Bölüm 1

971 61 4
                                    

"Gideceğine inanamıyorum." dedi Elena. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözyaşlarım akmasın diye gözlerimi kırpıştırdım. Soğuk İngiltere rüzgarı suratıma vururken arkadaşlarımın suratına baktım. 

"Gitmem gerek Elly. Artık beni burada istemiyorlar." dedim. Elena bir kolunu omzuma attı ve kafasını omzuma yasladı. 

"Bizimle kalabilirsin." Candy, sarı saçlarını arkaya attı. Gülümsedim. 

"Çok isterdim. Ama gitmem gerek." dedim ve oturduğum yerden kalktım. Önce Elena'ya, daha sonra Candy'ye hemen ardından da Jackson'a sarıldım. Jackson temelli olarak gideceğimi söylediğimden beri sessiz kalan tek grup üyesiydi. Üzüldüğünü biliyordum, buraya taşındığımızdan beri dördümüz ayrılmamıştık. Neredeyse 10 sene olacaktı. İngiltereye gelmemizin sebebi annem ile babamın boşanması ve annemin babamla ilişkimi kesmesi için uzaklara kaçmak istemesiydi. Tabii bunu daha sonra öğrenmiştim, yedi yaşındayken bana söylenen tek şey İngiltere'nin daha güzel olduğuydu. 

Geri çekilmek için hamle yapsam da Jackson kollarını doladığı bedenimden çekmedi. Dudaklarını sağ şakağımda hissettiğimde gülümsedim. Jackson; Elena, Candy ve benden iki yaş daha büyüktü ve büyüdüğümüz süre içerisinde hep bize ağabeylik yapmıştı. 

"Hoşçakal Jack." dediğim yanağını öpüp geri çekilirken. 

"Hoşçakal Lexa." dedi buruk bir gülümseme ile. Daha fazla duygusallık yaratmamak için birkaç adım geri gittim ve el salladıktan sonra oradan uzaklaştım. Beni göremeyecekleri mesafeye geldiğimde gözyaşlarımı serbest bıraktım ve Londra sokaklarında ağlayarak dolaşmaya başladım. Az da olsa yağmur çiseliyordu, açıkçası eve gitmek istemiyordum fakat gitmek zorundaydım. Akşam uçağım vardı ve eğer bunu da kaçırırsam annemin kocası bu sefer beni kesin olarak öldürürdü. En azından geçen sefer böyle söylemişti. Adımlarımı biraz daha hızlandırarak bizim evin sokağına girdim ve cebimden anahtarımı çıkarıp eve girdim. Annem ile yeni kocası salonun koltuğunda sarmaş  dolaş oturuyorlardı. 

"Ben geldim." dedim kısık bir sesle. Tom ve annem aynı anda bana döndü. Tom'un gözleri tekrar nefretle yanarken ayakkabılarımı çıkardım. 

"İyi, git odana eşyalarını topla." dedi Tom. Annem ise çoktan ilgilenmeyi bırakıp televizyona dönmüştü. Aldığım emrin etkisi ile koşarak merdivenleri çıktım ve odama girdim. Odamı çok özleyecektim. Londra'yı çok özleyecektim. Kapattığım kapıma yaslandım ve birkaç saniyeliğine gözlerimi kapatıp ağlamamak için sakinleştim. Pug cinsi köpeğim olan Kurt önümde durdu ve şapşal suratıyla bana bakmaya başladı. Gülümsedim ve başını okşadım. Uçağıma üç saat kalmıştı ve benim check-in yapmam için hemen gitmem gerekiyordu. Neredeyse boş olan odama baktım ve bavulumu kapatıp, Kurt'u kucağıma alıp odamdan çıktım. Merdivenlerden aşağı inip salonun kapısının önünde durdum.

"Ben gidiyorum" dedim.  Annem koltuktan kalktı ve bana sarıldı. Vay, bu uzun zamandır ilk defa oluyordu. Büyük ihtimalle kocasını benim yerime seçip beni evden attığı için biraz da olsun üzgün hissediyordu.

"Kendine iyi bak bebeğim. Seni seviyorum." dedi annem geri çekilmeden hemen önce. Sanki Tom'un duymasından çekinir gibiydi. 

"Bende seni." dedim sessizce. Tom oturduğu yerde birasını tekrar yudumladı ve seslice geğirdi. Gözlerimi devirdim ve evden çıktım. Jackson'a annemin beni havaalanına bırakacağını söylemiştim, öbür türlü beni bırakmak için ısrar ederdi ve ben en sonunda gitmekten vazgeçerdim. Taksi ile gitmek en iyisiydi. Kapının önüne çağırdığım taksiye bindim ve havaalanına doğru yola çıktık. Müziğimi kulağıma taktım ve kafamı arkaya yasladım. Londra'yı çok özleyecektim. Annemin beni evden attığına inanamıyordum. Gerçi son zamanlarda Tom oldukça baskıcı ve şiddetli biri olmuştu. Beni kovma sebebini de biliyordum. 

Mühür -twilight fanfiction-Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt