"Sen gelme anne. Seni kanatır, bizi kanatmaz ki. Hem Egemen abim bizi korur." Bu defa oğluma kızamadım. Egemene bağlanma diyemedim, Egemen abin her zaman yanımızda olmayacak, biz buradan gideceğiz diyemedim. Egemen yanımızda olsun istedim. Yanımızdayken ondan güç alıp bunları söylemek istedim. Yoktu, söylediğim gibi olmuştu. Her zaman yanımızda olamazdı. Ben bunları her zaman bizim gideceğimizi düşünerek söylemiştim. Şimdi giden, gitmek zorunda olan Egemendi. "Tabii ki Egemen abiniz sizi korur. Sakın korkmayın tamam mı?" Boğazımdaki yumruya rağmen konuştum.

Ayrılmıştık. Çocuklarım olmadan Ordu'nun hiçbir ağacı bana nefes olmamıştı. Ayrılmıştık, çocuklarımın neşe dolu sesi olmadan bu ev bana cehennemdi. Bunu kapıdan gireli daha birkaç dakika dahi olmadan anlamıştım. "Hadi odana gidelim kuzum. Bak Perihan uğraşıyor tamam mı ablam? Ağlamak yok, kendini bırakmak yok." Arkamı döndüğümde ona sıkıca sarıldım. Canımdı, ablamdı, beni herkesten korumaya çalışanımdı. "Ablam... Bitecek hepsi geçecek, üzülme üzme kendini artık." Geçmeyecekti, ne ben Vuraldan kurtulacaktım ne de onun çikesi bitecekti.

Öylece boş boş bakıyordum elimdeki telefona en sonunda kilit ekranını açtım. Egemenden gelen üç cevapsız çağrı ve iki mesaj vardı.

Egemen: Hakkariye geldim, görev emrimiz beklediğimizden çok daha erken geldi. Bir buçuk ay yokum, Allah'a emanet olun.
Egemen: Çocuklara benim yerime sarılıp öper misin her gün? Onları çok sevdiklerimi unutmasınlar, unutturma, unutma olur mu?

Siz: Ahmet Saydar denilen bir adamın ortağı.
Siz: İzmir'de otel olarak işlettiği ama kumar oynattığı bir yer var.
Siz: Hatırlayabildiklerim bunlar, ne olur geri gel Egemen. Ben senin istediğin hiçbir şeyi yapamayacağım. Çocuklarımın senin sevgini unutmayacağına eminim, ama onlara kendi sevgimi dahi hissettiremeyecek kadar uzaktayım.
Siz: Geri gel, verdiğin sözü tut olur mu? Geri geldiğinde bizi koru. Çocuklarımı onun elinden al, onları inandıkları gibi koru.
Siz: Bizi korursan gitmem. Yemin ederim gitmem Egemen. Onları bana geri getir. Ne gitmek isterim ne başka bir şey, benim gitmeme izin vermiyorlar. Sen çok geç geleceksin... Çok özlerim. Dayanırım ama demi?


Telefondan bakışlarımı kaldırmamı sağlayan şey kapımın tıklatılması hemen ardından iki çocuğun girmesi bir oldu. "Seninle uyuyabilir miyiz Zümrütcüm?" Hala dolu olan gözlerim tekrar aktı, çocuklardı. Yürekleri güzel iki çocuktu onlar. Tam Ceylan ablam ve Kuzey abimin çocuklarıydı. "Tabii ki." Sesimin titremesi onların kapı ile yatak arasındaki mesafeyi kapatıp bana sarılması bir oldu. "Ağlama. Bize sarılırsın onlar yokken olmaz mı? Hem annem söyledi çabuk geleceklermiş." Güzel kıvırcık saçlarından öptüm. Öyle sıkı sarılmışlardı ki yüreğimdeki ateşe şu serpmek ister gibi. Küçücük iki çocuktu ama yüzümde ufakta olsa bir gülümseme bırakmıştı.

...

Çocuklarda durum çok farklıydı. Babalarının Ordu'da aldığı eve girdikleri ilk andan belli ellerini asla ayırmamışlardı. Ege ve Ece kapıdan Vuralın hemen ardından gelen adamı gördüğünde şaşırdı ama gördükleri kişi onlara susmalarını işaret eden birhareket yapmıştı. Ece bir defa, Ege ise hastanede kaldıkları süre boyunca bu adamı görmüştü. "Ahmet, Asmin. Cengiz size odalarınızı gösterecek, mümkünse ses yapmayın, konuşmayın. Anneniz gelene kadar çıt çıkmasın!" Evet Vural onlara el kaldırmamıştı ama sözleri ile savaşıyordu onlar ile.

"Annem gelmeyecek!" Ege'nin kesin çıkan sesi Vuralı güldürmüştü. "Desene Ahmet Ege, anneniz sizi hiç sevmiyor." Buna bu defa Ece çıkışmıştı. "Annem bizi seviyor!" Vural önünde ona çıkışan iki çocuğa aldırmadan arkasındaki adamına işaret verdi. Evine adam sokmazdı, bir Osman girmişti bu zamana kadar bir de ilk defa Cengiz diye bildiği Ceyhun giriyordu. Çocuklar Ceyhunu dinledi, hiç konuşmasına fırsat vermeden merdivenlere doğru ilerlediler.

"Ceyhun abi! Seni Egemen abim gönderdi, bizi koru diye değil mi?" Ege'nin söylediğine ayak uydurdu Ceyhun. "Evet, sizin beni tanımıyormuş gibi yapmanız lazım tamam mı? Asker değilmişim gibi." En azından onları koruyacaklarını bildikleri için kafalarını salladı iki çocuk. Çok konuşmadılar iki çocukta annesini özlemişti ilk saatlerden.

"Annem bizi seviyordur değil mi abi?" Ece Ege'nin uyarısı olmadan ilk defa ona abi demişti. "Annem tabii ki bizi çok seviyordur Ece. Hem biliyor musun? Anneler çocuklarını çok severmiş annem öyle demişti." Ece bu defa abisini tekrar etti. "Çok mu severlermiş? Bütün anneler mi çok severmiş?" Ege bu defa annesinden öğrendiği gibi gülümsedi kardeşine. "Çok severlermiş tabii ki bücür." Kıkırdadılar birbirlerine iki küçük çocuk. Çok geçmeden gecenin karanlığına teslim etti kendini.

Vural Aslanbey için durumlar karşıktı. Evine getirttiği bir kadın vardı, Ceyhun o kadını daha önce gördüğüne emindi ama nerede ne zaman görmüştü, veya kadın onu hatırlıyor muydu, görmüş müydü bilmiyordu. "Sevgili kayınvalidem evime hoşgeldin." Derya hanımın yüzünde pekte memnun olmamış bir ifade vardı. Zorla getirildiği bu yerde durmayı istemiyordu. "Güzel karım size hiç benzemiyor. Rahmetli kayınpedere benziyor sanırım o."

Gene cevap vermedi Derya hanım, Ceyhun ise onları dinliyordu. Kadının en azından Zümrütün annesi olduğunu çözmüştü. "Ah anladım ben sizi. Canım damadım beni neden getirdi diyorsunuz değil mi?" Derya hanım yalnızca gözlerine baktı bu defa. "Tabii ki bunu düşünüyorsunuz! Çok sevdiğin kızın için bir aradayız sevgili kayınvalidem." Derya hanım bu defa konuştu. "Evime gideceğim! Söyle itlerine çekulsunlar yolumdan." Güldü Vural. "Benimle iş birliği yapacaksın kayınvalidecim. Yani en azından otizmli oğlunun yaşaması için?" Hemen ardından ekledi Vural. "Aynı zamanda çok sevdiğin kızının çocuklarının yaşaması için. Sizin için çok zor olur üç cenaze. Allah sabır versin demeyi istemeyiz değil mi?"

•Yazdığım karakterin karakterine tüküreyim.

•Zümrütün hala Egemen'in ondan bilgi almak için koruduğunu düşünmesi?

•Gel...

•Ayrılıklar.

•Melek ve Mert...

•Derya, Derya...

•Bölüm nasıldı? Sizler nasılsınız?

ESARETİNDEN KURTULUŞWhere stories live. Discover now