Onuncu Bölüm: Olasılıklar

18 7 9
                                    

Kız gözünü iblisten ayırır ayırmaz kendini sonsuzlukta buldu. Etrafına baktı ve "onu" yeniden gördü. Kız, hemen Tanrıça'nın ruhunun yanına yaklaştı. "Neden Tanrıça'm?" diye sorguladı titrek sesiyle. "Anlayacaksın," diye cevapladı Tanrıça onun yüzüne bakmadan. "Göreceksin, duyacaksın, öleceksin, öldüreceksin..." sonra kızın arkasına geçti ve elini kızın siyah gözlerini kapattı.

Kız o an beyninin hiç olmadığı kadar dolu olduğunu hissetti. Onun olmayan anılar, çizilen kaderler, oynanan oyunlar, savaşlar, haksızlıklar... Tanrıça elini kızın gözünden çektiğinde kız karşısındaki sonsuzlukta her şeyi gördü. Artık sonsuz çizgiden ibaret değildi sonsuzlukta gördükleri. Hayatlar, kaderler, seçimler vardı; olasılıklar yatıyordu sonsuz çizgide. Ve kız daha önce kimsenin sahip olmadığı bir güce sahipti. O kaderlere hükmedebilirdi.

O olasılıkları birer birer görüyordu, tüm vücudunda hissediyordu. "Doğruları bulmak senin kaderin, sonsuz zamanını kullan." kız yaşadığı şeylerin şokunu yaşıyorken ve gördüklerini sindirmeye çalışırken Tanrıça konuştu. Kız başı çatlayacakmış gibi hissediyordu. Tanrıça elini kızın şakaklarına koydu, kız baş ağrısının azaldığını hissetti. "Sonsuz tane olasılık var, bir tane doğru var. O kaderlerin içinde acı, yas ve kin var. Doğrular seçilmeden yok olmayacak hatalar var. Bul o doğruyu." Dedi Tanrıça ve elini yine kızın kalbine koydu. "Unutma ben tam olarak buradayım her sonsuz olasılıkta." Kız, Tanrıça sustuğunda artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordu, hissediyordu.

Ve kız sonsuzluğa baktı, elinin altındaki olasılıklara baktı. Değiştirebileceği seçimlere baktı. Değiştirmek için kendi kaderinin çizildiği günü seçti, doğum gününü seçti. "Eğer doğa beni hiç almamış, beni hiç seçmemiş olsaydı bu ölümler durur muydu?" diye düşündü. Cevabına ulaşmak, onu görmek için elini Lilia'nın kaderine uzattı. Sonsuzluğun onu geçmişe götürmesine izin verdi. Kız doğduğu zamana döndü. Gökyüzünün Tanrıça'nın ölümüne ağladığı, doğanın intikam ateşiyle yanıp tutuştuğu o geceye.

Bu sefer Lilia kızının ruhunu, suyun ruhlarına sunmadı. Kıyamadı kucağındaki yavrusuna. Elinde ağlayan bebeğiyle, aklındaki kehaneti ve seçtiği ruhu çağıran doğayı görmezden gelerek evine geri koşmaya başladı kadın. Kadın farkında olmadan kaderini değiştirdiğinde Amaris'in doğruları ararken deneyeceği ilk olasılık hayat buldu. Tanrıça'nın dediği bu olasılıkta gerçek oldu. "Eğer bakmayı bilirsen köle olursun..." demişti Tanrıça.

Kaderin hiç değişmediği olasılıkta Lilia kızını ormana sunduktan sonra evine geri döner. Bilir ki kızı bir gün sonsuzluktan çıkıp ona geri gelecektir. Kehanette yazanlara tutunarak hayatta kalır. Köle olarak götürülmeye karşı çıkacak gücü yoktur. Ama mutludur, çünkü kızını bir köle olmaktan kurtarmıştır. İblis krallığına köle olarak götürülen Lilia, sanki kaybettiği kızı karşılığında doğanın ona hediyesi gibi duran bir bebeğe sahip olur o karanlıklar krallığında.

Ailesi öldürülen bir bebek bulur. Bebeğin saçları karanlık krallığa karşın sarıdır. Mavi gözleri vardır. Kadın isim bile koyamadığı bebeğine koymayı planladığı adı yaptığı hatayı fark etmeden bu bebeğe koyar. Ona "Helena" der. Ona "Işığım," diye seslenir ama bu ışık sadece yanlış yorumlanan bir kehaneti ve karanlığı getirir diyara. Lilia bir gün bile umutsuzluğa düşmeden gelip onu bulacak gerçek Helena'yı bekler.

SONSUZLUKWhere stories live. Discover now