On Sekizinci Bölüm

Start from the beginning
                                    

Şimdi nasıl sarsılmazdı? Nasıl yıkılmazdı?

Bir karanfilin bir tek cümlesiyle bir dağ yerle bir olur mu diye düşünmeyin... Seha şimdi, nasıl yerle bir olmazdı?

Leyla hissetti. Onun sarsılışını, sevgisini, sevincini...

Utanç, tekrar yavaş yavaş gün yüzüne çıkmaya başlıyordu. Ama Seha’nın sesi, sorusu öyle bir ses ve öyle bir soruştu ki Leyla utancına yenik düşmek istemedi. Boğazı yansa, zehir yutsa da o soruyu cevaplamakta diretti:

"Seviyorum." dedi, "Çok seviyorum."

Seha kollarını hızla bedeninden ayırdı. Leyla’nın yüzünü iki eliyle tuttu, göğsünden ayırdı. Bembeyaz yanağına, çillerine baktı. Seha nefes nefeseydi, Leyla’nın ise şaşırtıcı bir biçimde hızlanmamıştı nefesi...

Göz göze gelince, Leyla Seha’nın bakışını gördü. Öyle ağır, öyle karmaşık, öyle acayip bir bakıştı ki; Seha’nın o kuyu, yıldızlı, güzel gözlerine bakmaya devam edemedi Leyla. Başını eğecek oldu, oysa Seha Kirman, karısı onun yanındayken, başını hep dik, dimdik tutmasını istiyordu.

Leyla’nın başını eğmesine izin vermedi ve iki eliyle yanaklarına hafifçe bastırıp doğrulturken,

"Hayır." diye atıldı, "Başını eğme. Gözlerime bak. Bana bak Leyla."

İtiraz edilemez bir andı, itiraz edilemez bir adamdı. Leyla baktı, yüreğinde bir ateş harlandı ve bütün zerreleriyle ruhunu yakmaya başladı. Kavruldu Leyla, ama gözlerini yine de ayırmadı. Destek almak için Seha’nın damarları belirgin kollarına tutundu.

Seha, yüzüne gittikçe daha fazla eğiliyordu.

"Tekrar etmeni istiyorum." diye fısıldadı. Sanki bu kadar yakınken yüksek sesle konuşsa, sesi Leyla’nın tenini acıtacakmış gibi alçaktı fısıldayışı bile.. "Seviyor musun?"

Leyla’nın dili lal olmuştu çoktan. Ama Seha ona böyle beklentiyle bakıyordu, böyle ümitle.. sanki can simidiymiş gibi, panzehiriymiş gibi... Başını aşağı yukarı salladı. Seha ise bununla yetinebileceği sınırı çoktan aşmıştı.

"Sesini çıkar, bebeğim."  dedi yanağını okşarken. Parmağının her hareketinde, Leyla onun kolunu biraz daha fazla sıkıyordu. "O güzel sesini duyayım."

Kız dudaklarını güç bela araladı. Sanki bir karanlığın ortasındalardı. Ne oda vardı ne konak. Sadece dipsiz, başı sonu görülmeyen bir karanlık. Ve karşısında Seha. Karanlığın ortasında tek ışık.

"Seviyorum." diye fısıldadı o da, dudakları, çenesi titriyordu. Çünkü Seha Kirman onun dudaklarına, çenesine, gözlerini hiç ayırmadan bakıyordu. "Seni seviyorum. Seni seviyorum."

Seha Kirman güldü. Bu sadece dudaklarıyla yaptığı bir eylem değildi. Leyla’nın gözlerine çektiğimiz gözleri gülmüştü. Göğsünü döven kalbi gülmüştü. Seha’nın ömrü gülmüştü. Acıları, yaraları gülmüştü. Sanki otuz senedir bunu duymayı bekliyordu Leyla’dan... sanki tılsımı, anahtarı, miladıydı bu sözler. Seha Kirman öyle güldü. Öyle güzel... ve mıh gibi akla kazınan bir gülüşle.

Sağ gözünden bir damla yaş aktı sonra.

Leyla dondu kaldı o yaşa bakarken. Seha Kirman ağlıyor muydu? Seha Kirman, Leyla ona seni seviyorum dedi diye... mutluluktan ağlıyor muydu? Gözlerindeki yıldızlar mı kayıyordu o Yusuf yüzüne?

Leyla, birbiri ardına akan yaşlara dokunmak için elini kaldırdı. Zor bela kapandı pürüzsüz yüze elleri. İlk damlayı sildi. Bir tane daha geldi peşinden. Onu da sildi. Bir tane daha. Şimdi Seha ağlıyor, Leyla onun gözyaşlarını siliyordu.

Leyla ile KarabağırlıWhere stories live. Discover now