Gizemli Mektuplar

Start from the beginning
                                    

Odamın kapısı çalındığında her kimse ona gir diyecek halim dahi yoktu. Ağzımdan mırıldanma harici bir şey çıkmadı. Sesimin kapının öteki tarafından duyulmayacağına emindim ama her kimse kapıyı yavaşça açarak içeri girdi.

“Buket, kuzum. Sana biraz çorba getirdim. Bunları iç de gücünü topla yavrum.”

Yengemin yumuşak sesini duyduğumda kendimi yerimden kaldırmak için uğraştım ama nafile. Hiç gücüm kalmamıştı. Ağustos böceği ve karınca hikayesindeki ağustos böceği gibiydim. Emine yengem elindeki tepsiyi yanımdaki komidine koyduktan sonra üzerime eğildi ve koltuk altlarımdan tuttuğu gibi doğrulttu. Önceki hayatında sumo güreşçisi falan mıydın be yengem bu güç ne?

“Sabah çıkarken gayet iyiydin. Ne oldu da böyle hastalandın sen kuzum?”

Yağmur, hava, camı açık bırakmam yani çoğunlukla kendi hatalarım. Kafamı bilmiyorum anlamında sallarken eline kaseyi aldığında gücümü topladım ve çorbayı elinden aldım. Zaten evini işgal etmiştik ve yaptığı yemekleri yiyorduk bir de elleriyle mi besleyecekti beni. Yok daha neler.

“Ay hiç gerek yok yenge. Ben kendim yerim.”

“Kuzum sen daha kendini kaldıramıyorsun ne yemesi.”

“Az zaman verseydin kalkardım da ben. Sen bana kaseyi ver yemeğimi yiyeyim. Kimseye yük olmak istemiyorum zaten yeterince olduk.”

“Aa, o ne demek? Ben size hizmet etmekten gayet memnunum. Aksine eve farklı bir hava geldi.” İnatlaşma konusunda yengem ve annem yarışırdı. Ama ben de annemin kızıydım. “Sen ver yenge. Lütfen. Zaten hastayım tekrar ettirme.”

Az önce tıkalı olan burnum doğrulunca açıldığı için bu sefer de akmaya başlamıştı. Burnumu çektim. Benim ne kadar kötü halde olduğu gören yengem baktı ki inatlaşmaya devam edeceğim Bihter Ziyagil misali peki diyerek odayı terk ettiğinde derin bir nefes verdim.

Hastalanınca ne kadar huysuz birisisine dönüştüğümü daha önce söylemiştim. Şimdi misafiri olduğum evde kimsenin kalbini kırmamak için kendimi tutuyordum. Yanan gözlerimi birkaç defa kırpıştırıp kasedeki mercimek çorbasını yudumlamaya başladım. Diğer çorbaları çok sevmezdim. Bunu yengem biliyordu anlaşılan. Şans eseri de mercimek çorbası yapmış olabilirdi tabi.

Yumuşak ve huzur verici bir ses tüm odayı doldurduğunda tüm çorbayı bitirmiştim. Komodine kaseyi bırakırken arayanın kim olduğuna baktım.

Annem arıyor…

Özellikle hastalandığımda anneme olan özlemim daha da artıyordu. Mesela az önce yengemi reddetmiştim ama yerinde annem olsaydı nazlanır ve hepsini onun yedirmesini istemiştim. Hayat naz yapabileceğin ve yaptığın nazı çekecek insanların olduğunu bilmek gerçekten güzel şeydi. Hayatında nazlanabileceğin birisi kalmadığında büyümek zorunda kalıyordun.

Kapanır diye korktuğumdan hızla telefonu açtım.

“Alo Elif sultan?” Karşıdan ses gelmedi. Bana hala sinirli olup olmadığını merak ettim. Buraya gelmeden önce ona böyle bir şey yapacağımızı söylediğimde baya bir söylenmişti. Eve dönmek yerine neden Sakarya’ya geldiğimi sorup durmuştu. Gerçek cevabı söyleyemediğim için de onunla tartışmıştık. Ama dediklerimde haklı olduğumu düşünüyorum.

Üç odalı evde Sevgi yengem, Rıza abim, çocukları Giray, annem ve babam kalıyordu. Giraydan odasını almak istemedikleri için annemle babam oturma odasında kalıyorlardı. Ben de üzerlerine gelecek olsaydım ne yapacaklardı? Murat abim bile İzmir’e yanlarına gittiğinde devrelerinden birisinde kalıyordu. Beni alacak bir kapasiteleri yoktu ki.

Aşık Ruhlar CemiyetiWhere stories live. Discover now