8. BÖLÜM •kurşun•

4.5K 764 130
                                    

Kitaba olan ilgi ve sevginizi anlama yolum yorum ve oylarınız olacaktır.

Siz nasıl benden yeni bölüm istiyorsanız
bende yorumlarınızı okumak istiyorum.

Bu yüzden lütfen bol bol yorum atmaktan fikirlerinizi dile getirmekten çekinmeyin.

Burada yazma nedenim sizinle iletişimde olmak bunu esirgemezseniz çok mutlu bir kız olurum.

Keyifli okumalar dileriim

Keyifli okumalar dileriim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Tuğkan Her Yanım Yangın


Korku damarlarıma enjekte edilmiş bir ilaç gibi vücudumda kol geziyordu. Boğazım düğüm düğüm olduğu için yol boyunca ağzımı açıp tek kelime edemedim. Abim de bu sessizliğime ayak uydurdu ve eve gidene kadar bu durum değişmedi. Fakat kalbimi bir zar gibi saran çaresizlik korkumu besiliyordu. Kalbimin her atışında artarak beni kıskıvrak ele geçiriyordu. Evin içine girdiğimizde adeta kurbanlık bir koyun gibi sonumun gelmesini bekliyordum.

"O adamdan ne istiyordun?"

Ona doğru döndüm ve başımı kaldırdım. Gözleri yine deli gibi bakıyordu. Bu bakış beni o kadar korkutuyordu ki... Çünkü beni öldürmek ister gibi bakıyordu. Sesli bir şekilde yutkundum.

"Sadece çikolata istedim abi."

"Bana abi deme!" diye bağırdı. O kadar yüksek sesle bağırmıştı ki irkildim. Bu sesle kurduğu cümle çok tanıdıktı. Hayatımın büyük bir bölümünde duymuştum. Bana doğru eğilip kollarımı sıkıca tuttu. "Hak etmiyorsun," dedi ağzından tükürükler saçarak.

Tutuşunu sıkılaştırıp beni sarsmaya başladığında dişlerim birbirine çarptı. "Sen hiçbir şeyi hak etmeyen nankörün tekisin. Duydun mu beni?" Ses tonu sonlara doğru kısılmıştı. Kelimelerin üstüne basa basa "Nankörün tekisin," dedi tekrar.

"Ben-" dediğimde sesim titriyordu.

"Sen hep böyleydin. Hep olmayan şeyleri anlatıp dururdun." Beni itelediğinde geriye doğru sendelesem de arkamdaki duvar sayesinde düşmeden durmayı başardım.

"O adama da bunları anlattın değil mi? Yine deli saçması şeyler söyledin. Anneme anlattığın gibi..."

"Yapmadım," diye inkar ettim. Çabam boşunaydı, bana inanmıyordu.

"Yalan söyleme!" deyip üstüme yürüdü. İşaret parmağını kafamın yan tarafına yerleştirip sertçe iteledi. "Sen busun işte Gece Karasu, yalancı, nankör, iki yüzlü hasta bir kızsın."

Ellerimle kulaklarımı kapattım. "Değilim," dedim cılız bir sesle. "Ben hasta değilim."

"Hastasın," diye tekrarladı acımasızca. "Seni bu yüzden o kliniğe kapattık çünkü deli saçması hikayelerinden bıkmıştık."

Dizlerimin üstüne çöktüm. Doğru mu söylüyordu? Gerçekten her şeyi ben mi uydumuştum? Başından beri olan her şeyi zihnimin bir oyunu muydu?

"Kabul et bunu Gece, hastasın sen. O lanet klinikte yıllardır iyileşmeyi beceremeyen ağır bir hastasın."

Ağlamak istiyordum. İçime biriktirdiği zehri boşaltana kadar ağlamak istiyordum ama bunu bile beceremiyordum. Başımı kaldırıp ona baktım. "O zaman beni kliniğe geri götür."

Ellerimi kulaklarımdan çektim. "İlaçlarıma devam etmek istiyorum." En azından bedenimle olan savaşımı bitirirdim. Başımdaki lanet ağrı dururdu, ellerim titremezdi. İlaçların bana sağladığı yalancı sakinliğe ihtiyacım vardı.

Abim başını iki yana doğru salladı. "Oraya yatırdığımız onca paraya değmez. Baksana iyileşme namına hiçbir belirti yok."

Duvara tutunarak ayağa kalktım. "O zaman nasıl iyileşeceğim?"

Kafam iyice karışmıştı. Dudakları iki yana doğru kıvrıldığında yüzünde sinsi bir gülümseme oluştu. Elini uzatıp yanağıma düşen saçı yavaşça geriye doğru iteledi. Bu ani değişimi karşısında şaşkınca bakakaldım. Az önce kolumu tutup beni sarsan o değilmiş gibiydi.

"Ben iyileştireceğim seni." Doğrulup derin bir nefes aldı. "En başta olması gereken de buydu aslında. Tüm bu saçmalıklara sadece ben son verebilirim."

"N-Nasıl?"

"Bundan sonra ben ne dersem o. Sözümden dışarı çıkmayacaksın."

Mantıklı değildi, söylediği sözlerin hiçbiri mantıklı değildi. Asıl hasta gibi davranan oydu.

"Babamı ara, onunla konuşacağım."

Gözleri kısıldığında tehditkar bir sesle cevap verdi. "Az önce ne dediğimi duydun mu sen? Benim sözümden çıkmayacaksın dedim."

Dişlerimi birbirine bastırıp "Babamla konuşmak istiyorum," dedim. Sakin olmaya çalışsam da artık sabrım taşıyordu. Öfke kara bir bulut gibi üstüme çökmüştü. Onun gelişiyle korku ve çaresizlik bir köşeye saklanmıştı.

"Aramayacağım, şimdi odana git ve uyu."

Arkasını döndüğünde avuçlarım yumruk halini almıştı. "Ya sensen?" dedim ani bir patlamayla. Başını bana doğru çevirdi. "Ya hasta olan sensen?"

"Ne saçmalıyorsun sen?"

Ona doğru bir adım attım. "Belki de başından beri doğruları söyleyen bendim abi?"

Sessiz kalışı cesaretlenmeme neden oldu. "Gerçekten bana kötü davranıyordun değil mi?" Bunu söyleyince gözlerim doldu. "Fakat bendense evin tek oğlu olan sana inanmayı tercih ettiler. Belki de o kliniğe kapatılması gereken sendin." Sözümün bitmesiyle yüzümde tokatın patlaması bir oldu. Yüzüm yana doğru savrulduğunda gözlerim şaşkınca açılmıştı. Eliyle ensemdeki saçlarımı kavradı. "Bana bak fare suratlı." Hırıltılı bir sesle konuşurken beni ona bakmaya zorladı. "Ne cüretle beni, Fatir Karasu'yu suçlarsın?"

Saçlarımı daha sıkı tuttu. Enseme saplanan keskin ağrıya rağmen ağzımı açmadım.

"Seni öldürürüm lan. Seni parçalara ayırırım cesedini kimse bulamaz." Bunu yapacağını gözlerinde gördüm. Bu gece olmasa bile abim beni öldürecekti. Bunun için mi gönderdi ailem beni? Ondan korumak için mi?

"Şimdi geç şu kanepeye otur ve ben kalk diyene kadar kalkma!" Bu defa dizlerimin üstüne düşmemi hedefleyerek iteledi beni. Tüm gücünü uyguladığı için o kadar sert düştüm ki acıyla inledim."Ben izin vermeyene kadar yemek yemeyeceksin, su içmeyeceksin, tuvalete dahi gitmeyeceksin."

Sarf ettiği her kelimeyle beraber gözlerim biraz daha irileşiyordu. Sözlerinde ciddi olduğunu fark etmek ise beni dehşete düşürdü.

"Saçmalıyorsun!" diye soludum.

Eğilip kolumdan tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Adeta sürükleyerek beni kanepeye doğru götürdü. "Bırak beni."

Beni kanepeye fırlattıktan sonra çenemi iki parmağıyla kavradı ve sıkı sıkı tuttu. "Buradan kalkmayacaksın."

Geri çekildiğinde "Kalkacağım," dedim. Ayağa kalktığım an beline uzandı ve oradan çıkardığı silahı tam alnımın orta yerine dayadı. Abim kafama silah dayadı. Donup kaldığımda nefes dahi alamıyordum.

"Otur şuraya Gece. Yoksa ben zorla yaptırırım," diyerek soğuk demiri alnıma bastırdı. Bacaklarımın dermanı çekildiği için boş bir çuval gibi kanepeye çöktüm.

"İşte böyle," diye mırıldandı. "Böyle böyle adam olacaksın."

Beni öldürmek isteyen bir adamla dört duvarın arasında mahsur kalmıştım. Ve bu adam benim abimdi. Burada olduğumdan kimsenin haberi bile yoktu. Bir Allah'ın kulu bile beni kurtarmaya gelmeyecekti. Dudaklarımdan kopan hıçkırığı tutamadım. Bu sesi duyan abim kahkaha attı ve kafama dayadığı silahı çekti.

"Bir ezik gibi ağlayacak mısın?" Kahkahasının şiddeti arttı. Elimle ağzımı kapatıp hıçkırıklarımı bastırdım. Ağlamayacaktım. Beni öldürse bile ağlamayacaktım çünkü bir işe yaramayacaktı. Geçmişte de yaramamıştı.

"Buradan kalkmaya yeltendiğin an Gece, beyninin uçururum."

"Sen," dedim elimi ağzımdan çekerken "Sen benim abimsin." Fısıltı gibi çıkan sesimdeki hayal kırıkları kalbime battı. "Sen benim abimsin," diye tekrarladım. "Bana bunu nasış yaparsın? Nasıl beni-" konuşmadan önce yutkundum. "Öldürmek istersin?"
Aynı rahimde can bulmuş iki kardeştik biz. Damarlarımızda akan kan ortaktı. Beni koruması gerekirken beni öldürmek istiyordu.

"Hak ettin Gece, beni bu hale sen ve o deli saçması lafların getirdi."

Gözlerim yaşlarla parlasa da ağlamadım.

"Sana karşı içimde olan tüm sevgiyi ve merhameti o benzinlikte yitirdim."

Yanağımın iç kısmını ısırıyordum. "Anneme ne söyleyeceksin peki?"

Hafifçe güldü, neşeden yoksun buz gibi bir gülüştü bu.

"Her şeyi senin iyiliğin için yaptığımı biliyor, güven bana."

Üç saat boyunca yerimden kımıldamama izin vermedi. Yemek yemedim, su içmedim, tuvalete gitmedim. Sadece nefes aldım ve o kanepenin köşesinde oturdum. Sinirlerim bir yay gibi gerildiğinde bunu daha fazla yapamayacağımı biliyordum. O üç saat boyunca her şeyi düşünmüştüm. Olanları defalarca düşünmüştüm. Abim benden nefret eden bir psikopattı. Suçlu benmişim gibi davransa da gerçek buydu. Çünkü ne yaparsam yapayım bana yaptıklarını kabul edilir şeyler değildi. Ölmeyi hak edecek kadar büyük bir kötülük yapmamıştım. Ben sadece ondan korkmuştum. Ben hayatım boyunca ondan korkmuştum.

"Tuvalete gitmek istiyorum."

Karşımdaki koltukta yayılarak oturmuş ve elindeki telefona bakıyordu. Beni duymazdan geldiğini fark edince daha yüksek sesle "Tuvalete gitmem lazım," dedim.

Nefret ettim, bana bunu yaşattığı için ondan tüm varlığımla nefret ettim.

"Gidemezsin."

"Tuvalete gitmek zorundayım!" diye bağırdım bu defa. Boş bakan gözlerini telefondan kaldırıp yüzüme baktı. "Sesini kesmemi mi istiyorsun?"

Bu korkutucu sakinliğinin beni sindirmesine izin vermeyerek "Sadece tuvalete gitmek istiyorum," dedim.

"İyi, üç dakikan var."

Çıldıracak gibiydim. Tuvalet ihtiyacımı bile onun izin verdiği sürede gidermemi bekliyordu benden ve hâlâ hasta olan ben oluyordum öyle mi? Bu saçmalık karşısında gülmek istedim ama onu bile yapamadım. Banyoya girip kapıyı kapattım. Ondan kurtulmam gerekiyordu. Nasıl yapacağımı bilmiyordum ama buna mecburdum. yüzümü soğuk suyla defalarca yıkadım. Her şeyin bir rüya olmasını istedim ama değildi işte. Kabusun içinde kilitli kalmıştım.

"Süren dolmak üzere."

Sesini suymak bile çığlık atma istediğimi tetikliyordu. Titreyen ellerimle saçlarımı geriye iteledim. Tenim bir ölü gibi bembeyaz kesilmişti. Vücudumdaki tüm kan çekilmiş gibiydi. Yutkunup banyodan çıktım. Koridorda beni bekliyordu.

"Buna ne zaman bir son vereceksin?"

Dudaklarını büktü. "İyileştiğine ikna olduğum zaman."

"Ben hasta değilim."

Dilini damağına vurup cık diye bir ses çıkardı. "Yanlış cevap, sen hastasın Gece Karasu. Bunu kabul et. Kendi iyiliğin için yap bunu."

Kendi iyiliğim için onu öldürmek istiyordum. Gözlerim dış kapıya kaydı.

"Aklından bile geçirme, kilitli zaten. Yerine geç ve oturmaya devam et."

Başımı iki yana doğru salladım. Bunu yapamazdım. Daha fazla o koltukta oturup benim için neler planladığını düşünerek kendimi bu işkenceye maruz bırakamazdım.

"Gitmek istiyorum."

Üstüme doğru yürüdü. "Gidecek bir yerin yok. Kanepeye geç."

Yanından koşarak uzaklaşmaya çalıştım ama uzanıp saçımı tuttu ve sertçe çekti. "Beni sinirlendiriyorsun!"

Elini tutup ağzıma götürdüm ve var gücümle ısırdım. Öleceksem bile mücadele edecektim. Bir koyun gibi merhametine sığınmayacaktım. Çünkü abimin sadece beyni değil kalbi de hastaydı. Bağırdığında elini ağzımdan çekmeye çalıştı ve ikimiz de yere düştük. Onu tekmeleyerek kurtulmaya çalıştım. Saçımdaki eli yüzüme geldi. Yüzümde sıcak bir sıvı hissettim, muhtemelen kaşım patlamıştı ama umursamadım ve çırpınmaya devam ettim.

"Sana dur diyorum."

Ona tekmeler savurdum. "Bırak beni," diye çığlık çığlığa bağırdım. Yüzüme bir tokat daha indi. Dudağım patladı, onun da ısırdığım eli kanıyordu.
Belindeki silahı çıkardığında bu defa korkmuyordum. Çünkü bu gece olmasa da beni öldüreceği belliydi. En azından bu işkence kısa sürmüş olurdu. Ona bir tekme daha attığımda silahın kabzasını kafama vurdu.

"Bir dahakine kafana isabet edecek şey bir kurşun olacak."

Her yer karanlığa gömüldü.

***

Başımdaki keskin ağrıyla uyandığımda zihnim karmakarışıktı. Beyaz tavana boş gözlerle bakarken elim acının kaynasına doğru ilerledi. Oraya dokunduğumda parmaklarıma yapış yapış olan kan bulaştı. Kanın baskın kokusunu soluyunca öğürdüm. Koridorda uzanıyordum ve kafamdaki kanama durmamıştı. Doğrulmaya çalıştım ama başım o kadar şiddetli döndü ki etraf tekrar karardı. Gözlerimi sıkıca kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Derin derin nefesler alıyordum fakat koku midemi bulandırıyordu.

"Prenses uyanmış."

Abimi görünce geriye doğru kaydım. Yaşadıklarımız film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gidiyordu.

"Lütfen bırak beni."

Başını iki yana doğru salladı. "Asla," dedi net bir sesle. "Seni asla bırakmayacağım."

"Neden?" Benden hala ne istiyordu? Yıllarımı almıştı benden, akıl sağlığımla oynamıştı. Hala benden ne istiyordu? Bana doğru gelip önümde çömeldi.

"Sen benim oyuncağımsın Gece, sensiz hayatım çok sıkıcıydı. Sana tekrar kavuştum ve bir daha bırakmayacağım."

Sözlerinde mantık namına hiçbir şey yoktu. Psikopat bir sırıtmayla "Bu gece uyumayacaksın, sabaha kadar ayakta dikileceksin," dedi.Sustum. Çünkü artık ne diyeceğimi bilmiyordum. Bana neler yapacağını kestiremiyordum.

"Anladın mı?"

Tam o sırada biri kapıyı yumrukladı. Ardından bir erkek sesi Ukraynaca "Aç kapıyı polis," diye bağırdı. İkimiz birbirimize baktık. Aynı sözler İngilizce olarak tekrar etti.

O sırada bir şey kapıya sertçe vuruldu. Bu ses abimi kendine getirmişti. Kolumu tutup beni ayağa kaldırdığında kapıdan tekrar yüksek ses çıktı. Abim benimle beraber salona doğru koştuğunda beni çekiştirdi fakat dizlerim titrediği için yere düştüm. Küfür ederken beni bırakıp camı açtı. O sırada kapı açıldı ve içeriye bir sürü adam doluştu. Ayağa kalktığımda abim mesafeye bakıp "Sikeyim!" diye bağırdı. O sırada silahını çıkarıp bana uzattı.

Bir yanımda bana silah tutan abim diğer yanımda içeriye giren adamlar vardı. Başımı onlara doğru çevirdim.

Önde aynı üniformayı giyen iki adam vardı ve abime silah tutmuştu.

"Bana doğru gel Gece."

Abimin sesini duyunca ona gerildim. Sert bir erkek sesi Türkçe "Hayır," dedi. Sese baktım yüzünde kar maskesi olan bir adamdı. Sadece gözleri görünüyordu. Benimle Türkçe konuşan adamın gözlerine baktım. Gözleri gözlerimle aynı renkti. İlk fark ettiğim şey buydu.

"Eğer hemen bana doğru gelmezsen beynini uçururum."

"Sakin ol." Konuşan adam Türk olandı. Bana doğru geldiğinde "Hareket etme yoksa kızı öldürürüm," diye bağırdı abim.

"Tamam sakin ol, ona zarar verirsen buradan sağ çıkamazsın."

Abim etrafa baktı. Kaçış yolu arıyordu. "Zaten sağ çıkamayacağım, biliyorum bunu."

Bütün bedenim titremeye başlamıştı. "Üçe kadar sayacağım gelmezsen önce seni sonra kendimi öldürürüm. Duydun mu beni Gece? Bir..."
ye bağırdı.

Ne yapacağımı bilmiyordum. Abime baktım gözünü karartmıştı. Sonra o adama baktım. Sadece gözleri görünüyordu. Gözlerimi kapattım. zihnim ben.m düşmanımdı ve tetiği abimden önce çekti. Küçük bir erkek çocuğuna ait bir çift göz gözlerimde canlandı. Olmadık yerde olmayan şey gösterdi bana. O adamda tanıdık bir şeyler bulmamı istiyor gibiydi.

"İki..."

Gözlerimi açtım ve zihnimin içinde dönüp duran hayale bir son verdim.

"Üç..." Adım atacağım sırada o adam bana doğru atıldı. Aynı anda abimin silahı ateşlendi. Sağır eden bir ses eşliğinde kurşunun şiddeti bizi yere devirdi. Kesin emin olduğum iki şey vardı. Birincisi biri vurulmuştu, ikincisi ise... vurulan ben değildim.

Bölüm sonu!

Bölüm aslında dün akşam gelecekti fakat hasta olduğum için uyuyakalmışım bu yüzden şimdi geldi. Kusura bakmayın lütfen🫶🏻

İletişim ve alıntılar için Instagram umrantn

BİR AVUÇ GÜNEŞWhere stories live. Discover now