5 | american dream

278 46 22
                                    

uzun bir aradan sonra selamlar. umuyorum ki çokça iyisinizdir.

ufak bir bölüm ile dönüş yapıyorum. taslakta tamamlanmış birkaç bölüm var anlayacağınız bir sonraki bölüm de kısa zamanda gelecek.

yorumlarınız bekleniyor, keyifli okumalar dilerim.

***

sokağın sonundaki göz alıcı gün batımı, sahil manzarası eşliğinde, elimdeki kaykay ile ne yaptığıma dair pek bir fikrim yoktu.

yalnızlık en sonunda ciddi anlamda bünyeme vurmuş olmalıydı ki sessiz sakin kitabımı okuyorken, bunaldığımı hissettim. belki de depresyonun eşiğindeydim. yaz üzüntüsü? ah, summertime sadness kesinlikle gerçekti. kendimi her seferinde olduğu gibi dışarı attım, iki sigara yaktım. bir bakmışım, kaykay satılan minimal bir dükkânın önünden geçiyorum. girdim ve gözüme güzel gelen, kırmızı tonlarındaki kaykayı aldım.

kim taehyung ile üç beş gündür konuşmuyoruz. sahilde oturduğumuz akşamdan beri.

yazsa fena olmaz diye düşünüyorum ilk kez.

her şey yüz hatlarını biraz daha inceleme fırsatı bulup çizimimi bitirebilmem için elbette. yarım kalsın istemem.

kaykay gerçekten de pek fena değil. sokak da sessiz, deniyorum kendimce bir şeyler. düşecek olsam, belimden tutup bu duruma engel olacak birileri yok bu kez lakin sorun yok, düşe kalka öğrenmiyor muyuz zaten her şeyi?

rengine hayran olduğum kaykayın üzerindeyim, tek ayağım yerde, kurmaya çalışıyorum dengemi. biraz böyle oyalanmamın ardından kaykayı sol kolumun altına sıkıştırarak yürümeye başlıyorum eve doğru. bir sigara daha. buraya taşınmadan evvel haftalarca içmediğim oluyordu lakin pek farklıydı durum artık.

serin rüzgâr yüzümü yalayıp geçerken bu kez kulağımda billie holiday. yaklaştım eve. karşı kaldırımdaki beyaz tişörtlü, oversize deri ceketli herif dikkatimi çekiyor. sırtında da gitar. kim taehyung.

çok mu küçük yer santa monica?

herhâlde.

gözlerimiz buluşuyor, dudakları kıvrılıyor. "jeongguk?" aramızda üç beş adım varken adımla sesleniyor. dar sokağın ortasında kesişiyor adımlarımız ve duruyoruz. "selam." diyorum. "n'abersin?" deri ceket çok yakışıyor bu herife. "fena sayılmam, taehyung, senden?"

"iyiyim, neyin var yine?"

"bir şeyim yok, her zamanki hâlim işte." cevabım onu şaşırtmıyor pek. "senin kafanı dağıtma zamanımız gelmiş yine." dediğinde gülüyorum. fena birisi değil aslında düşüncesi geçiyor aklımdan. "gitar ne iş?" 

"bahsetmedim herhâlde, elektrogitar ile uğraşıyorum birkaç yıldır. arada bi' çıktığım bir mekân var, oraya gidiyordum. çalışacağız biraz. kaykay? bu gözler neler görüyor, jeon?" gülerek bitiriyor cümlesini. demek elektrogitar, dinlemesi zevkli olur diye düşünüyorum.

"dinlemek isterim bi' ara. ve evet, az önce aldım."

"sözüm olsun, önümüzdeki ilk sahneme özel davetlimsin."

"aldık o hâlde sözümüzü de." dedim. çaktırmadan çene hattını, kulağının arkasındaki born to die dövmesini incelemeyi deniyorum. çizimim gerçekten de yarım kalsın istemem. "tutmayayım ben seni." dudaklarımda sahte durmamasını umduğum bir gülümseme.

"buralarda mı oturuyorsun bu arada?" sorusunu yanıtlıyorum hemen. "evet, birkaç sokak yukarısı. sen? hiç görmemiştim seni buralarda."

"ben de bir sokak üstteyim. sevindim, yakınmışız."

bana sarıldığında afallıyorum. beklemiyordum. sıkı bir sarılma değildi, eli hafifçe sarmıştı belimi. karşılık vermem beş saniyeyi geçse de tek elim omzuna tutunuyor, ceketinin derisi okşuyor parmaklarımı. yavaşça ayrılıyoruz, görüşmek üzere diyerek. benden üç adım uzaklaşmıştı ki, arkamdan, "jeongguk, baksana!" cümlesini duyuyorum. "efendim?"

"hafta sonu, cumartesi günü venice taraflarında araba yarışı olacak, benimle gelmek ister misin?"

çok güzel bir teklif, ister miyim?

"bilmiyorum, olabilir. haberleşiriz."

"hadi ama, jeongguk. bırak da sana buraların hakkını vermeyi öğreteyim. beni reddetmekten artık vazgeç."

"tamam." diyorum en sonunda, gülümsemeyi deneyerek. "konuşuruz." onun da dudaklarında bir zafer gülümsemesi. ardından önüne dönüyor ve seri adımlarla kayboluyor görüş açımdan.

arabalara, motorlara, her ne kadar ona söylememiş olsam da inanılmaz bir ilgim vardı, bayılırdım adrenaline. zevkli olurdu izlemesi, sanıyorum ki gidecektim.

eve vardım en sonunda. annem yeni gelmiş işten, babam hâlâ ortalıkta değil. bam kapıda karşılamıştı beni. ona sevgi dolu bir kucaklaşma verdim ve anneme aç olmadığımı söyleyerek odama çıktım. çizimime devam etmeliydim.

bir kitabın arasına sıkıştırmış olduğum çizimi elime alarak yatağıma geçtim, diğer elimde de en sevdiğim çizim kalemim. dudakları kalmıştı, bir de şu dövmesi. bir de şekilli, kalın kaşlarını gölgelendirmeliydim, evet. sebebini bilmediğim bir şekilde tüylerimi ürpertiyor kim taehyung'un düşüncesi. anlamlandıramadığım türden bir etki bırakıyordu üzerimde ve zerre kadar hoşuma gitmiyordu bu durum.

kaşlarını hallediyorum çizimin, dövme de bitti sayılır. dudaklarına geçme cesaretinde bulunamıyorum. daha ayrıntılı incelemeliyim. içimden bir ses bu çizimden haberi bile yok, zaten kimse görmeyecek, bir şekilde bitir derken diğeri; bir dahaki görüşmenizde daha ayrıntılı incelersin, hakkını ver çizimin diyerek aklımı karıştırıyor. neyse diyorum ve bırakıyorum dudaklarını. sonra devam ederim, acelesi yok ya.

üzerim çıplak giriyorum yatağıma, kim taehyung'un dudaklarının rüyama gireceğinden bihaberim. gecenin bir yarısı, küfür ederek gözlerimi aralıyorum. terlemişim, göğsüm nemli. o an karar veriyoru;, rüyamın üzerine utancımdan yüzüne bakamayacak hâle gelmem gerekirken; venice beklesin madem, gidelim diye geçiriyorum içimden.

boynunu cayır cayır yakan o dudakları da unut.

***


bölüm sonu.

oy attın mı yavrum? at bakayım unuttuysan.

beni buradan ve hotel california'nın annesi @mellvatore tarafından yapılan editleri görebilmek için instagramdan takip etmeyi unutmayınız.

kendinize iyi bakın hanımlar ve varsa beyler.

bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

bir sonraki bölümde görüşmek üzere

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.



hotel california Where stories live. Discover now