Yedi Yıl Sonra

91 17 2
                                    

İyi okumalar fıstık taneleri ❤❤❤❤❤❤


***

"Bence kırmızı olan daha güzel."

"Bu kadar dikkat çekmek istediğimi sanmıyorum, Larissa."

"Sana çok yakışıyor bu renk."

"Biliyorum ama çok dikkat çekici."

Dudaklarını büzdü, yeşil gözlerinde üzgün bir tavır vardı, bana bu şekilde bakıyorken ona karşı koyamayacağımı biliyordum.

"Tamam, giyeceğim." Dedim kan kırmızısı elbiseyi elinden alırken. Beş saniye önce ağlayacak gibi dururken şimdi gülümsüyordu. Beni kabine doğru iteleyip "haydi giy şunu!" Derken ona engel olmadım ve elbiseyi giydim.

Kabinden çıktım ve ona olmuş mu bakışı attım.

"Kimsenin gözünü senden alabileceğini sanmıyorum." dedi gülerek. Gülümsemesi içimi ısıttı. İstemsizce ben de gülümsedim. Onu gülünce gören herkes istemsizce gülerdi zaten.

"Bana giysi ayarlamaktan kendine vakit bulamadın, hemen odana git ve kendine bir elbise bul!"

"Tamam." Dedi yüzündeki gülümseme  yerini korurken. Yanağıma bir öpücük kondurdu ve odadan çıktı.

Gülümseyerek arkasından baktım. Aynanın karşısında kendime baktım. Giydiğim elbise kan kırmızısıydı ve dikkat çekiciydi. Omuzları açık ve uzun, dar kumaşlı kolları vardı. Eteği belimden sonra genişliyordu.

Aynada kendime bakarken Larissa içeri girdi.

Üstünde mavi bir elbise vardı. Benim elbisemden farklı olarak omuzları açık değildi ve ona çok yakışmıştı.

Tabi benim kardeşim olunca ne giyse yakışıyor.

Bana bakarak "Yakışmış mı?" Diye sordu.

Gülümseyerek "Çok çirkin olmuşsun Larissa, hemen değiştir şunu." Dedim.

Üzüldüğünü görebiliyordum ama şaka olsun diye demiştim şu an nasıl güzel göründüğünü bilmiyordu.

"Yaa! Demek çirkin oldum! Senin kendinden haberin yok, benden daha çirkin olmuşsun!"

Çenesinin titrediğini gördüm. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kendimi tutamadım ve gülmeye başladım.

"Sadece şaka yapıyorum, inanmadın umarım."

Yüzündeki ifade değişmedi ve yanıma gelip koluma vurdu yavaşça.

"Ahh! Napıyorsun acıyor!" Dedim sesli bir şekilde ve yüzümü ağlamaklı bir şekle sokarak vurduğu kolumu tuttum.

Bunu yapınca yüz ifadesi anında değişti ve şefkatli bir annenin yüz ifadesini aldı.

"Çok üzgünüm abla! Canın çok yanmamıştır umarım!"

Hemen sahte rolümden çıktım ve kolumu bıraktım.

"Saçmalama Larissa, sence canım yanmış olabilir mi? Sinekler bile canımı daha çok acıtıyor emin ol."

"Peki." Dedi geri çekilerek.

"Elbisem hakkında söylediğin şeyde ciddi miydin?"

"Elbette hayır, çok yakışmış sana."

"Teşekkür ederim Majesteleri, benimle salona kadar refakat edebilir misiniz?"

"Elbette"

Beyefendi gibi koluma girdi ve odadan çıktık.

Şatoda genelde konukların ağırlandığı salona geldik. Burası normalde boş olurdu ama bu akşam  için süslenmişti.

Dost krallıklardan konuklarımız vardı. Bu yüzden burayı altı günde epey uğraşarak hazırlatmıştım.

Salon epey büyüktü. Diğer ucundan buraya bağıran biri sesini duyuramazdı. Yaklaşık kırk tane yuvarlak masa koyu kırmızı örtülerle örtülmüştü. Örtülerin üstünde Oliterya amblemi taşıyan vazolar vardı, içleri taze lotus çiçekleriyle doldurulmuştu. Yerde uzun, bordo bir halı vardı. Konukların içi sıkılmasın diye uzun pencereleri bej rengindeki perdelerle örtmüştük. Salonun sol tarafında uzunca bir masada her çeşit tatlı, yiyecek ve içecek vardı.

Ben masalarda bir eksik var mı diye incelerken David yanıma geldi.

"Majesteleri, konukların gelmesine pek kalmadı. Dilerseniz odanıza çıkıp hazırlanın."

Kafamı ona doğru çevirdim.

"Evet, haklısın David. Ben kız kardeşimle yukarı çıkıyorum siz hazırlıklara devam edin."

"Peki."

Ona gülümsedim ve Larissa'nın koluna girerek yukarı çıktım. Odama girmeden önce Larissa'yı odasına göndermiştim.

Harika! Yine korse giymek zorundayım!

Korse giymekten nefret ediyordum. Belimi çok rahatsız ediyordu. Hareket etmemi ve yürümemi engelliyordu.
Yinede bunu giymek zorundaydım. Beyaz korseyi belime geçirdim. Aynanın karşısına geçtim ve iplerini arkadan tutup çektim. Belimden beş parmak kadar eksilince yüzümü buruşturdum. Normalde de epey inceydi. İpleri sıkıca bağladım ve elbisemi giyindim. Korse sayesinde elbise üstüme daha iyi oturmuştu.

Elbisemi hallettikten sonra saçıma geçtim. Üstten bir topuz yaptım ve kırmızı taşlı tokayı saçıma taktım. Dudaklarıma renk verici bir boya sürdüm ve kömür kalemi alt göz kapaklarıma dikkatlice sürdüm. Aynadan kendime baktım. Bence yeterince güzel olmuştum.

Salona indiğimde güneş batıyordu, yani konukların gelmesine az bir vakit vardı. Larissa David'le koyu bir sohbete dalmıştı. İşini çoktan bitirmişti.

Kız kardeşime doğru yürüdüm.

"Larissa, konukların gelmesine az kaldı. Kapıya inelim."

Başını tamam anlamında salladı.

Salondaki herkes bana bakıyor. Sanki ilk defa böyle süslenmişim gibi.

Şatonun kapısına geldik. Konuklar yaklaşıyordu. Hepsi atlıydı. Elanovna'nın tek varisi Eric öndeydi. Arkasında bugün tanışacağım kişiler vardı. Şatonun önüne geldiler ve durdular. Önce Eric indi atından, sonra diğerleri.
Kapıya doğru geldiler. Eric normalde sert duran biriydi ama çocukluğum onunla geçmişti ve sevdiklerini görünce hemen yumuşadığını biliyordum.

"Merhaba Majesteleri."

"Sanada merhaba Eric, şatoya hoşgeldin. Bu arada bana siz diye hitap etmene gerek yok biliyorsun."

Gülümsedi. O benim için bir ağabeyden farksızdı. Larissa'ya ve bana sarıldı. Kapıdakiler de onları karşıladı. Şatoya buyur ettiler. Eric çocukken de buraya geldiği için salonun yerini biliyordu. Salona kadar ona eşlik ettim. Larissa hala gelmeye devam edenleri karşılamakla meşguldü. Nihayet salona gelmiştik. Konuklar masalara yerleşmeye başladı, bende onlarla tanışmaya geçtim. Henüz üç masayı bitirmiştim. Bu konuklar sohbeti çok seviyor galiba.

Ben tam Eric'in ikinci dereceden kuzeniyle konuşurken David salona daldı.

"Majesteleri! Prenses Larissa yaralandı."




































Bölümü nasıl buldunuz fikirlerinizi alayım?

Sizce Larissa'yı kim yaraladı??

Sonraki bölümde görüşürüz oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın sizi seviyorummm

Muah😘

🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤🖤

Oliterya Krallığı Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum