Kendisine doğru atılan her adımda bombadan daha gürültülü sesler işitiyordu Jeongguk. Çünkü Taehyung adımlarını atarken o boş gözlerle kendisine bakmaktan vazgeçmiyordu. Ne kadar basitçe dile getirirse getirsin, yaşadığı travmanın her bir noktası sarsıcıydı. Jeongguk'un gözlerinin içine bakarak anlatabilseydi bazı şeyleri, belki de tamamen odaklanmazdı geçmişine. Çünkü düşünmesi gereken bir sevgilisi olurdu.

Jeongguk bu noktada ne denli önemli bir odak dağıtıcı olduğunu bilmiyordu. Taehyung onu önceliği hâline getirdiğinde büyük olan için her şeyin bir nebze olsun kolaylaştığını anlaması gerekiyordu oysaki. Taehyung sınırlarını bunu düşünebileceği kadar genişletmişti. Bir şeyler yaşandıysa yaşanmıştı. Şu güne gelebilmişti Taehyung. Jeongguk'un yanında var olabilmişti. Ne kadar ona ulaşamadığını iddia etse de ulaştığını biliyordu artık. Küçük olan buna sevinemeyecek kadar kötü bir yolla öğrenmişti ve böyle öğrenmesinin tek sebebi de kendisiydi.

"Her zamanki gibi." dedi Taehyung kendi kendisine mırıldanıp, aralarında birkaç adımlık mesafe bırakarak. Dudaklarında ruhsuz bir kıvrım vardı. Jeongguk kirpiklerinin altından suçlulukla baktı büyüğüne. Çenesini kollarıyla çevrelediği bacaklarının üstüne dayayıp oturduğu yerde küçüldü. Yüksek binalı şehrin ışıkları ikisinin üzerinde gölge oyunları yaparken hakkı olmasa bile endişeyle yutkundu.

"Özür dilerim..."

Taehyung hiçbir şey demedi. Samimi gelmiyordu. Jeongguk belki de ilk defa hak ettiği için af diliyordu ama etkisizdi. Dolan gözleri içine işlemiyordu. Sarılma ve teselli etme isteği uyandırmıyordu. Birkaç haftadır dile getirmese bile umut ediyordu Taehyung. Neyi umut ettiğini bile bilmeden yapıyordu bunu üstelik. İyileşmeyi mi ümit ediyordu? Bilmiyordu. Kendisini aşıp Jeongguk'a iyi gelebileceği günlerin hayalini mi kuruyordu? Bilmiyordu.

Sadece oluyordu.

Bir sarmaşık misali sarıyordu bedenini beklentileri. Jeongguk'u daha bir içten güldürmek, ona daha bir içten gülmek, aşkını gösterdiğinde elini ayağına dolaştırmak, onunla karmaşıklaşmak... Halbuki karmaşadan nefret ederdi Taehyung. İpin ucunun kendisinde olmadığı her şeyden ve herkesten soyutlanırdı. Belirsizlikler en büyük düşmanıydı.

Belki Jeongguk'la öyle olmazdı.

Kendi iradesiyle teslim olduğu bir belkisi vardı ve bunun uğrunda bıraktığı dizginlerin sırtına çarpmasını beklemiyordu. Bütün bu karmaşanın içerisinde Jeongguk'un bilmesi gereken tek bir şey vardı. Anlayamayacağı şeyleri en anlamlandıramayacağı yöntemlerle öğrenmemeliydi. Ona adım attığını bile bile acele etmemeliydi. Bunu bir kere yapmıştı ve sonucunda sinesine ulaştığı Taehyung'u nefesinin sıcaklığını hissederken bile olabilecek en uzak noktada bulmuştu.

"Ben-" diye mırıldandı cılız bir fısıltıyla. Çıplak bacaklarını ısıtmak için çevresine sardığı kollarını sürttü.

"Ben seni bu kadar etkileyeceğini bilmiyordum."

Biliyordu.

Taehyung Jeongguk'un tutamadığı sözlere de, göz göre göre söylediği yalanlara da alışmıştı ki bundandı ruhsuz gülüşü. Üzerindeki etkisini biliyordu. Bilmek zorundaydı zira bu uğurda veriyordu kendisinden ödünlerini. Jeongguk sorularını peşi sıra sıralarken ve Taehyung hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış ve yaşandıysa bile çok uzaklarda kalmış gibi cevap verirken içi içini yediğini biliyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 04 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

peña | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin