🚨11.Merdüm-i Zenfira,Gidemezsin

372 43 2
                                    

☀️Merdüm-i Zenfira
Gidemezsin

11.Bölüm

Ellerim masada sinirle eğilmiş halde duran eşgalim ile kalakaldım. Ne demek gidemezsin? Ama dün bana evi terket dedin. Ahh aklım almıyor bu adam benimle oynuyor mu?

Yerimde doğrulup ona baktığımda eliyle sandalyemi gösterip oturmam için bekledi. Niye bu kadar sakinsin? Ben olsam herkesi ayağa kaldırmış, panikten ölmüştüm. Gerçekten algılarım kapandı. Boş boş ona bakarken iç çekip yerinde dikleşti ve "Kaçtığımız günün ardından Kürşat beni aradı..."deyip yüzümü inceliyordu. Ağlayacak gibi mi duruyorum?

"Zana'yı kaçırdığını kameradan görmüşler.Odaya girişini, üstünü değiştirip Zana'yı gönderişini"dedi. Ne? Evin içerisinde de mi kamera vardı? İnanmıyorum!

Şaşkınca yerime oturdum. Çaresizlik çökmüş halde ona bakıp "Siz manyak mısınız? Evinizin içerisinde niye kamera var? Bizim evde normal girişi mutfak, yan tarafa salon, karşısı tuvalet olacak şekilde dizayn edilmiş. Zaten ne yapsalar görüyoruz...yok ben fena olurum!" Yediklerimi çıkarmamak elde değildi. Midem bulanmaha başlamıştı.

Alparslan hala ciddiyetini devam ettirip"Düğün normal bir düğün değildi, o sebeple önlem alınmış. Gerçi sen bile girdiysen önlem demek biraz hakaret gibi oluyor."dedi. Sen bile derken? Az önce beni küçümsedi mi?

İtici bir bakış attığımda bu halimden keyif alırcasına sırıttı. Sayın yazar, diğer karakterlerin soğuk, buz gibi, gülmeyen karakter ama bunun ağzı kapanmıyor. Hem yiyor hem konuşuyor. Bu niye böyle?

Kollarımı birleştirmiş halde ona bakarken çayından bir yudum alıp "Sizinle buluştuğumda görüldü ama biliyorsun ki Zana'nın ailesi de bir aşiret, aile sadece senin kaçırdığını sanıyor"dedi. Bir ağa bitti öbürü mü başladı? Oy ben bayılacağım, tansiyonum fırladı!

"Alparslan kalk bana bir ayran çırp tansiyonum tavan yaptı!"

Bu hikayede yanan niye ben oluyorum? Hem de sen askersin! Dikkatle ona bakarken gülerek eğildi ve börekten bir tane daha alıp "İşte tansiyonunla yaşamına son vermemeleri için burada kalman gerek"dedi. Asıl burada kalırsam beni öldürürler. Birisi senin kaynatan biri de ailen!

Dikkat kesilmiş halde ona bakıyordum. Bu kez ciddi bir ifade ile durup "Bak öğretmen hanım buralar sizin oralar gibi değil. Burada mertebenin çözemediğini kanla çözüyorlar. Buralarda sevdiğiyle evlenen nadir insanlar var. Sana söylenen olmazsa hayatın kayar. Kaysın dersin ama sadece senin değil...çevrende sevdiğin kim varsa kayar"dedi. İşte o an aklıma gelen sadece ailem olmuştu. Eğer bu işte yanan bensem...ailemde benimle yanacaktı.

Deneme kilit vurulmuş gibi ona bakarken iç çekip "Biliyorum. Ben oraya gelirken babama bunu anlattım....ve eğer gelmeseydim babamın yüzüne bakamazdım"dedim. Evet babam eskiden şunu yapmazsan eve gelme dediği anlar aklımda, Zana orada kalsaydı eve gidemezdim.

Alparslan'ın kaşları kavislenmiş halde masada yavaşça eğildi ve "Azelya yaptığın gerçekten büyüleyici bir şey ve gerçekten cesaretine hayran kaldım ama-"deyip sustuğunda bakışlarındaki tuhaf bir hissiyata şahit oldum. Üzgün değildi ama endişenin sardığı koyularda hatırladığı şeyler vardı. Görmesem de geçmişte bir şey olduğu aşikardı. Evet aslında Zana, sevdiği var demişti....nerede?

Bütün hatıralar toz bulutu olmuş halde tok bir sesle "Ama işler böyle ilerlemiyor. Eğer Zana'yla evlenen ben değil başkası olsaydı, zil zurna sarhoş olmuş odaya çıkmıştı. Emin ol yüzüne bakıp Zana olup olmadığını kontrol dahi etmezdi...çünkü senin Zana olman değil gençliğin onun için önemli"dediği anda midem bu kez gerçekten bulanmıştı. Çocuktu o çocuk! Allah'ım çıldırmamak elde değil. Belki torunu, çocuğu yaşında olacaktı! Ahh Allah bilir kaçı böyle mahvoldu. Kaç hayat böyle ölüp gitti.

Korkulu halde bakıyordum. Evet şu an fazlasıyla korkuyordum. Alparslan yerine yaslanıp. "...neler olacağını tahmin bile edemezsin"dediğinde yüreğim sıkışıyordu. Birileri avuçlarıba almış sıkıyor gibiydi. Derince nefes aldım.

Haklıydı. Eğer bu kişi Alparslan olmasaydı ben mahvolurdum. Ya şu an bunları anlatıp neden moralimi bozuyor. Hayır yani ayaklarına mı kapanayım sayın ağamızın?

Kafam bulanmış şu an ne yapacağımı düşünürken iç çekip "Bunlar geçti gitti ama şu an ne yapacağız? Alparslan burada kalırsam eğer-"dediğim de eline çay bardağını alan adam sülalesi rahat halde "Azelya senin için en güvenli yer burası olacak."dedi. Ahh neresi güvenli, neresi mayınlı tarla bilmiyorum. Kafam basmıyordu.

Gözlerimi indirip kahvaltılıklarla bakışırken Alparslan sesli bir nefes verip "Dün akşam babam iki güne düğüne geleceklerini söyledi..."dedi. İki gün biz burada onu mu bekleyeceğiz? Merakla kollarımı masanın üstüne koyup ona doğru eğildiğimde iç çeken adam da aynı benim gibi kollarını masada birleştirdi ve bana doğru eğildi.

Titreyen bacaklarıma kadar görüyor gibiydi. Tıpkı annemin bana baktığında söyleceklerimi tahmin edişi gibi bakıyordu. Düzenim mahvolmuştu. Bunu anlamış olacak ki "Saklanmak zorunda değilsin. Sen yanlış bir şey yapmadın ama seni tehlikeye de atamam. Eğer yanımda olursan güvende olursun..."dedi. Ben neyin ortasına düştüm. Aynı evde iki yabancı mümkünatı yok olamaz.

Sanırım bir süre Sema ve ailesi ile kalacağım. Sadece başımı salladığım sırada kapı çalmıştı. Evet kapı çaldı. Saat kaç oldu?

Başımı kaldırıp saate baktığımda, saat su gibi geçmiş ve 8 olmuştu. Hoş saat kaç olursa olsun bu saatte evime kimse gelmezdi. Alparslan bana kim olduğunu sorarcasına bakarken ellerimi açıp omuzumu kaldırdım. Ben de bilmiyorum.

Yavaşça kapıya doğru gidip yarım bir şekilde açtım. O sırada karşımda muhtarı gördüm. Bu adam yine ne demeye geldi? Bu kez Alparslan var diye rahattım ve başım dik halde durup "Hayırdır muhtar sabah sabah rüyanda mı gördün?"dedim. O an çirkin bir kahkaha atan adam elini kapıya yaslayıp "Öğretmen rüyada görmeye ne hacet gören her türlü görüyor"dedi. O da ne demek?

Yarım açtığım kapının hemen kenarında duran adam sırtıyordu. Bu ne demek istedi ki? Anlamamış halde ona bakarken birden elindeki kağıdı uzatıp "Bunu Celal Ağa gönderdi. Celal Ağa'nın düğünü vardır, okula gelen bütün öğretmenler davetlidir"dedi. Hah bir de bu eksikti tam oldu! Elimi uzatıp kağıdı alıp sadece başımı salladım.

Ben ne yapacağım? O düğüne gitmezsem eğer kesin şüphelenirler. Ama gidersem de şüphelenecek ben kalmam. Resmen iki ucu pisli değnek. Boş boş durmuş davetiyeye bakarken hala muhtar kapıda duruyordu. Başımı iki yana sallayıp "Akşama kadar bekleyeceksen buyur ama benim işim gücüm var haydi selametle!"deyip kapıyı suratına kapattım.

Kafam çok karıştı. Kapının arkasına yaslanıp kağıda bakarken karşıda Alparslan bana bakıyor, Sema da yemek masasına oturmuş kahvaltıya başlamış haldeydi. İç çekip onlara doğru yürüdüm. Elimdeki kağıdı masaya bırakıp "Celal Ağa bizleri de çağırıyor"deyip Alparslan'a baktım. Senin yanında olmam sadece senin ailende kurtarır ama Celal ağadan kimse kurtaramaz.

Daha dün muhtar asker sevmeyiz dedi. Şu an evimde göreve gelmiş bir asker var. Ne kadar hoş! Nikahsız biriyle aynı evde olmam da cabası! Resmen günaha giriyorum.

Dudağımı kemirmeyi bırakırken Alparslan'ın kaşları kavislenmiş halde yavaşça ayaklanıp çayından son bir yudum aldı ve "Eline sağlık, numaramı telefonuna bıraktım. Dediğim gibi şimdilik kalabilirsiniz sonrasına bakarız"dediğinda koyu gözleri gayet babacan duruyordu. Elim belimde kendimi doğrultmak istercesine dururken yavaşça dönüp Sema'ya baş selamı verip yürümeye başladı.  Ben ne yapacağım?

☀️Merdüm-i Zenfira Where stories live. Discover now