20. BÖLÜM: HAYAL KIRIKLIĞI

98 14 14
                                    

Hayal kırıklığı diyorduk...

Peki nedir bu hayal kırıklığı?

Biz sevdiğimiz insanlar için feda edemeyeceğimiz hiç bir şey olmamasına rağmen onların bizi tek hatamızda sileceği ya da yok sayacakları bir ihanetti aslında hayal kırıklığı...

 Sevdiklerimize karşı beklentimizi yüksek tutarız.  Çünkü onların bizde ki beklentileri yüksektir. Bizi terk etmeyeceklerine, yarı yolda bırakmayacaklarına, kırmayacaklarına ve üzmeyeceklerine inanırız. Ama onlar kendi çıkarları uğruna tam tersini yaparak bizi hayal kırıklığına uğratırlar...

 Biz o durum içinde güven duygumuzu kaybederiz. Aslında sadece güven duygusunu değil, birçok duygumuzu kaybederiz. Ama kaybettiğimiz duyguların yerine yeni duygular doğar... Duyguların varlığını kaybettiğini düşündüğümüz anda aslında  öfke ve nefret duygumuz başlar...

 Duyguların öldüğünü düşünmek, içinde bir şeylerin kırıldığı nokta da başlar. O nokta da hayal kırıklığı sayesinde olur. Bir insanı hayal kırıklığına uğratırsanız eğer; onu sadece daha çok güçlendirir, size cephe almasını sağlarsınız. 

Bir insanın güvenini kırmak, yarı yolda bırakmak ve onu kullanmak ne kadar hayal kırıklığına uğratsa da daha çok güçlendirir. Ve duygularını kaybettiğini düşünen  birinden korkmanız gerekir. Çünkü yediğin darbeler seni yıkmazsa güçlendirir. Çünkü yediğin her yumruk seni sarsarken eğer o yumrukta devrilirsen yarış biter. Ama o yumrukta devrilmezsen daha güçlü atarsın adımlarını. Her adımında kendinden biraz daha emin olursun...

IŞIL'IN ANLATIMIYLA

"Ö-öldü mü?" Dengemi kaybederek yerimde sendeleyince doktor kolumdan tutmuştu. "Işıl hanım... Ben çok üzgünüm." Sözünü kesmiştim. Ne tepki vereceğimi bilemez haldeydim. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Ölüm... Ölüm neydi ki? Ölüm ne demekti? Ölüm kardeşimi benden mi alacaktı? Ben... Vermem ki kardeşimi!

"Hayır, hayır ölmedi kardeşim! Ölemez benim kardeşim hayır! Gidemez, gidemez bırakamaz beni hayır! Hayır ölemez ölmedi benim kardeşim!"

Ağlıyordum... Ne yapacağımı bilemeden yalnızca çırpınarak ağlıyordum. Kabul etmiyordum, etmeyecektim! Kardeşim beni bırakmazdı ki...

"Yalvarırım! Yalvarırım kardeşimi getirin bana ne olur, ne olur ölmedi o biliyorum yapmayın lütfen onu benden almayın ne olur! Kardeşim, kardeşimi getirin yalvarırım ne olur!"

Defne bir yandan ağlıyor bir yandan beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Neden beni sakinleştirmek istiyordu ki? Kardeşin öldü diyorlardı. Gitti diyorlardı. Kardeşini bir daha göremeyeceksin diyorlardı. Bana hayat bitti diyorlardı ve sakin olmamı bekliyorlardı. Nasıl sakin olacaktım ki? Yaşama sebebimi benden alıp yaşamamı bekliyorlardı resmen...

Defne gözyaşlarını durdurmaya çalışırken bana döndü. "Işıl ne olur yapma kendine bunu. Lütfen sakin ol ne olur güzelim." Titreyen bacaklarımla gruptakilere doğru bir adım attım. "B-benim kardeşim hiç gelmeyecek mi şimdi? Be-ben onu bir daha göremeyecek miyim? Kokusunu içime çekemeyecek miyim? Ama, ama ben kardeşime söz vermiştim. Bizim hayallerimiz vardı. Ben ona daha bir sürü masal okuyacaktım. Biz, biz beraber duman konserine gidip çığlık çığlığa şarkı söyleyecektik."

Gözyaşlarımla hıçkırıklarımın arasından kekeleyerek konuşmaya çalışıyordum. "Neden yaptınız bunu? Neden kardeşimi benden aldınız ki? Bizim daha bir sürü hayalimiz vardı."

Rüzgar'a döndüm. "Işık çok seviyordu seni. Benden bile kıskanıyordu seni biliyor musun?" Eskileri hatırlayınca yüzümde bir tebessüm belirdi. 

KARANLIK GECELERWhere stories live. Discover now