"Yenge" dedi Can elindeki sigara çoktan bitmişti ben anlatırken yenisini yaktı.

"Bilmiyordun, bilmiyordun ve üzgünsün değil mi?" diye sordum. Herkesten aldığım bir cevaptı.

"Evet" dedi Can sesinde bir mahcupluk vardı "Yenge abimi affet demiyorum ama dinle" dedi Can elindeki sigarayı yere attı ve üzerine bastı.

"Yavuz da bu gün aynı şeyi söyledi" dedim arabanın önünden kalktım yüzümü Can'a döndüm "Yarın abin buraya gelmesin Can, ben kendim gideceğim mekana" dedim.

"Ben abime emir veremem yenge" dedi Can, gülümserken.

"Can, bir günde iki ayda gülmediğin kadar güldüğünü gördüm. Hayra alamet değil he" dedim ben de gülerken "Nare hanım böyle emretti de" dedim ve arkamı dönüp bahçeye girdim.

Bahçe kapısını Kaan açmıştı ve hiçbir şey sormadı bana. Gülümsedi sadece. Bahçeye baktım öylece, Can'ın dediğini düşündüm. "Sen burada kendine yeni bir aile kurarken abim evsiz kaldı" cümlesini düşündüm.

Sahi kimdi evsiz kalan? O muydu ben miydim? Kimdi kapıda kalan? Kimdi kimsesiz kalan? İnsan çok sevdiği yerlerden gidince mi evsiz kalır? Çok sevdiği yerlerden kovulunca mı? İnsan, kovulduğu kapılarda mı ölür? Öldüğü kapılardan mı kovulur? Gidince mi kaybeder? Kaybedince mi gider? Çok cevapsız sorum var. Alptekin Çakıroğlu bu sorularıma cevap verebilir miydi? Biliyor muydu cevapları?

Bana sorularımın cevaplarını verebilir miydi?

Ya da ben bu soruları sorabilir miydim? Soramazdım, sormazdım.

"Ne yapıyorsun burada tek başına?" diye sordu Öykü bana doğru gelirken.

"Düşünüyordum" dedim gözlerimi önümdeki salıncaktan alıp.

"Neyi düşünüyordun yarını mı?" diye sordu Öykü bahçe gurubuna otururken.

"Ne konuşacağız ki Öykü? Kim konuşacak? Kim hesap soracak?" diye sordum, ben de hiç bir cevabı yoktu.

"Normal konuşacaksınız Nare eskisi gibi, bunu bir hesaplaşma yemeği olarak düşünme bunu bir hasret giderme gibi düşün olur mu?" diye sordu. Belli ki beni ikna etmeye çalışıyordu.

"Hasret gidermek mi? Kalan ömrümün her saniyesini yanında geçirsem yine gideremem, ben yanındayken bile ona hasrettim, kollarının arasındayken bile. Şimdi onsuz geçirdiğim 1.435 günü kalan ömrüm bile telafi edemez" dedim dolan gözlerimle.

"Madem bu kadar özledin niye hala bu kadar uzak duruyorsun Nare?" diye sordu.

"Ben de cevabı olmayan sorular soruyorsun" dedim ellerimle oynarken.

"Yarın bir cevabın olabilir" dedi gülümseyerek, omuz silktim ona "Hadi uyuyalım, yarın işimiz çok" dedi ayağa kalkarken beni de kaldırdı.

"Kızımı özledim" dedim ayaklanmış yürürken.

"Alptekin'i özlemişsin" dedi Öykü kıkırdayarak.

"Yeni bir şey değil" dedim ben de gülümserken.

İçeri girdik ve Öykü'yle ayrıldık. O odasına giderken ben de Gece'nin odasına çıktım ve yanına yattım. Saçlarından öptüm, ellerini tuttum. Parmaklarımın tersiyle yanağını okşadım. Saçlarının alt kısımları lüle lüle, babasının saçlarına çekmiş tabi ki rengi bana çekmiş. Yağmur kokuyordu, Gece'ydi. Korkuyordum ya sevmezse.. ya istemezse?

Bu düşüncelere son vermek adına kızıma sıkıca sarıldım ve gözlerimi kapattım.

🕊

"Annecim günaydın" dedi Gece, i'yi ve ı'yı uzatarak, müthiş bir neşeyle söylemişti. Gözlerimi açtım ve Gece'nin neşe saçan güzeller güzeli yüzünü gördüm. Dünyam aydınlandı, gülen yüzü bana nefes aldırdı, tekrar yaşamanın verdiği heyecanı hissettim.

TUTSAKWhere stories live. Discover now