Bölüm İki: Mumun Cılız Alevi

94 8 3
                                    


Çok uzun süre karanlığın içerisinde kaldığınızda, gördüğünüz bir mumun cılız alevini bile kurtarıcınız sanabilirsiniz. Karanlık, soğuk ve umutsuzlukla kaplı bir kuyunun dibinde uzun zaman geçirmişken, ilk defa birisinin bana böyle yaklaşmış olması beni heyecanlandırmıştı.

Karanlığı delip geçmeye çalışan bir mumun titrek alevi, bir anlık da olsa, buza döndüğünü sandığım kalbimi ve ruhumu ısıtmayı başarmıştı.

Cihangir'e gülümsedim. "İyiyim." Uzun süre sonra içten gülümseyebildiğime şaşırıyordum.

Emin olamayarak yüzüme bakmaya devam etti. Endişeli görünüyordu.

Gülümsemem genişledi. "Gerçekten iyiyim. Hadi git sen, yoksa antrenmana geç kalacaksın."

Bakışları dudaklarıma düşüp gözlerime hızlıca geri çıktı.

"Sen antrenmanı nereden biliyorsun?" diye sormadan önce bakışlarını hızlıca koridorun diğer ucuna çevirdi ve elini saçlarından geçirdi.

Neye baktığını merak ettiğim için ben de onun baktığı yere baktım ama boş bir koridor dışında hiçbir şey yoktu.

"Çisem ayak bileğini incitti. Onun yokluğunda sosyal medya işleriyle ben ilgileneceğim," derken biraz önceki atağın yorgunluğunun vücuduma yavaşça etki etmeye başladığını fark etmeye başlamıştım. Vücudum sanki kurşundanmış gibi ağırlaşmıştı.

Cihangir birden bana döndü. "Sen becerebilir misin ki?"

Söyledikleriyle kaşlarım çatıldı. Onu süzdüm. "Neden beceremeyecekmişim ki?"

Onun da kaşları benim söylediklerimle çatıldı ama ağzını açamadan yanından ayrıldım ve hızlı adımlarla spor salonunun yolunu tuttum. Ne ben durdum ne de o beni durdurdu. Zaten aramızda bu konuşmayı yapacak herhangi bir samimiyet bile yoktu.

Yürürken hep, ona gülümsediğim için beni kolay ve hafif biri sanıp sanmadığını sorguladım. Gülümsediğim için bir ara kendime kızdım ve kendimi kolay biri olmakla suçladım.

Bu hale gelmeme sebep olan şeyin gülümsemem olduğunu unutacak kadar aptaldım.

Spor salonunu bulmam çok uzun sürmedi. Düşüncelerimin hararetiyle hızlı hızlı yürüdüğümden olsa gerek, birkaç dakika içinde spor salonuna ulaşmıştım.

Uzun bir koridordan geçip soyunma odalarını arkamda bıraktığımda basketbol sahasına açılan büyük demir kapıyı gördüm.

Bir yandan omzumdan düşen çantamı düzeltirken bir yandan da kendi kendime mırıldanıyordum.

"Aptalım ben, aptal! Kesin hakkımda konuşulanların doğru olduğunu düşündü var ya... Yoksa... Yoksa neden bana öyle davransın? Bir de ona gülümsedim. Aptalım ben... Millet doğru diyormuş diye düşündü herhalde."

Sakin ol. Bu düşündüklerin doğru değil. Geçmişte hatalı olan sen değildin, şimdi de yanlış yaptığın herhangi bir şey yok. Gülümsemek oldukça insani bir eylem. Bunu yanlış anlayan birisi zaten normal birisi değildir, art niyetlidir anca.

Öyle. Evet, öyle. Derin bir nefes aldım yürürken, hararetim de biraz inmişti şimdi düşündüklerimle.

Terapistimin sesi zihnimin içinde yankılandı. Kendini suçlamayı bırak. Onlara hak vermek için kendini suçluyorsun. Neden onları kendi içinde haklı çıkarmaya çalışıyorsun? Yanlış yaptığın herhangi bir şey yok.

POTA ALTIWo Geschichten leben. Entdecke jetzt