1- Kader

7.4K 165 31
                                    

Hello!
Umarım beğenirsiniz, iyi okumalar dilerim💜
Alıntılardan ve duyurulardan haberdar olmak için instagram adresimizi takip edebilirsiniz.
İnstagram; tutsakofficiial

🕊
Ne kadardır yürüdüğümü bilmiyordum. Caddeden kalabalık sokaklardan da geçebilirdim ama ben hiç karanlıktan korkmamıştım ki. Karanlık benim hep severek saklandığım yer olmuştu o yüzden şuan karanlık bir ara sokakta yürüyordum. Bir an durup etrafıma baktım, çığlık sesi duydum gibi gelmişti. Kulaklığı çıkarıp etrafa tekrar bakındım. Yanılsama diye düşünüp kulaklığımı geri takacakken bir adamın "Öldürme beni, yalvarırım" diye bağırdığını duydum.
Yanılsama değilmiş Nare? Sesin terk edilmiş bir apartmanın içinden geldiğini anlamak zor değildi. Sokak boş ve karanlık olduğu için adamın sesi bir çığ gibi büyümüştü. Etrafta benden başka kimse yoktu. İçimden lanet olsun nereden bu sokağa girdim demiyorum maalesef. Umrumda değil çünkü ben yoluma devam edeceğim. Yürümeye devam ettim. Evet kulaklığımı takıp. Terk edilmiş apartmana yaklaştıkça tek derdim sessizce bu sokaktan çıkmak. 

Ne apartmanın içine bakmak, ne bağıranın kim olduğunu ne de onu kimin öldüreceği umrumda değildi. Kim, kimi öldürmek istiyorsa öldürebilir. Mafya işi olduğu barizdi. Adımlarım apartmanın önüne getirdi beni. Adımlarımın hızlanacağını düşünsem de adımlarım aksine yavaşladı. Terk edilmiş apartmandan dışarı bir adam çıkmıştı. İster istemez yavaşlamak zorundaydım. Beni görürse onları izlediğimi düşünecekti. Mafyalar hep böyle mi ya? Herkesin onları izlediğini mi düşünüyor bunlar? Umrumda olmadığını söylesem de inanmazlar. Ellerinden kurtulmak için söylediğimi zannederler. Uğraşamam yani.

Çıkan adam cebinden sigarasını çıkarıp yaktı. Etrafa bakmak için kafasını çevirdiğinde göz göze geldik. Evet Nare şimdi ne yapacaksın bakalım. Yine kargaşanın içine düştün. Bana adımladığı sırada navigasyonu açıp kaybolmuş gibi yaptım. Bende adama doğru ilerledim.

"Ay merhaba, kayboldum şuraya gitmeye çalışıyordum ama navigasyon beni buraya getirdi" elimdeki telefona baktı. Yüzümde yalan ifadesi aradığı o kadar belliydi ki.

"Ne işiniz var bu saatte buralarda?" inanacağını düşünmemiştin değil mi Nare?

"Kayboldum diyorum ya beyefendi" yemedi.

"Bir ses mi duyup sokağa girdiniz?"

"Hayır, navigasyon beni buraya getirdi"
dememle sokağa dört tane lüks araba girdi.

Ben arabaları fark etsem de karşımdaki adam benden şüphelenmekle o kadar meşguldü ki fark etmedi. Benim nereye baktığımı görünce o da oraya çevirdi başını. Sanki azrail görmüş gibi bembeyaz kesildi bir anda.

"Siz benimle geliyorsunuz" demesiyle koluma uzandı. Kolumu ondan kurtardım.
"Bana dokunursan seni öldürürüm!" diye bağırdım. Arabadan inen ve çevresini korumalar kapatan adam bize döndü. Terk edilmiş apartmana baktı sonra tekrar bize baktı. Sesli nefes verip bize doğru yürüdü. Karşımdaki adam korumaydı sanırım çünkü arabadan inen bize doğru yürümeye başladığı an tam arka çarprazıma geçip ellerini önünde bağladı. Patron olduğu belli olan adam tam karşımda durdu. Etrafımız korumalarıyla çevrelenirken gözleri sadece bendeydi. Kısa bir an arkama bakıp gözlerime bakmaya devam etti.

"Can burada neler olduğunu anlatmak ister misin?" gözleri bende olsa da korumasıyla konuşuyordu.

"Abi, Hanımefendi kaybolmuş" adının can olduğunu öğrendiğim koruma konuşmuştu. Ben sessizliğimi korumaya devam ediyordum.

"Yani?" patron beyimiz biraz gergin anladığım kadarıyla.

"Girmemesi gereken sokağa girmiş, biz apartmandayken buradaymış" yani demek istiyor ki adama işkence ederken burdaymış, sesleri duymuş.

"Nereye gidecektiniz?" gözleri bendeyken ilk defa benimle konuştu. Yakınlarda bir market vardı geç saatlere kadar açıktı o aklıma geldi.

"Markete"

"Bu saatte?"

"Kadınlar" durup telefonumdan saate baktım "Gecenin 02.15' inde sokağa çıkamaz diye bir kural mı var?"

"Hayır" dedi sadece.

"Sözleriniz öyle demiyor?" sorar gibi söylemiştim.

"Burası yıkım alanı, geceyi bırakın gündüz de burada çok insan olmaz. Yanlışlıkla girdiğinize emin miyiz?" diye sordu.

"Size bir açıklama yapmak zorunda olduğumu düşünmüyorum" gözleri kısıldı sözlerimle.

"Maalesef ikna edici bir açıklama duymam gerekiyor"

"Benim size açıklama yapmak gibi bir niyetim yok ama?" gülümsemesi genişledi.

"Ne yazık ki sizi evinize gönderemeyiz o zaman" artık gülmüyordu. Yüzünü yüzümden çevirip  arkasındaki korumalara "Hanımefendi bu gün misafirimiz" dediği gibi üç koruma üzerime doğru geldi. Bir adım geri çekildim. Yüzüme öyle dikkatli bakıyordu ki sinirlendim. Koruma koluma uzandı. Bir korumanın koluna bir de yüzüne baktım. Bu bana dokunursan seni öldürürüm bakışıydı. Koruma anlamasa da patronu anlamış olacak ki
"Hanımefendiye dokunmayın" dedi.

"Ben sizinle gelmiyorum"

"Geliyorsun!" sesi sertti ama yüksek değildi. Emir verdiği çok barizdi ama unuttuğu şey ben onun çalışanı değildim.

"Ben sizin çalışanınız değilim. Emir kipiyle konuşmak sadece işleri zorlaştırır." gayet nettim. Emir kipiyle söylenen bir işi yapma ihtimalim sıfırın da altındaydı.

"Rica edelim o zaman bizimle gelmeniz için?" dalgadan uzak sesi dalga geçiyor gibi çıkmıştı.

"Kimi öldürüp, kimi yaşattığınız, kime işkence ettiğiniz ve kim olduğunuz zerre kadar umrumda değil" saklamanın bir anlamı yoktu.

"Ama bir görgü tanığı bizim umrumuzda" derken derin bir nefes aldı.

Tam cevap verecekken sokağa arkamızda kalan kısımdan dört araç daha girdi. Patron olduğu belli olan adam ağzında bir küfür mırıldandıktan sonra adamların beni görmesini engellemek istercesine önüme geçti. Onun önüme geçmesiyle korumaları etrafımda etten duvar örmüştü. Arabalar sokakta karşılıklı duruyordu. Ben tam ortalarındaydım. Yeni gelen arabalardan yine patron olduğu belli başka bir adam indi. Bu adamların isimleri yok mu Nare? Yeni gelen patron, karşısındaki adama bakıp
"Alptekin Çakıroğlu!" bizim sinirli patronun adı belli oldu.

"Yavuz Arslan!" Çakıroğlu, Yavuz'un adını bir laneti söyler gibi söylemişti.

"Adamım nerde Alptekin?"

"Mezarının yerini mesaj atacağımı söylemiştim Yavuz, çok erken geldin. Hala yaşıyor ama bakalım kurtarabilecek misin?" Çakıroğlu'nun korumaları emir almış gibi apartmanı abluka altına aldılar. Aradan sadece 1 dakika geçmişti ki bir el silah sesi duyuldu.

"Çakıroğlu!" Yavuz sinirliydi ama o bundan keyif alıyordu. Yüz ifadesini göremesem de sesinden belliydi.

"Yavuz, hem en iyi adamın hem de en yakın arkadaşın gözlerini hayata yumdu. Başın sağolsun" evet evet biraz önce infazını onaylayan kendisiydi.

"Alptekin!-"

"Senin sinirlenmeye hakkın yok Yavuz! Bunun bir misilleme olduğunun gayet farkındasın."

"Cesetini ver" Yavuz'un lafıyla korumalar ona dönmüştü. Çakıroğlu başıyla apartmanı işaret edip konuştu.

"Öyle biri hiç var olmadı ki Yavuz" bir gülümseme sesi duydum. Güldü mü o? Ben miydim gülen? Bendim. Komikti napayım? Gülümsememi duymuş olacak ki bir es verip  "Saçının telini bile bulamayacaksın" dediği an apartman ateşe verildi. "Buraya gelmeseydin en azından mezarının yerini bilecektin." Kurşunla ölmediyse de yanarak öldüğü kesindi.

Ben gözlerimdeki heyecanla olayları izliyordum. Korku namına ufacık bir belirti yoktu. Apartman alev alev yanarken Yavuz'un gözlerinde korku vardı. Çakıroğlu da arkasına döndüğünde gözlerini gördüm. Keyif alıyordu, acı çektirmekten. Alevler büyürken aynı anda Çakıroğlu'nun gülümsemesi de büyüdü. Gözleri gözlerimle denk geldiğinde gözleri kısıldı. Kulağıma eğilip;

"Kimi öldürdüğümü, kimi yaşattığımı, kime işkence ettiğimi ve kim olduğumu öğrendin. Bu demek oluyor ki bizimle geliyorsun!"

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin