11| The Truth Of Dreams

97 23 44
                                    

Selam çiçeklerimm!

Nasılsınız? gününüz nasıl geçiyor?

Biliyorum çok sık bölüm atamıyorum ve attığımda ise küçük hatalar illa ki oluyor. Bu sıralar kendimi pek iyi hissetmiyorum ve bundan dolayı bölüm yazarken pek odaklanamıyorum. Lütfen kusura bakmayın cidden böyle olsun istemezdim. Kitap bittiğinde-muhtemelen sınavlardan sonra bitireceğim-tüm bölümleri tekrardan düzenleyeceğim sizin için.

Neyse, çok tuttum sizi. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum 💙

--11/ The Truth Of Dreams--

❝ Her şey eskisi gibi olduğunda, işte o zaman taşlar yerine oturacak. ❞


"Yaşamana izin vereceğim... ama buradaki herkesi öldüreceksin."

Jong-woo anlamsız bir ifade ile kafasını arkaya çevirdi.

"Ne demek istiyorsun? çözsene beni!"

"Bir düşün, buradaki insanlar sana da çok garip gelmiyor mu? en iyisi onlardan kurtul."

Jong-woo kararlı bir ifadeyle yanıtladı, "Bu onları doğru düzgün tanımadığım bir adamın lafına bakarak öldürebileceğim anlamına gelmiyor."

"Ama zorundasın. Yoksa ölen kişi buradaki garip insanlar değil sevdiklerin olur."

"Sen ne hakla beni tehdit edersin? beni çözmezsen seni öl-"

Jong-woo, kafasına yediği sert darbe ile bayıldığında Moon-jo elindeki vazo parçalarını yere fırlatarak önündeki sandalyeye geri oturdu.

Jong-woo bilincini kaybettiğinde, Moon-jo sessizce bekledi ve derin bir nefes aldı. "Yapmak istemeyeceğim şeyleri yaptırıyorsun bana."

***

"Ben... bu insanları tanıyor muyum?"

"O sinirli adam, zır deli, diğer zır deli ve tamirci. Özel olarak mı geldiniz rüyalarıma?"

"Her şey için teşekkürler bebeğim."

"Neden askerde olduğumu gördüm ki..."

"Evet... fakat bana yardımcı olmazsanız bu bıçak sadece et kesmek için kullanılmayacak Bayan Eom."

Kafamı patlatacakmışçasına sıkan bu düşüncelerden yüzüme dökülen soğuk su ile kurtuldum.

"İyi misin delikanlı?" dedi Bayan Eom elindeki plastik şişeyi masaya koyarken.

Dudaklarımı iki kelime etmek için araladığımda beni susturan şey içeri giren uzun boylu adam oldu. Aniden yerimde doğruldum ve duvara yaslandım.

"Bir şey mi olmuş Bayan Eom?" diye sordu Moon-jo.

"Yok canım. Bir şey olmamış, değil mi delikanlı?"

Cevap vermedim. İkisinin garip bakışları arasında kalmıştım. Sonunda dudaklarımı aralayıp konuşmaya başladım:

"Sen," işaret parmağımı sallayarak uzun boylu adamı işaret ettim.

"Buradakileri öldürmemi istedin, neden!?"

"Ne zaman?" diye sordu karşımdaki adam sakin bir ses tonuyla.

"Ne zaman mı? ben bayılmadan önce tabii ki."

"Bak Jong-woo, neler yaşadığını az çok tahmin edebiliyorum fakat böyle davranman çok saçma değil mi? ben kliniğimde işimi yaparken senden nasıl böyle bir şey isteyebilirim?"

"Yalan söyleme. Her şeyi gayet iyi hatırlıyorum."

Bayan Eom araya girecekken, "Bayan Eom, lütfen araya girmeyin." diyerek onu susturdum, sesimde biraz sertlik vardı.

"Jong-woo bunu sen kendini biraz daha toparladığında konuşalım."

Bu sözler beni deli ediyordu. Onun duyarsızlığı, onun soğukluğu... Ama bir yandan da içimde bir korku vardı. Anlam veremediğim ama içten içe beni farklı düşüncelere yönelten bir korku...

***

"Ama ne demiştim? zorundasın yoksa ölen kişiler buradaki garip insanlar değil sevdiklerin olur."

...


𝐑𝐨𝐨𝐦 𝐍𝐨: 𝟑𝟎𝟑 (𝐒𝐭𝐫𝐚𝐧𝐠𝐞𝐫𝐬 𝐅𝐫𝐨𝐦 𝐇𝐞𝐥𝐥)Where stories live. Discover now