"Böyle küçük ilçelerde böyle kodaman adamlar nedense basit orospularla takılmiyür, neden Beyim?"

"Neden olacak? Mehmet gibi adamlar öyle basit fahişelerin evine varana kadar yolda haberi düşüyor! Ama böyle evli, çocuklu, makam sahibi kadınlar işi gizli yürütüyor ki adamın da böylesi işine geliyor. Gizli kamera derdi yok, pezevenk haracı yok, şantaj yok, orospunun piyasaya prim yapmak için dedikodu çıkarması yok! Anlıyün mü?"

Arca başını ağır ağır salladı, beklediği cevabı almıştı. "Çok iyi anladım." Dedi. Bir sigara içip dumanını havaya üfledi. "Sizin alemde nasıl deniyür, kurumsal çevresine bir bakak? Herifçioğlunun doktoru, hemşiresi, avukatı, sekreteri, bankacısı, çocuklarının öğretmeni... Bir şey çıkarsa bunlardan çıkar."

Ferman kaşlarını çatıp anlaşılmaz homurtular çıkararak düşündü, parmaklarını şıklattı. "Bir mimarı var!" diye haykırdı.

Sonra birkaç yıl önce Mehmet'in inşaat şirketinde işe başlayan genç ve alımlı kadın mimardan söz etmeye başladı. Kadın evliydi, kocasının sigorta şirketi vardı, Mehmet ile aynı sitede yazlıkları vardı ve ailecek görüşüyorlardı. Arca, isimleri ve adresleri telefonuna not etti.

"Bakalım ona." deyip müsade istedi.

Ferman, ailesinin de geleceği akşam yemeğine kalması için ısrar ettiyse de Arca yerinden kalktı. Adama önemsiz bir şey söylermiş gibi nispet yaparak

"Ferman Ağam, seni kırmak istemem yanlış anlama, aile meselesi olmasa kalırdım. Hatta Meyil'i de alırdım ama başka zaman inşallah." diyerek ağzını yokladı.

"Hayırdır koçum?"

"Bizim valide buralarda... Uzun zamandır görüşemiyoruz o yüzden şimdi onu ekmek olmaz." diye mahcup bir ifadeyle hatta utanır sıkılırmış gibi yere bakarak ekledi.

Ferman hemen coşkuyla abartılı bir karşılık verdi. "Haa! Tabi tabi valide deyince akan sular durur koçum benim. Selamlar hürmetler hanımefendiye..."

"Aleyküm selam." derken Ferman'ın tavır değişikliğinin sebebinin kesinlikle Arzu olduğuna, hanımefendi vurgusundan iyice emin oldu. Ye kürküm ye diye içinden söylendi.
...

Meyil'e asırlar gibi gelen hayatının dönüm noktasını yaşadığı haftalar sonra Ece ile buluşmak, eskiye, tanıdığına, bildiğine, kendini bulduğuna dönmek tuhaf bir huzursuzluk hissi yaşatmıştı. Sanki artık o eski Meyil olmak istemediği için eski hayatına ait ne varsa göresi yoktu. Ece'yi görür görmez gözyaşları süzülecek kadar çok özlemişti fakat onunla geçirdiği seneleri özlememişti. Oysa zamanın çok daha hızlı akmaya başladığı olgunlaşma yıllarına erişmişlerdi. İkisi de görüşmeyeli çok değişmişti. Biri madden, biri manen... Biri fiziken, biri zihnen...

Meyil, arkadaşına anlatacak çok şeyi, ne çok şeyi, öyle çok şeyi olduğu halde kızı karşısında görünce bir kahkaha attı ve onun da hayatının kendisi gibi sürreal bir tabloya dönüştüğünü anladı. Değişimlerine aklın kontrolünden uzaklaşan bir şuur akışı, rastlantıya bağlı ruh durumları, düzensiz hayallerin ve rüyaların eşlik ettiği anlık, fevri kararlar hakimdi.

Okullar kapanır kapanmaz Ece, annesinin çalıştığı hastaneye yatmış ve birkaç estetik operasyonu birden geçirmiş bambaşka biri olmuştu. Demek görüntülü görüşmek istememesinin sebebi buydu. Kankim sana sürprizim var, deyip kıkırdayıp durmuştu. Burun estetiği, kepçe kulak estetiği, çene ucu ve dudak dolgusu yaptırmıştı. Burnunun üzerinde hala bir bandaj vardı ve gözlerinin altında iyileşmeye başlayan hafif sarı yeşil çürükler göze çarpıyordu.

"Nasıl olmuşum doğru söyle?" diye hevesle sorup duruyordu.

Meyil, arkadaşının estetik yaptırmaya çok meraklı olduğunu ve sürekli araştırmalar yaptığını biliyordu ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordu.

HARBİWhere stories live. Discover now