"Seni evine bırakayım." diye hiç istemediği halde mırıldandı.

Meyil masanın ucundan yere indi, genç adamın boynuna sarılıp parmak ucunda yükselerek kulağına öyle bir şey fısıldadı ki Arca kendini büsbütün kaybetti, anında kızın yanağına tokadı yapıştırdı.

Meyil yediği sert tokadın etkisiyle sarsıldıysa da geri adım atmadı, acı biber değmiş gibi yanan kıpkırmızı gözlerle ona dimdik bakmayı sürdürdü, gözlerinden yaşlar süzülürken fettan bir sırıtmayla gözünün içine meydan okuyarak baktı. Baktı, baktı. Gözleriyle gidersem dönmem diye haykırışı ve sonrasındaki tehdit, Arca'nın rest çekebileceği ihtimaller değildi.

Arca, gözlerini yumdu, dudaklarını ısırıp karıncalaşan elini açıp kapattı, Meyil'in yine camı çerçeveyi indirmesini, mekanı dağıtmasını, bağırıp çağırmasını bekledi. Kız hiçbir şey yapmıyordu. Buna karşın burnundan soluyarak kızın ensesindeki saçına sertçe asıldı, canını acıttı, diğer elini beline sarıp kendine çekti ve dudaklarına hırsla, bu kez ayrılmamak üzere yapıştı.

Meyil, bir kaç kadeh sert içkinin verdiği yetkiye dayanarak koyverdiği, hayatının dönüm noktasında yaşlardan nemli yanaklarında ince bir sızı fakat göğsünden taşan alev alev bir melankoliyle adama sımsıkı sarılıp hiddetli öpüşlerine karşılık verdi. Bundan sonrası mahşer yeri, kavga kıyamet ve arafta danstan ibaretti.

Ardından mıknatıs gibi birbirine çekilen göğüslerin çarpışması ve dudakların yoğun, kavurucu yiyişmesi... Masanın üzerinde bulunan bazı objelerin sağa sola saçılması ve konuşmaktan başka bir hususta kavgaya karışan eller... Birbirini iten çeken pençeleyen talan eden eller ve etrafa dağılan giysiler... Kendini feda etmeye hazır, tuzlu tenler... Yine dudaklar, diller ve orkestraya katılan dişler... Dişleri takip eden iniltiler, ahh'lar... Yükselen hararetin çadırında yürek gibi tıp tıp atan kasıklar... Sabırsız, hoyrat bedenler... Islak dudaklar... Hazır, aç, tutkudan deliye dönmüş vücutlar... Kendini kaybetmiş vücutlara küsmüş akıllar... Gençlik ateşinde kavrulan ruhlar ve benzin dökülmüşçesine yangın yerine dönen kalpler...

Her şey çok hızlı, darmadağın, bir kavga ve şiddet sekansı halinde, hırs ve aceleyle, öyle aceleyle öyle aceleyle ki... Ofis masasının önünde, ayaküstü, kucakta, bir kasırgaya tutulmuşçasına çabucak oluverdi.

Kız ilk birleşmenin sancısıyla başını geriye atıp dişlerini sıkarak ııııhhh etti. Adam, birleşmenin en mahrem anında ihtiyatla durdu, Meyil'in girişindeki zorlanmanın geçmesini bekledi.

Meyil, ensesinde donan bir ter damlasıyla acı içinde adamın kolunu sıktı, yüzüne sokulduğunda gözlerinde iki damla yaş vardı. Tenindeki mühür, aşık olduğu ellerin hoyratlığında kırılmıştı. Böyle olmasını istemişti ve olmasına izin verdiği şekilde olmuştu. O gece tüm dünyaya inat bir kaza geçirmeyi dilemişti. Şimdi hasar kaydı yapacak durumda değil gönüllü girilen bir komadaydı.

"Durma..." diyebildi.

Arca o andan sonra durabileceğini sanmıyordu ama biraz sekteye uğramış olabilirdi. Meyil beden dilinin ve dudaklarındaki ateşin vadettiğinin aksine çok gergindi ve daha nazikçe ilerlemesi gerekirdi. Meyil biraz soluklanıp onun yüzüne, dudaklarına, sıcak göğsüne sokulunca adam yeniden bir şehvet dalgasıyla ısınıp ona sıkıca sarıldı, en derinine, kuytusuna, hazinesinin dibine, ilklere ayrıldığına inanılan şeref köşesine yerleşti.

Kızı hala kucağında tutuyordu, birbirlerini yiyip bitirmek ister gibi yeniden kana kana öptüler, gerçek bir sevişmenin yalnız giriş paragrafı kıvamındaki milim milim birkaç med cezirle tükendiler. Bedenlerini peş peşe zevkin doruğuna tırmandıran hayret verici derecede yoğun fakat insanlık tarihi kadar saf o tatmin duygusuyla arkalarındaki masaya içiçe ve üstüste uzanarak soluk soluğa ve merakla bakıştılar. Sevişmeleri kısa fakat derin, puslu fakat ahenkli, yoğun ve ilk sefere göre fazlasıyla ateşliydi.

HARBİWhere stories live. Discover now