8.

464 96 83
                                    




Meyil, ertesi sabah okula gittiğinde içini bir anda huzursuzluk kapladı, akşamki sevincinden eser kalmadı ve kazanacağı parayla ilgili kurduğu toz pembe hayaller nedense dağılıverdi. Okulunun bulunduğu caddenin başında her zamanki gibi minibüsten inip sokağın başına kadar yürürken çocuklarını okula bırakan velilerin arabalarının oluşturduğu sıkışıklıkta kendine zar zor yol buldu. Tank gibi siyah bir jip, daracık sokakta üç yüz altmış derecelik dönüş yapmak için sağlı sollu iki kaldırıma çıkarak yaya yolunu da diğer arabaların geçişini de işgal etmiş ve korna sesleri yükselmişti. Okuldaki en zengin oğlanlardan birinin babasının devasa jipi 'U' dönüşünü tamamlayana kadar trafik durdu ve herkes beyzadenin geçişini bekledi.

Birileri el kol hareketleri yaparak söylendi,
"Sokağın başından dönsen sanki incilerin dökülür, şuna bak maganda!"

Lüks BMW'ler, Audi'ler, Mercedesler, Land Rover'lar okulun kapısında köşe kapmaca oynuyordu. Annesine ait kıpkırmızı Mercedes A180 araçtan inen Ece'yi görünce kapıda duraksadı, arabanın şoför koltuğunda oturan annesini görünce başıyla selam verdi, kadın görmezden geldi ve aracını hareket ettirdi.

Tüm bu kalburüstü insanlar, karı koca çalışan üst düzey memurlar, hali vakti yerinde esnaflar, babadan zenginler, iş insanları, fabrika sahipleri, doktorlar, mühendisler, hemşireler, bankacılar, hepsi kendi geldiği dünyaya yabancıydı. Sanki herkes sütten çıkma ak kaşıktı da kendisi ve ailesi, şehrin varoşlarındaki tüm trajediyi omuzlarında taşıyan kara lekeler gibi uyumsuzdu. Evinden her sabah minibüsle gelip girdiği bu muhitte adeta herkes işaret parmağının ucunu ona çevirmiş ve bir düşmana bakar gibi alnını işaretlemişti. Onun hakında fısıldaşıyor, ona gülüyor, onu kınıyor, onu aralarında istemiyor ve her zaman bir açığını kolluyor gibiydiler. Tüm bu hisler genç zihni için yorucuydu. Şimdi yeni işi hakkında kendi kendisini bu insanların gözünde yargılıyor ve infaz ediyordu: Bittim ben! Ne halt ettim, beni afaroz edecekler!

Ece ise neşeyle gelip Meyil'e sarıldı.
"Kankim yeni işin hayırlı olsun! Çok merak ediyorum ben de gelicem seninle!"

"Gelirsin bi ara."

İki genç kol kola girip okul bahçesinde yürümeye koyuldular, Ece hevesle arkadaşına sorular soruyordu. Meyil tüm gece mesajlaşmalarında her detayı ona anlatmıştı fakat Ece her şeyi tekrar dinlemekte ısrarlıydı. Meyil'in donuk yüz ifadesinden asıl varmak istediği konuya girdi.
"Batuhan'ın haberi var mı?"

"Yok, mesaj bile atmadı."

"Hayret?"

"Uyuyakalmıştır öküz. Son görüldüsü saat 21'deydi."

"Şarkıcılık işine ne diyecek sence?"

"Ne diyebilir kankim, ona soracak halim yok."

Ece, omuz silkti ve olacakları beklemeye koyuldu. Kendisi dün gece aynı anda Meyil ile yazışırken ekran görüntülerini sevgilisi Tuna'ya iletmişti ve Tuna da Batuhan'a çoktan her şeyi anlatmıştı. İlk teneffüste beklediği gibi oldu. Batuhan sınıfının kapısına dayanmış çok öfkeli görünüyordu.

"Yürü gidiyoruz! Konuşçaz senle!" Diyerek kızı sertçe kolundan tutup çekiştirmeye başladı.

"Duydun demek?"

"Duydum tabi! Acaba ne halt ettiğini bana da söyleyecek miydin hanfendi?"

"Bırak kolumu ya! Akşam arasaydın!"

"Meyil cinlerim tepemde yürü dedim!"

"Çıkışta konuşuruz Batu."

"Çantanı al gel, şimdi konuşçaz."

HARBİWhere stories live. Discover now