Birinci Bölüm: Yaratılış

167 34 53
                                    

Öncelikle selam! Bu benim ilk yayınladığım hikayem olduğu için hatalarımı mazur görmenizi istiyorum. Eğer çok göze batan hatalar veya önerileriniz varsa kibar bir dille söylemenizi isterim! İyi okumalar...🤍

"Uzun uzun yıllar önce..." diye başlardı halkın dilinde yaratılışın öyküsü. Halk arasında dilden dile dolaşırdı. Küçük çocuklara uyumadan önce anlatılırdı. Derlerdi ki "Tanrıça ilk başta kullarına hayat verecek suyu yaratmış." ve hikaye devam ederdi. Yıllar geçerdi; hikayeye yeni türler, yeni hayatlar eklenirdi ama başlangıç hiç değişmezdi. Yaratılış her zaman anlatılırdı, kimse yok oluşu sorgulamazdı. Derlerdi ki "Tanrıça suda hayat bulacak kullarını ilk yaratmış." ama kimse neden yarattığını sorgulamazdı. "O zamanlar diyar sular altındaymış. Güzeller güzeli deniz kızları, şarkılar söyleyen su perileri, ihtişamlı pullarıyla deniz erkekleri gezermiş. Yıllar boyu diyarı kaplayan tek şey su, tek yaşayanlar su yaratıklarıymış. Sonra Tanrıça düşünmüş, 'Suyu ne dengeler?' ve ateşi yaratmış. Ateş yaratılmış, ateşten güç alan kullar hemen sonra yaratılmış. Diyarın yarısı ateşe diğer yarısı ise suya ait olmuş. Diyarda hiçbir zaman olmadığı kadar mükemmel bir düzen varmış. Su ve ateş birbirini her zaman dengeliyorlarmış." ve kimse Tanrıça'nın bu mükemmel düzeni neden yok ettiğini sorgulamamış.

"Diyara büyüyü sunmak için cadılar, cadıları dengelemesi için periler yaratılmış. Tanrıça; cadılara güçlü büyü güçleri, perilere ihtişamlı kanatları ve kutsal ormanları sunmuş. Üç türe ayrılan cadılar diyara büyüyü, periler ise diyara doğayı anlatmış. Diyar yeniden dengedeymiş. Periler cadıları, ateş ise suyu dengeliyor aradan geçen yıllara rağmen düzen hiç bozulmuyormuş. Sonra insanlar yaratılmış. İnsanlar o kadar güçsüzlermiş ki onları dengeleyecek bir türe ihtiyaç duymamışlar." ve kimse insanların neden bu hikayede olduğunu sorgulamamış.

"Tanrıça dengeyi güvence altına almak için doğayı görevlendirmiş. Suyu ve ağaçları canlı kılmış, onlara ruh sunmuş. Ve doğanın tek bir görevi varmış: dengeyi sağlamak. Ne pahasına olursa olsun yapması gereken şey buymuş. Doğa yaratan olmuş, yok eden olmuş." ve kimse sorgulamamış Tanrıça'nın neden kendisinden başka bir yaratıcıya ihtiyaç duyduğunu. Kimse anlamamış aslında yaratılıştan itibaren dengenin yok olduğunu. Kullar dinlemişler, anlatmışlar ve inanmışlar. Tanrıça'ya o kadar güvenmişler ki sorgulamak akıllarının ucundan bile geçmemiş.

Sonra hikaye devam etmiş. Bu sefer demişler ki, "Yıllar huzur içinde geçmiş. Diyar dengedeymiş. Türler büyülere alışmış, onları benimsemişti. Ormanın ve suyun ruhları türlere yardım için, denge için her zaman oradaydı. Ama hesaplanmayan bir şey vardı. Cadıların kendi içinde üçe ayrılması ilk başlarda herhangi bir sıkıntıya yol açmasa da ilerleyen onlarca yıl ortaya çıkacak melezlere zemin hazırlamıştı. Karanlık, ışık ve ateş cadıları olarak üçe ayrılan cadılar zamanla doğan melezlerle bu sayıyı gittikçe arttırmış ve güçlerine güç katmışlardı. Zamanla diğer türlere üstünlük kurmuşlar ve bunu kullanmaya başlamışlardı." ve kimse sorgulamadı, Tanrıça'nın neden bunun yaşanmasına izin verdiğini. Hikaye burada bitmedi ama yaratılanlar tam burada artık duyacaklarının hoşlarına gitmeyeceğini bilircesine susmayı tercih etti. Bitmeyen hikaye bitmiş gibi anlatıldı, diyarda hala sonsuz bir düzen ve sonsuz bir güven varmış gibi devam edildi.

Kullar sorgulamadıkça zamanı geldiğinde doğrusunu öğrenecekleri yalanlar çoğaldı. Susmayı seçmekten öte kör olmayı ve sağır olmayı seçtiklerinde yalanlar artık bastırılıp gizlenemeyecek kadar büyümüştü. Zamanı gelene kadar hikayede yanlış anlatılanlar ve hiç anlatılmayanlar gizli kaldı. Zamanı geldiğinde artık çok geçti. Geçmiş değiştirilemezdi. Ne söylenen yalanların ne  gizlenen sırların telafisi vardı. Bu hikayeye bir son lazımdı. Yalanlar olmadan, kandırılmadan. Hikayenin anlatılmayan kısmı sonsuz ölümü anlatıyordu. Kimsenin var olduğunu bile bilmediği, uzun yıllar önce bu diyarın sahne olduğu savaşları anlatıyordu.

SONSUZLUKWhere stories live. Discover now