İçecekleri geldiğinde Suna ellerini fincanın etrafına sarıp gözlerini üstündeki şekle odakladı. Başı ağrımıştı çok, eve gidip uyumak istiyordu.

"Tadına baksanıza." derken aldığı keki ortaya itti Osamu. Suna sadece bakmakla yetinmiş, almak için bir hâmlede bulunmamıştı.

"Suna, baksana sen de."

"İstemiyorum, sağ ol."

Osamu çocuğun sesinin soğuk tınısına karşı susmakla yetindi. Keyifsizdi belli ki, nedenini merak etse de sormayacaktı. Atsumu bilirdi belki.

Yarım saat gibi bir süre oturduktan sonra artık Osamu'nun gitmesi gerektiği için kalkmışlardı geri. Atsumu yanında sessizce sigarasını içen çocuğa baktı.

"Suna."

"Efendim?"

"Bir şey mi oldu?"

"Hayır."

"Keyfin kaçtı gibi."

"Hayır."

"İnanasım gelmiyor."

"Cidden bir şey yok Atsumu. İyiyim."

"Tamam tamam."

.

İzlediği çizgi filmi kapatırken yüzünü sıvazladı ve koltuktan ayrıldı Suna. Adventure Time açmıştı aklını dağıtacağını umarak ama pek işe yaramış gibi değildi. Uykusu da vardı, belki de bu gece bir şey içmeden uyurdu direkt.

Sadece bir sigara içmek için çıkmıştı balkona ama yine dalmıştı gökyüzüne. Farkında olmadan gülümsedi ama mutluluktan uzak bir gülümsemeydi bu. "Bir gece daha.." diye mırıldandı. "Cesaret edemeyip ummakla yetineceğim bir gece daha."

Gülümsemesi birkaç saniye içinde acı dolu bir gülmeye dönüştüğünde kendini dizginleyip gözlerini kapattı. Şu anki yalnızlığından aşırı derecede nefret etmişti.

Osamu'nun hesabına girip orada durdu yine. Kendine olan siniri çocuğa olan hoşlantısının önünde duruyordu, kabullenmek istememesine rağmen ufacık bir şeye bile böyle hasta hissetmesi daha da sinirlendiriyordu ama.

"Kendine gel amına koyayım!" diye homurdanırken içeri geçip odasına ilerledi ve dolabını açtı. Yine dışarı çıkacaktı ve bu sefer sokakta uyuyup kalmayacaktı. Gecesini biriyle geçirip sabah da eve gelecek, her zaman yaptığı gibi duşunu alıp okula gidecekti. Onun asıl rutini buydu, yeni tanıştığı birini düşünerek vakit harcamak değil.

Üstünü hızla değiştirdikten sonra kendini evden atıp direkt en yakın yere yürümeye başladı. Hareketlerinin hızlı olmasının nedeni sinirlenmesi falan değildi. O kadar sinirli de değildi zaten, daha doğrusu sinirli olacağı bir şey yoktu.

Kapıdan girip yine içecek bir şeyler almak için ilerlemiş, eline aldığı şişeyle kalkıp insan içine karışmıştı. Şimdi bir süre insanları inceleyip kendine uygun birini gözüne kestirecek ve yanına gidecekti.

Sonunda gözleri uzun boylu kalıplı bir adamı bulduğunda dudağının kenarı kıvrıldı. Bu geceyi geçirmek için yeterli birine benziyordu.

Adamın yanına yavaşça ilerlerken göz göze gelmeleriyle gülümsedi ve dansına eşlik etmeye başladı. Bu kısımdan nefret ederdi ama birazcık çaba gerekiyordu.

Kısa bir sürede yakınlaştıklarında Suna içindeki huzursuzluğu göz ardı edememeye başlamıştı. Adamın nefesini yüzünde hissedince midesi bulanır gibi olsa da ona izin verdi ve böylece henüz adını bile bilmediği birine kendini bırakmış oldu.

Birkaç saniye süren öpüşmeden sonra adamın elinin vücudunun her tarafında gezip sonunda da kalçasını sıkmasıyla yüzünü buruşturdu fark etmeden. İstemiyordu, şu an kimsenin ona dokunmasını istemiyordu.

Kendini adamdan ayırıp bir şey demeye gerek duymadan arkasını dönüp hızlı hızlı ilerlemiş ve çok geçmeden dışarı atmıştı kendini. Nefes alması gerekiyordu.

Kapıdan çıktığında henüz birkaç adım atmasıyla telefonunun çaldığını duymuş ve ekrana bakmıştı hemen. Ablası arıyordu. Nefesini düzenlemeye çalışarak kulağına götürdü.

"Efendim?"

"Nerdesin sen!"

"Ne?"

"Kapının önündeyim ama yoksun!"

"Ne saçmalıyorsun? Ne ara döndün buraya sen?"

"YA GELDİM İŞTE BUGÜN DÖNDÜM UÇAĞIM BİR SAAT ÖNCE İNDİ SANA SÜRPRİZ YAPAYIM DİYE GELDİM KAPIDA KALDIM!"

"Tamam bağırma geliyorum. 15 dakikaya ordayım."

"Koş."

Suna telefonu cebine atıp adımlarını hızlandırdı eve doğru. Ablasının gelmesine şaşırmıştı çok, yakın bir zamanda geleceğini sanmıyordu pek.

Çok geçmeden binaya varmış, asansöre binmişti. Üstünde insanlardan kalma kokular olmamasına dua ederken kapıların açılmasıyla yüzüne bir gülümseme kondurdu ve koridora adımını attı.

Göz göze geldikleri anda kızın yüzünde bir gülümseme büyümüş ve hızla sarılmışlardı birbirlerine. Suna hiç belli etmese de ablasına düşkün biriydi, onunla büyümüştü nasılsa.

"Neden önceden haber vermedin?" derken kızdan ayrılmış, anahtarını çıkarmıştı cebinden.

"Dedim ya, sürpriz olsun istedim. Annemlere de söylemedim. İlk sana gelip biraz burada kalmak istedim. 2-3 gün belki, izin verirseniz Rintarou Bey."

"İstersen hep benimle kal abla." derken gülümseyip kıza döndü. "Karışmadığın sürece."

"Küçük kardeşimin yaramazlıklarına göz yumamam, kusura bakmayacaksın."

İçeri girdiklerinde Suna valizi kenara çekip ablasının ceketini aldı. "Açsındır."

"Çok açım."

"Ne yemek istersin? Bir şeyler hazırlarım ya da dışardan söyleriz."

"Yok yok söylemeyelim. Dışardan yemek istemiyorum şu an. Biraz ev yemeği istiyorum ben."

"Tamam. Bakayım bir şeyler."

"Tamam. Üstümü değiştireceğim ben de."

"Okey."

O yemek yapana kadar bir süre geçtikten sonra oturup sohbet ede ede yemeye başlamışlardı. Şu an ablasının hissetmiş gibi gelmesi çok iyi olmuştu gerçekten de. Bu geceyi biraz daha rahat geçirebilecekti.

healer || SunaOsaWhere stories live. Discover now