24

361 81 76
                                    



Arca, Ferman ile görüşmeye giderken şoförlü aracının arka koltuğunda oturmuş şimdiden özlediği memleketini düşünüyordu. O yıl bahar mevsiminin güzelliğini kaçırmıştı. Narcenciye bahçelerinden yayılan çiçek kokularını ve Kozan Kalesinin karşısındaki tepelerin yamaçlarında açan yabani zakkumların kartpostalları kıskandıran pembeliğini anımsarken gelecek yıl, Meyil'i baharda oralara götürmeyi aklına yazdı.

Allah'ın, Akdenizliye bir lütfu olarak dağda bayırda kendiliğinden yetişen pembe yoğun çiçekleriyle göz alan zakkum bitkisinin, çiçeğinden köküne kadar her parçasının zehirli oluşu ise ona göre tuhaf bir ironiydi. Zıkkımın kökünü ye, deyimi de bu güzel çiçeklerin zehirli oluşundan geliyordu. Yenilmesi teklif edildiğinde hakaret sayılacak şeylerde boktan bile daha ön sırada yer alıyordu.

Ferman'ın Şile'deki yazlık evinde buluştular, Arca adamın kendisine başlarda köpek çeken tavrının değiştiğini çoktan farketmişti, kulübün açılışından önce onun Arzu Mercan isimli, karanlık bağlantıları olan namı diğer 'Hanımefendinin' oğlu olduğunu öğrenmişti. Yasin ile bir telefon konuşmalarında genç adamdan dert yanarken Yasin ona,
"O horozlandığın serseri seni üçe katlar beşe böler çarpım tablosunu tersten okutur dikkat et: ha arkasında kimin olduğunu da bilsen iyi olur." Demişti.

"Sen varsın gardaşım ama herhalde o küçük psikopatı bana yeğ tutmayacaksın."

"Aile adımıza kim daha çok fayda sağlıyorsa ben onu yeğ tutarım o ayrı. Fakat Arzu Mercan adını bilirsin."

Ferman bu ismi duyunca bülbül gibi şakıdı. "Rus Baron Vladimir Volvakov'un Türk karısı, şu hanımefendi?"

"Heye ağabeyim, o hanımefendi, bizim Aco'nun anası. Şu aralar dargınlar ama sen yine de dikkat et."

Ferman bir sonraki buluşmada Arca'yı şirketine davet etmişti, onunla bir daha merdiven altı izbe depolarda ayaküstü görüşmemeye ve ona terslenmemeye dikkat ediyordu. Yazlık evin bahçesinde de mangal başında yemek yerlerken Arca içinden, ye kürküm ye diye düşünüyordu.

Bir süre siyaset konuştular. Belediye seçimleri öncesinde eski belediye ekibinin parselizasyon ve imar yolsuzlukları hız kazanmıştı. Gitmeden önce ne koparsak kardır diye düşünerek belediyenin tüm kasalarını boşaltıyor, sosyal yardımlaşma için gelen yüksek meblağları kendi propaganda çalışmalarında harcıyor, belediye kadrolarına önüne geleni işe alıyorlardı. Mevcut yönetim ile aynı partiden olan Mehmet Karadeniz'in seçilmesi halinde it iti ısırmayacağı için yaptıklarının yanlarına kar kalacağını düşünüyorlardı.

Ferman kendi özel hayatında kaba saba, maço ve soğukkanlı bir adam olmasına rağmen siyaset kürsüsünde iyi bir hatibe dönüşüyor ve eline mikrofon aldığı anda Adana şivesinden de, öz kimliğinden de sıyrılıyordu. Mahalle mitinglerinde halka, belediyede dönen yolsuzlukları anlatmış ve seçilirse hepsini dava edeceğini söyleyerek oy istemişti. Karşı hamle olarak Mehmet Karadeniz ve bağımsız aday olan ikinci rakibi de ona önce kendi mafya bağlantılarını halka açıklamasını, tersanelerde dönen uyuşturucu ticaretinin kilit ismi olduğunu öne sürmüştü. Şimdi Ferman'ın bir şey daha yapması gerekiyordu. Mehmet'in salak oğlunun çıkardığı rezalet etkili olsa da çabuk unutulmuştu.

Arca düşünceli bir ifadeyle sakallarını ovuşturup sustu. Ferman, Mehmet'in inşaat şirketleriyle ilgili bildiği her şeyi sayıp döküyor ama hiçbir delil gösteremiyordu. Adam, Ankara'dan korunuyordu.

"Mehmet'in oğlundan daha çok iş çıkar ama insanlar takmıyür Beyim. Kendisine ulaşmak gerek."

"Yok mu bir kırığı falan? Onun çevresindekilerin hepsi zampara, kumarbaz şeytanlar! İki yıl önce Mehmet'in kuzeni, bir okul müdüresiyle basıldı. İkisi de evliydi, uzun süredir swinger partileri felan yapılıyormuş. Yer yerinden oynadı, ikisi de boşandı. Kadın özel bir okul yönetiyordu, kovuldu gitti. Öyle bir şey olsa!"

HARBİWhere stories live. Discover now