7. BÖLÜM •feryat•

En başından başla
                                    

Ses yoktu. Güneş'in şimdiye kadar gelmesi gerekirdi. "Söz verdim Güneş Sönmez," dedim burnumu çekerken. "Söz verdim, yeter ki çık ortaya istediğin her şeyi yapacağım." Halının kenarına takılıp dizlerimin üstüne düştüm o an.

Yanımda diz çöken babam bana sarıldı. "Onu bulacaklar oğlum."

"Burada o baba, saklanmış olmalı," diye inatla konuştum ve sertçe gözlerimden akan aptal yaşları sildim. "Onunla oyun oynamadım ya küstü bana, beni cezalandırmak için yapıyor." Ayağa kalkmaya çalıştım. "Bırak, bulacağım onu ben." Çırpındım ama babam bırakmadı beni. Bulamadım bende, Güneş'i bulamadım.

O gece sokağa bir sürü asker ve polis geldi. Hayatımda görmediğim kadar çok güvenlik görevlisi evin içine dolmuştu. Sürekli aynı soruları soran ve her yeri inceleyen bir sürü koca koca adamlardı.

"Bunlar mı bulacak Güneş'i?" diye sordum babama. Şafak sökmüştü ve ben saatlerden sonra ilk defa konuşmuştum.

"Evet artık sadece onlar bulabilir. Bundan sonrası onlarda."

Babama döndüm. Ağlamaktan kızarmış gözlerimle dimdik durdum. "Ben pilot olmayacağım," dedim aniden verdiğim kararla. Sonra elimle evin içindeki üst rütbeli asker ve polisleri işaret ettim. "Güneş'i bulmak için onlar gibi olacağım. Güneş'i ben bulacağım baba."

"Onlar bulacaklar oğlum, merak etme."

Babam bana sıkıca sarıldı. Güneş'i ise hiç kimse bulamadı. Bir gece vakti aldılar onu bizden ve hepimizin güneşini aynı anda söndürdüler.



*

2022
Ukrayna / Harkov


"Şu siktiğimin arabası hangi cehennemde lan!"

İki elimle ensemi kavrayıp odamı turladım. Saatlerdir tek bir haber bile gelmemişti. İletişimde olduğum polis arkadaşım Alex beklememiz gerektiğini net bir dille söyleyip otele dönmemi tavsiye etmişti. Çünkü saat gece yarısını geçiyordu. Bunu fark edince "Ulan kaç saat oldu?" diye parladım. Saat kaç olmuştu ama küçücük bir gelişme dahi yoktu.

"Komutanım sakin ol."

"Kız bir psikopatla yan yana Poyraz," dedim sertçe. "Nasıl sakin olayım?"

Yıllar olmuştu, Güneş'i görmeyeli uzun yıllar olmuştu. Ama onun yüreğimdeki yeri hiç değilmemişti. Her ne kadar sözümü tutamasam da ben onun en iyi arkadaşıydım. Beni defalarca bu sıfattan atsa da bu böyleydi işte. Ve ben en yakın arkadaşımı bulup korumak istiyordum. Fakat yapamıyordum. Elim kolum bağlanmış, bu lanet odada tıkılıp kalmıştım.

"O araba illa hareket edecek. Hiçbir şey yapmasa bile markete falan gitmek zorunda."

Durup sakinleşmeye çalıştım. "Her yerde aranıyor ama herifle ilgili bir tane bile bilgi bulamadık." Uyanık herif her şeyi planlamış gibiydi. Adına kiralanmış araba yoktu. Otel kaydı yoktu. Nerede ne yapıyordu bilinmiyordu ama az kalmıştı. Hissediyordum, onlara yaklaşmıştık. Adamı her yerden köşeye sıkıştırmıştık. Bir yerde kapana kısılıp kalacaktı. Çünkü girdiği yol çıkmaz bir sokağa çıkıyordu.

Poyraz cebinden sigara çıkarıp uzattı. Bir tane alıp yaktım ve dumanı içime çektim. Günde en fazla iki ya da üç tane kullanırdım sigarayı. Fakat bugün stresli bir gün olduğu için sigaralarımı sürekli yeniliyordum.

"Bu Seçil," dedi Poyraz yavaşça. "Ne ayak?"

Dudağımı büktüm. O kızıl kadınla ilgili düşüncelerim muallaktaydı. "Tekin ayak değil gibi," dediğimde Poyraz başıyla onayladı. "Yıldız da hiç hoşlanmamış."

Sigaranın dumanını üflerken "Sırayla," dedim. "Önce Güneş'i bulacağım sonra bu işin arkasında olan herkesi tek tek araştıracağım."
Camın kenarına yaklaştım. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Gece boyunca uyumamış olmama rağmen hiç uykum yoktu. Güneş'i o adamdan alana kadar da bu durum değişmeyecekti.

Telefonum çaldığında hızlı bir hareketle cebimden çıkarıp cevapla yaptım. "Aranan plaka ait araba bir benzinlikte görülmüş." Alex'in bozuk türkçesini duyduğuma daha önce hiç bu kadar sevinmemiştim.

Telefonu kapattıktan sonra
Sigaradan son bir nefes alıp dumanını üflerken yanan ucunu kül tablasına bastırdım. Vakit gelmişti. "Hazırlanın," diye emrettim. "Güneş Sönmez'i almaya gidiyoruz." Artık ait olduğu yere dönme vakti gelmişti. "Dosyanın kapanma zamanı geldi."

12 yaşında verdiğim sözü tutmanın vakti gelmiş geçiyordu.

Evden çıktığımızda Alex'in konum attığı benzinliğe gitmek için yola çıktık. Benzinlik uzak bir yerde olduğu yol tahmin ettiğimden uzun sürmüştü. Bizim geri planda kalmamız gerekiyordu, asıl işi Ukrayna polisleri yapacaktı. Fakat elimden geldiğince bu durumu değiştirecek ve her adımda olaya dahil olacaktım.

"Soğuğa bak ulan, insanın götündeki kıllar bile donar."

Mert Efe cama bakarken sahte bir titremeyle konuşmuştu. Ortamdaki havayı yumuşatmaya çalışıyordu.

"Oldum olası sevmedim bu ülkeyi. Çok soğuk çok donuk."

Yıldız alayla güldü. "İnsanlar senin renkli kişiliğine uymayacak kadar soğuk çünkü."

"Nereden bildin?" diyerek kolunu omzuna attı. "Hepsi senin gibi soğuk nevale."

Dirseğiyle Mert'in karnını dürttü. "Saçmalama saatin mi geldi yine senin?"

Yanımda oturan Yiğit ikisine dik dik baksa da sesini çıkarmıyordu. Hilal Mert'in kolunu tutup sertçe iteledi. "Eline koluna da dikkat et, almayayım ayağımın altına."

Hilal 1.78 boyunda olsa da tehdit savurduğu adam bir doksan boyundaydı. Yine de bu kapışmayı açık ara farkla Hilal kazanırdı. Mert sırıttı.

"Bu bir vaat mi?"

Hilal buz gibi gözleriyle ona baktığında ellerini havaya kaldırdı. "Tamam başkan kızma, valla şaka yaptım."

Hilal homurdanıp cama döndü.

Mert ve Hilal'in arasında garip bir bağ vardı. Sürekli didişiyor olsalar da en çok ikisi anlaşıyordu.

"Sus artık Yıldırım."

Yiğit'in yüksek sesi üzerine Mert ona döndü.

"Kıskanma bizi, Hilal en çok beni seviyor."

"Hasbinallah," diye homurdanan Yiğit cama döndü.

"Çok sıkıcı bir ekibin var yüzbaşım."

Kaşlarım havalandı. "Sen varken mi?"

"Sen de en çok beni seviyorsun değil mi?"

Başımı iki yana doğru salladım. Polislerle aynı anda benzinliğe vardığımızda ekibe döndüm.

"Aslında arabada beklememiz gerekiyor ama ben çıkacağım. Yer tespit edildikten sonra bir adım geride kalmak zorundayız." Çünkü her ülkenin sistemi farklı ilerliyordu ve biz de ancak bir yere kadar müdahale edebiliyorduk. Tek şansım Alex ile daha öncesinde tanışıyor olmamdı. En azından ben, tüm olayın birebir içinde olacaktım. Bana bu imtiyazı sağlamıştı.

Kapıyı açıp soğuk geceye adım attım. Nefesim dudaklarımdan beyaz kümeler halinde dökülürken büyük adımlarla Alex'in yanına gittim.

"Biz halledeceğiz, biliyorsun Yavuz," dediğinde başımla onayladım.

"Yanınızda sakince duracağım."

Beni az çok tanıdığı için inadımı biliyordu. Bu yüzden önden yürüyerek "Sadece sen," dedi ve benzinliğe girdi. Onu çok zorlamamak adına bir adım gerisinde durarak her şeyi takip ediyordum. Alex profesyonel ifadesiyle benzinlikteki adamla konuşmaya başladı. Yanında birkaç tane daha polis vardı. Adam Türkçe bilmediği için bütün konuşma Ukraynaca olarak gerçekleşiyordu. En ufak bir şeyi kaçırmamak için tüm dikkatimi onlara vermiştim. Çalışan adama elindeki fotoğrafı gösterdi. Adam fotoğrafı alıp dikkatle incelemeye başladı. "Evet hatırlıyorum sabah bu kız ve yanında bir adam buraya geldi."

Alex fotoğrafı aldı. "Tam olarak neler yaşandı?"

Alex art arda sorularını sorarken bir başka polis görevlisi de benzinliğin kamera kayıtlarını inceliyordu.

"Çok uykusuz olduğum için pek hatırlamıyorum sadece..." dedikten sonra kısa bir an duraksadı. "Kadın benden yardım istedi. Ne için olduğunu pek hatırlamıyorum, dediğim gibi uykusuzdum. Sanırım çikolata için istedi," gibisinden bir şeyler zırvaladı. Ellerim yumruk haline aldı. Güneş ondan açık açık yardım istemişti fakat bu sik beyinli anlamamıştı.
Muhtemelen abisi olacak o piç arkasından gelince konuyu değiştirmek zorunda kalmıştı.

Daha fazla bu aptal adamı dinlemeye tahammül edemediğim için kameralara bakmaya başladım. Adamın söylediği saatlere baktığımızda aradığımız araba benzinliğe giriş yapmıştı. Sonrasında arabadan inen Güneş'i gördüm. Anında ekrana eğildim ve Alex'e gösterdim, ikimiz beraber izlemeye devam ettik. Güneş benzinliğin lavabosuna giderken üstünde ince bir sweat haricinde bir şey yoktu. Bu yüzden kollarını ovalarken tedirgin gözlerle etrafına bakarak yürüyordu. Korktuğunu görebiliyordum. Çaresizliğini hissedebiliyordum. Bunu fark etmek içimde yanan volkanın fitilini ateşlemişti. Kendimi sakinleştirmek için derin nefes alıp verdim. Güneş bir süre lavaboda kaldıktan sonra benzinliğin market kısma giriyordu. Bir dakika sonra o şerefsiz herifte erkekler tuvaletinden çıkıp arkasından markete koşar adımlarla girdi. Güneş'i alıp beraber marketten çıkıp arabaya doğru yürüdüler. Sonrasında kızı arabaya bindirip hızla uzaklaştılar.

Alex bana döndü. "Çok fazla uzaklaşmış olamaz muhtemelen bu çevrede."

Beraber benzinlikten çıktığımızda arabanın gittiği yöne doğru baktık. " Buralarda uzaklaşmış olsaydı kayıtlara yansırdı, fakat bulunduğu yerden çok fazla ayrılmak istemediği belli. "

Ben de onun gibi düşünüyordum. Göze batmamak için çok fazla hareket etmiyor olmalıydı. Arabaya doğru yürüdüğüm de "Arkanızdayız," dedim.

O sırada Alex'in telefonu çaldı. Aramayı cevapladığında karşı tarafı dinledi bir süre. Ardından gözleri beni buldu.

"Onları bulduk. "

Bu cümleden sonra hepimiz harekete geçmiştik. Siyah dobloya binip arabayı süren Tunahan'a seslendim. "Gaza bas Lodos." Önümüzdeki polis aracini takip etmeye başladık.

Tahmin ettiğimiz gibi araba çok yakınlardaydı. Sekiz katlı bir evin önünde durduk. Polisler arabadan indiğinde kapıyı açtım. "Dikkatli olun yüzbaşım."

Hilal'in uzattığı kar maskesini aldım ve arabada inip Alex'in yanına ilerledim. Ekibim de arabadan inip çevreye korumak için yerlerini aldılar. Olası bir durumda onlara yardım edeceklerdi. Ben hariç hepsi kamuflaj kıyafetlerini giymişlerdi. Siyah kar maskesini yüzüme geçirdim. Olası ihtimallere karşı kimliğimi korumak için bunu yapmıştım. Elimdeki silahı belimde yerleştirip merdivenlerden tırmanmaya başladık. Ev beşinci kattaydı.

Alex kapının önünde durduğunda bana baktı. "Müdahale etmemen gerekiyor yüzbaşı."

Başımla onaylasam da bana inanmadığı gözlerinden belliydi. Ardından kapıya vuruldu, Güneş artık birkaç adım ötemdeydi.

Bölüm sonu!

Ve beklenen an geldi...

Yeni bölümü bekleyin fena şeyler olacak

İletişim ve alıntılar için instagram umrantn

BİR AVUÇ GÜNEŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin