4 | goddamn, man-child

484 75 33
                                    


merhabalar.

oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

keyifli okumalar dilerim.

***

"ne demek biri var, jeongguk! anlat! yeni mi söylüyorsun bunu?"

"bağırmayın ya! araşınca anlatırım diyordum işte." yatağımda pozisyondan pozisyona giriyordum, jimin ve hoseok hyung ile görüntülü konuşurken. "işte," dedim tekrar, tek elimle başımın altındaki yastığı düzeltirken. "birkaç sabah sahilde denkleştik. tabii beni görmek için geldi ertesi sabahlar. soğuk ve ters davranmam pek bir işe yaramadı, muhatap olmak istemediğim hâlde bir bakmışım numaramı almış. öyle arada konuşuyoruz."

"adı ne? nasıl birisi?" diye atılmıştı hoseok hyung direkt.

"adı taehyung." dedim. adı güzeldi ve ona yakışıyordu. devam etmeme müsaade etmeden "siktir, buralı mı lan?" sorusu geldi, jimin hyungtan. başımı salladım. "böyle esmer, dövmeli bir tip. lana dinliyormuş. pek bir şey bilmiyorum hakkında. bir de 22 yaşındaymış."

"serseri bir tip diye yorumladım. lana dinlemesine senin açından artı bir puan yazıyorum." hoseok hyung, kahverengi saçlarını karıştırarak konuştuğunda gülmeden edemedim. "kesinlike serseri ve gevşek. araba yarışına götürecekmiş beni, geçen gece öyle demişti."

"vay amına koyayım, araba yarışı demek. jeon, iyice amerikalı edecek bu herif seni gibi duruyor. sevindim, alışmana yardımı olur diye umuyorum." jimin hyungun dedikleri üzerine derin bir iç çektim. "istemiyorum." dedim. "oraları ve sizi özlüyorum."

"bebeğim." dedi, hoseok hyung, ekrana doğru biraz daha yaklaştı. "istediğin vakit bizi görmeye gelebilirsin, ailen buna zaten müsaade etti, biliyorsun değil mi? ayrıca ileride tamamen buraya dönebileceğini de biliyorsun. sadece biraz olsun, şu an için keyfini çıkarmayı dene olduğun yerin. insanların da buna yardımcı olmasına bırak izin ver."

"biliyorum, biliyorum. haklısınız da işte," dedim, bir kez daha iç çekerek. "her neyse, yine aynı şeyler hakkında konuşup başınızı ağrıtmak istemiyorum."

"saçma sapan konuşma, jeongguk!"

"bağırmayın tamam! kapatalım artık." dedim, yatakta bir tur daha dönüp, oturur pozisyona geçerken. "güneş batmadan sahile kaçayım. yürürüm biraz."

vedalaşmamızın üzerine onlara el salladım ve aramadan çıktım. saat akşam yedi buçuk gibiydi. yatağımdan kalktım, boy aynasının önünde saçlarımı inceledim. hyunglarımı aramadan evvel banyodan çıkmıştım ve ıslak bırakmış olduğum saçlarım, çoktan kıvırcıklaşmışlardı bile. beyaz tişört ile siyah bir kargo pantolon iş görürdü. giyindim, mavi kot ceketimi de aldım ve odamdan ayrıldım.

"jeongguk, sahile mi?" annemin tam olarak nereden geldiğini kestiremediğim sesine karşılık olarak "evet, geç kalmam!" diyerek cevap veriyordum, kapıda ayakkabılarımı giyerken. biliyordu nereye gideceğimi zira neredeyse her gece, sabahları gittiğim gibi, inerdim sahile. akşamları daha kalabalık oluyordu lakin sorun değildi. insanlardan uzak bir yer buluyor ve biraz hava aldıktan sonra dönüyordum.

santa monica'nın dar sokaklarını kesinlikle sevmiştim. sahilin evime yalnızca on dakika uzaklıkta olması hoşuma giden bir diğer şeydi. sigaramı yaktım ve sahile dek yürümeye başladım. elim bir sıra telefonuma gitti, taehyung yaklaşık bir saat önce mesaj atmıştı, yeni görüyordum. neredesin?

onu eve geçince cevaplayabilirdim. yürümeye devam ettim ve sahile ulaştım. o kadar da kalabalık değildi. gizli yerime gitmedim. boş bulduğum ilk yere kuruldum. ilk işim birkaç fotoğraf çekmek olmuştu zira manzara inanılmazdı, instagram hesabıma atmalıydım bunları. bir bildirim sesi daha. ve bir tane daha.

hotel california Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin