Bu hislerin yarattığı bağımlılığın ise ilacı yoktur.
Güçlü irade, kararlılık yetmez kalbin baskısını dindirmeye.
Bazen bir umut ışığı yanar kalbinin en derin karanlıklarında, bu aydınlığa ulaşabilmek için.
Bazen de öyle zor çaresizliktir ki umut aramak, inanın tüm karanlıklardan da derin.
Genç olan nefeslerini yavaş yavaş düzene sokmaya başlamış, çekip durduğu burnundan alamadığı nefesi ağzını aralayarak alıyordu artık.
Her ne kadar başı çatlasa da bu gece bir şekilde bitmeliydi.
Bir an önce sabah olmalı, sevdiğini görmeliydi.
Kendini güzel sonuçlar ile kandırarak uyutmaya çalıştı fakat elinde olan tek şey sürekli olarak yorgun gözleri ile duvarı izlemek, kafasındaki yankılanan sesleri dinlemekti.
Bir süre daha buna devam ederken, içerilerden birkaç ses işitmiş, aldanmamıştı.
Sıyırdım, diye düşündü.
O yokken deliye dönüyorum.
Onunlayken mi, onsuzken mi daha deliyim, çözemiyorum.
Fakat kısa bir süre içinde duyduğu ses yaklaşarak odasına ulaşmış, bir üst çıkartma sesi gelmişti kulaklarına.
İçi titredi gencin, nefesini tuttu sıkıca.
Bir dakikaya kalmadan derin bir nefes çekiş duyulmuş, odada varlığını hissettiği beden yattığı yatakta hemen arkasına yerleşmişti.
Yeonjun'un yatağındaydı yani ikisi.
Kaskatı kaldı, bir şey diyemedi.
Sırtının hemen arkasına uzanmış olan bedenin bir kolu alttan geçirilerek karnına sarılırken, diğer kolu da üstten doğru sıkıca sarmalamıştı kahve saçlıyı.
Ensesine doğru uzanan uzun saçlarının arasında sıcak bir nefes hissetmesi ile nefesi teklemiş, gözlerini kırpıştırmıştı olayın ani şoku ile.
Sessizlik odaya hüküm sürerken bunu bozan ise büyüğün sessizce fısıldaması oldu.
"Üzgünüm."
ağlayacaktı genç olan, içindeki o his tekrar içini doldurmuş ve gözlerine doğru ulaşmaya çalışıyordu.
Bir şey demedi, uyuyor taklidi yapmalı mıydı yoksa sormak istediklerini sormalı mıydı bilmiyordu.
Yine de uykunun kolay kolay gelmeyeceğini bildiğinden kendini bu sorularla daha fazla yormak istemedi.
"Neden geldin?" dedi kırık bir sesle. Ağlamaktan sesinin kısıldığı ve burnunun tıkandığı belliydi, bir ton daha sessiz söylese duyulmayacak kadar düşüktü sesi.
Bedeninin altından geçmiş olan kol geri çekilerek bu sefer gencin yastığa koyduğu kafasının altından geçirildi. Omzu ile dirseği arasında kalan mesafede kahve saçlı dinlenirken, büyük olan ise aynı kolundaki eli ile küçüğün saçlarına dokunmaya başladı.
Kolunun altındaki yastıkta hissettiği ıslaklık karşısında sessiz kaldı.
"Yapamadım." dedi, "Bırakamadım."
Kafam çok karışık ve bu yüzden senden kaçmaya çalışıyorum. Ama siktiğimin ayakları beni sana getiriyor.
Gözlerini tekrar sıkıca yumdu genç olan, duydukları ile yutkunmuş ve bu hâle nasıl geldiklerini düşünmüştü.
Büyük olan bir eliyle küçüğün saçlarını sevmeye devam ediyor, arada bir elini yüzüne indirerek gencin ıslak kirpiklerini ve yanaklarını siliyordu.
Diğer eliyle ise küçüğün önünde duran ellerini sıkıca tuttu. Kendininkine oranla soğuk ve daha ufak olan iki eli tek eline hapsederken, parmaklarını gencin parmaklarına kilitledi.
Baş parmağı ile küçüğün elini yavaşça okşuyordu. Daha fazla kırmak, incitmek istemedi. Ona göre bir çiçek kadar narin, cam kadar kırılgandı küçük olan. Kendisi ise çiçeğini solduracak kadar aptal, kırabilecek kadar da kötüydü.
Aynı şekilde devam eden sessiz dakikaların ardından genç olan yerinden hareket ederek, hiç uzaklaşmadan bedenini tamamen büyük olana döndürdü.
Kolunun üstüne başını yaslamış onu izleyen çocuğa bakındı bir süre siyah saçlı.
Boncuk gözleri kahvenin en koyu, en güzel tonunda gözyaşları sebebiyle parıl parıl parlarken, uzun kirpikleri ise ıpıslaktı. Gözlerinin altındaki, dudaklarındaki, burnunun ucundaki ve elmacık kemiklerinden yanaklarına doğru yayılan kızarıklık ile o kadar güzeldi ki küçük, büyüğün hipnoz olmuş gibi bakışlarını çekememesine sebep oluyordu.
Islak ıslak bakıyordu, gördüğü tüm manzaralardan daha güzeldi.
O güzel gözlerinden yaşlar akıttığım için en çok da kendimden nefret ediyorum. Biliyorum ki bunu yapan bir başkası olursa, tanrıya yemin olsun yaşatmam onu.
Büyük ve parlak gözleri kırılmış bir şekilde hafif alttan ona bakıyor, cevapları ise gözlerinde arıyordu sadece.
Saçlarında gezdirdiği eli bu sefer kollarına koymuş,
küçüğün soğuktan donmuş kolunun üzerinde gezdiriyordu sıcak elini. Eli ile okşayarak küçüğünü seviyor, dokunabildiği en narin biçimde dokunmaya çalışıyordu hassas bedene.
Büyüğün de sıkıntısı buydu, başta kırıyor, parçalıyor ve acıtıyordu. Sonrasında ise açtığı yaralarını bizzat kendi kapatıyordu özenle.
Kolunda gezdirdiği eli boydan boya genci ısıtmaya çalışıyorken diğer elini de gencin beline sararak bedeni kendine çekti iyice.
Küçüğü, kendisi ile hyung'u arasında kalan ellerini siyah saçlının göğsüne koymuş, kafasını ise kolundan kaldırıp büyüğün boynuna sokulmuştu bir yavru gibi.
İşte bu kadardı, ihtiyacı olan tek şey buydu. Büyüğün kolları arasında sıkıca sarmalanıp uyumak, tüm acılarını unuttururdu ve baştan bir sayfa açardı her defasında.
Siyah saçlı olan ise boynuna iyice sokulan ufak bedenin alnını öptükten sonra kafasına çenesini yaslamış, olması gerektiği gibi, kollarındaki yorgun beden ile uyutmuştu ikisini bu gece de.
-
VOCÊ ESTÁ LENDO
nervous, yeongyu
Romanceaynı yürek, farklı inançlar; belki de uzakta aradığım sensindir.
not allowed
Começar do início
