyruğuna bağladım, sonra da kol çantama eşyalarımı koyup ayaklandım.

Asansörün olduğu tarafa doğru yürürken yolda duraksayıp telefonu çantamdan çıkardım.

Mesajlaşma uygulamasına girip Mahir'in konuşmasına bastım, sonra da onu engelledim.

Yüzüme gülümsemem yayılırken telefonu çantama geri koydum.

Hadi bakalım.

⚱️🐫📜

Çağkan bey siz hayırdır?

Arkeolog •|• TextingWhere stories live. Discover now