24. Bölüm - Beklenmeyen teklif-

4.9K 641 161
                                    

Lütfen beni instagramdan takip edin--- kullanıcı adım tug.cesrgl----

Saraya geri dönmek tam bir işkenceydi.

Jason'a son sözü söyledikten sonra orada olduğuma dair tek kelime etmesini istemediğim için yanından hızla ayrılmıştım.

Finley bir an önümü kesip yaralanmadığımdan bedenimi gözleriyle kontrol edip emin olduktan sonra Jason'a doğru hızlı adımlarla yürümüş oradan uzaklaşırken duyamayacağım kadar kısık sesle, hararetli bir tartışmanın içine girmişlerdi. Finley'in fazla azar işitmemiş olmasını ummaktan başka bir çarem yoktu. Gizli iş çevirme girişimimi kendi elimle berbat etmiştim.

Finley'in benimle konuşup, azarlamayacağını biliyordum ama Rose'dan kurtulmak o kadar kolay olmamıştı. Bir insanın bu kadar çok konuşabileceğini tahmin bile edemezdim.

At arabasına doğru yürürken yarı ağlayarak yarı sitem ederek durmadan konuşmuştu. İyi olduğumu, başıma bir şey gelmediğini birkaç kez söylememe rağmen beni duymuyor gibiydi. En sonunda kaderime razı gelip onu dinmeye devam ettim.

Yine de aklım Jenina'nın ne yaptığını anlamaya çalışmakla meşguldü. Neden öyle bir yerdeydi ve kiminle buluşmuştu? Bu kadar zaman sonra ilk defa mı böyle bir şey yapıyordu yoksa uzun zamandır bir planı mı vardı?

Ben bu entrika ve planları anlayamıyordum. Kendimi kurallarını bilmediğim bir oyunun içinde oyuncu olarak bulmuştum ve bu oyunda kaybetmek ölmek anlamına geliyordu. Üstelik sadece bir canım vardı.

Gerçi bu roman dünyasında ölmeyi denememiştim. Bedenimden bir ürperti geçti. Yeniden canlanıp canlanmayacağımı anlamak için ölmeye niyetim yoktu.

"Neden?" diye sorduğunda bakışlarım Rose'a kaydı. Onu bir süre sonra dinlemeyi bırakmıştım ama sorduğu soruyla dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Esen rüzgar pencereyi kapatan perdeyi havalandırdı. Bir an için at arabasının içine çarşının sesi ve tekerleklerin gürültüsü sızdı.

"Ne, neden?" diye sordum kaşlarım çatık bir halde. Bir yerde onu dinlemeyi bıraktığımı anlamış olmalıydı çünkü her zaman uysal görünen yüz ifadesi öfkeyle çarpılmış gibiydi.

Onu dinlemediğim için bana daha çok kızacak mıydı? Daha fazlasını kaldırabileceğime emin değildim.

Rose ondan beklemediğim şekilde sinirli görünüyordu. Evet, onu dinlemediğim için kızmıştı. Saçları bonesinin altından çıkmış, kızarmış yüzünün etrafına dağılmıştı. "Neden buradan kaçmak istiyorken Prenses Jenina sandığın bir kadının peşinden gidiyorsun?"

Bunun cevabını bende bilmiyordum ve Rose bir şey söylemeden de kaçabileceğimi sanmıyordum. Her ne kadar Jason'dan ve saraydan kaçmak istesem de bir şekilde ona yardım ederken buluyordum kendimi neden? Ondan hoşlandığımı biliyordum ama bu hayatımı riske atacak kadar önemli miydi?

Bir şekilde Jason'a yardım ederken buluyordum. O hiçbir zaman -metreslik rolüm dışında- benden yardım istememişti. Yine de gözlerinde gördüğüm bir şeyden dolayı ona yardım ederken buluyordum kendimi.

Rose bir atmaca gibi dikkatle benden cevap beklediği için omuzlarımı silktim. "İnan bana bilmiyorum," dedim pes edercesine nefesimi verirken. "Bana ne kadar soru sorarsan o an ne amaçla hareket ettiğimi sana söyleyemem. Ben bile bilmiyorum," derken sesim titrek çıkıyordu. Sanırım bir şekilde kendimi Jason ile ortak bir yolda yürüyormuş gibi hissediyordum ama bu kendimi kandırmaktan başka bir şey değildi.

Rose sonunda derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Rengi yavaş yavaş kendine geliyordu. "Lütfen sağlam bir şekilde buradan gitmeye odaklanalım."

Kral'ın Karısı +18Where stories live. Discover now