8. Kurşun: Gök Gürültüsü

1 0 0
                                    

(Seneler önce...)

(Uras Kandelen'den...)

Yağmur yağıyor, gök gürlüyordu her zamanki gibi. Emre Akay denen herif defalarca aramıştı lakin hiçbir çağrısına yanıt vermemiştim.

Çünkü önemli şeylerin hepti gece on ikide gerçekleşirdi.

Bu yüzden onu yaklaşık bir saattir oyalıyor ve gece yarısı olmasını bekliyordum büyük bir sabırla. Gök gürledikçe gözlerim gecenin koyu maviliğini dağıtan mor, beyaz ve mavi rengindeki karışımda, yıldırımlarda, geziniyordu.

Alarmım gecenin on ikiye ulaştığını söylediğinde telefonumu elime aldım ve kapıyı kilitledikten sonra maskemi çıkarttım. Daha sonra telefonum tekrar çalmaya başladı. Aramayı açtım ve telefonumu kulağıma götürdüm adımlarımı yine cama doğru sürdürdüğüm sırada.

"Uras Kandelen sen misin?" diye sordu Emre. Dudağımın kenarı elimde olmayan bir şekilde sinsice kıvrılmıştı aklıma hücum eden düşüncelerle.

Çok sevgili oğlumun benden istediği bir rica üzerine aklımın içerisinde kırk tilki dönmüş ve ortaya mükemmel bir plan çıkartmıştı. Ben de bu planı severek yerine getirmiş oğluma da verdiğim sözü tutmuştum.

"Benim." Dedim ciddileştikten sonra.

"Aramalarıma uzun süredir bilerek cevap vermediğinin farkındayım." Dedi çok büyük bir silah kaçakçısı olduğunu ve bulunması imkânsız olduğunu düşünen adam.

Ben de "evladının hayatı yokuşa sürüklenecek Emre Akay." Dedim içimden. Dışa ise ne zaman vuracağımı bilmiyordum çünkü bu ben ve oğullarım arasında kalacak bir sözdü.

Ha bir de karım da var onu da atlayamayız.

"Beni her istediğin saatte arayamazsın. Beni aramaya yürekli olan kişilerin önemli işlerin gece on ikide görülmesi gerektiğini bilir. Demek ki sen beni aramaya yürekli değilsin." Dediğim sırada telefonu omzum ile kulağım arasına sıkıştırmış, cebimden çıkarttığım sigaradan bir dal alıp ağzıma yerleştirdikten sonra paketi tekrar cebime koydum ve çakmağımı alıp ağzımdaki sigarayı yaktım.

"Senin için ne önemli bilmiyorum ama ben evladımı istiyorum. Yoksa mekanını taramaktan çekinmeyeceğim. Keskin nişancılarım affetmeyecektir." Dediğinde ister istemez büyük bir kahkaha attım.

"Sen onların kendi adamın olduğunu mu düşündün? Peki seni hedef olan adamlarımı ne yapacağız?" dediğim sırada kenardaki tuşa basıp adamlarıma Emre'yi bulması işareti vermiştim. Emre korkudan tir tir titreyecekti.

"Benden ne istiyorsun alçak herif? Çocuğumu ve annesini bana ver." Dediğinde bu sefer gülmekten gerçekten ölecek seviyeye gelmiş hatta elimdeki sigara bile yere düşmüştü.

"Benim ailemi benden almak kolay mı lan? Organlarını mafyalara satar sana kolay kolay yine vermem." Dediğimde sinirli bir nefes vermişti.

"Kim olursan ol benim kanımı benden alma hakkın yok." Dediğinde biraz daha ciddileşmiştim yoksa telefonu yüzüme kapatırdı.

"Senin kanını senden seni öldürerek de alabilirim ama elimi buna bulaştırmaya bile gerek yok. Benimle iş birliği içinde olman yeterli." Dememin ardından aramızda kısa bir sessizlik oluştu.

O sırada dünyaya kaç yıldırım düştü bilmiyorum ama binlerce olduğunu biliyordum.

Gökyüzüne çıktığın an kendini kaybettiğin ilk yer bulutların arası olurdu. Hayaller kurduğun zamansa geçmişin...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: May 01 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Geçmişin SilahıWhere stories live. Discover now