Φ 2. Bölüm Φ

13.7K 1.2K 328
                                    

Φ Beste'ye ithafen... Φ

Φ Son umudunuzu kaybettiğiniz an, ölmüş olacaksınız. Φ

Umut, o gün ilk defa okuldan ayrılmak istemedi. Sırf, okul bitmesin de o çocuğu bulsun istediğinden olsa gerek öğleden sonraki üç ders ışık hızında sonlanmıştı. Ve o, kimsede onunla konuştuğuna dair bir ipucu bulamadı. Kendinden beklenmeyecek şeyler yapmıştı oysa. Tenefüslere çıkmıştı, Altan'ı da bir tenefüs yanında sürümüştü ama sürüdüğünü sandığı arkadaşı seve seve gitmişti onunla kantine. Sonra neredeyse tüm insanların yüzüne tek tek bakmıştı. Acaba o, olabilir mi diye... Yapmadığı bir şeydi bu da. İnsanlarla göz teması kuramıyordu. Samimiyetsizlikleri, önce gözlerinden ardından gülümsemelerinden belli oluyordu çünkü. Birkaç saniyeden fazla bakışsa biriyle anında panikliyordu. Bu panik dürtüsüyle baş etmeye çalışarak bir bir bakmıştı etraftakilere ama herkes, o olamayacak kadar boş görünmüştü gözüne.

Okuldan çıkıp eve yürümeye başladı ağır ağır. Yanında yeni bir kulaklık alacak kadar para olmadığı için sıkılarak baktı etrafına. Şarkılar, düşünmesini engelleyen birinci kurtarıcısıydılar onun, kitaplar ikinci...

Kafasında dört dönüyordu bugün yaşadıkları. Neden dönüp bakmamıştı ki sanki çocuğa en başında? Neyden çekinmişti? Neden korkmuştu vereceği tepkiden? İnsanların hayatına burnunu sokan biri gibi gözükmek istememişti esasında, yanında biri var sanmıştı ilk geldiğinde.

"Keşke dönseydim." Dedi yerdeki küçük taşa vurup ileri gitmesine neden olurken. Taşın kaldırımda nasıl sektiğini izlerken 'keşke' dediği için kızdı kendine. Umut pişman olup da "Keşke..." dolu cümleler kuran biri değildi. Yaptıklarından pişman olmak sinirlendiriyordu onu. İhtimaller üzerine yaşamaktan hoşlanmıyordu. Neyi yaşayacağına kendi karar verirken neden yaptığı seçimler yüzünden pişmanlık duyacaktı? O, o an yapıp sonucunu üstlenmesi gereken bir durumdu. Hayatta her şey böyleydi. Pişmanlık kaçıştı bir nevi ve Umut yeterince kaçmıştı, bu yüzden sürekli yorgun hissediyordu kendini. Artık kaçmak istemiyordu.

Normalde ritimle eş zamanlı atan kalbi durgundu bugün biraz. İlk kez böyle bir şeyle karşı karşıya kalmıştı o da. Umut'un dinlediği şarkılar eşliğinde, yürürken boğuştuğu düşüncelerin coşkusuyla atardı öylece. Şimdiyse agresifti... Neye koşuşturdukları bir sır olan insanların ve taşıtların gürültüsü germişti onu da.

Cidden bu kadar... Telaşlı mıydı dünya? Neyin telaşıydı bu? Sonuçta ölmeyecek miydi herkes? Konfor dolu bir hayatta ölsen ne değişecekti, orta halli bir hayat sürüp ölsen ne? Elindekilerin daha, çok daha fazlasını istemek niyeydi sürekli? Elde edilenin önemini kaybetmesi nedendi? O an ona mutlu olamamak, açgözlülük niyeydi?

Umut, dönüşmek istemediği insanı çok iyi biliyordu. Umut... İnsan olarak bu dünyada yer edinmek istemediğini çok iyi biliyordu aslında.

"İnsan olmasaydım, ne olmak isterdim?" diye sordu kendi kendine, ışıkları koşar adım geçerken. Düşündü, düşündü, düşündü... Bir kalem? Bir kitap? Bir nota? Ne olmak isterdi? Gün ışığı? Gece?

"İleride yazar olacak birinin ilk karalama defteri olmak isterdim." Bulduğu cevaba gülümsedi hafifçe. Kesinlikle bunu isterdi, en azından daha mutlu olurdu. Emindi. Umut için sonlar önemli değildi. Başlangıçlara önem veriyordu daha çok. Sona ulaşmasını sağlayan başlangıç değil miydi? Sonu şekillendiren atılan ilk adım, söylenen ilk söz, yazılan ilk cümle değil de neydi? İlk olmak daha önemli olmalıydı.

Bilindik sokağa geldiğinde düşüncelerinin sonuna üç nokta ekledi ve onu beklediğine emin olduğu odasına kavuşmak için bir koşu tutturdu. Düşünmeye devam edeceği yatağı onu özlemiş olmalıydı. Bekletmek olmazdı.

METAMORFOZWhere stories live. Discover now