Sahte Kimlikler ve Yaşanmış Anılar

Start from the beginning
                                    

“Sert davrandığım yok. Beni niye takip ettin onu öğrenmek istiyorum. Sonuçta kimse bir başkasını boşuna takip etmez değil mi? Sapık mısın?”

Bu soruyu sorarken gayet ciddiydi.

“Ne münasebet! Tövbeler olsun. Ne sapığı? Sence bende bir erkeğin peşinden koşacak bir tip var mı?” bana şaşkınca bakarken konuşmasına izin vermeden devam ettim. “Sen söylemeden söyleyeyim. Yok. Bende anca bir erkeği peşimden koşturacak bir tip var. Ben kovalamam. Süründürürüm.” Sonda diva misali çenemi yukarı kaldırıp omuzlarımı yükselttiğimde eksik olan tek şey belime yerleştirmediğim kollarımdı. “O zaman niçin beni takip ediyordun?”

Güzel soru. Harbi ben neden takip etmiştim onu. Sessiz kaldım. Dilim damağıma yapıştı herhalde yoksa konuşamamın bir açıklaması yoktu. Bir ona bir solda kalan hangi modeli olduğunu bilmediğim BMW’ye bakıyordum.

“Sapıksın o zaman. Sana kendini açıklaman için zaman verdim ama sen savunma namına hiçbir şey yapmadın. Bu davranışını idareye bildirmekten başka çarem kalmadı. Hepinizin psikolojik rahatsızlıkları olduğu doğru. Ama yapamayacağınız bazı haraketler var. Ve bir eğitmeni gizlice takip etmek de onlardan birisi.” Ne çok konuşmuştu öyle. Başımın ağtımasına sebep olmuştu. Ama bir dakika. Ne dedi o? İdareye bildirmek mi? Lisede miydik biz? Buraya gelmek için neler çekmiştim ben. Bu kadar çabuk kovulamam. Onu susturmak için farkında olmadan araya girdim. Ne dediğimi kendim bile bilmiyordum.

“Ay hös!”

hös mü demiştim ben? Hoş geldin Hatay dilleri ve edebiyatı. Hös bizim oralarda sus manasına gelen yerel bir ifadedir. Genelde İstanbul ağzı ile konuşurum. Türkçem güzeldir. Ama işte nadir de olsa sinirlendiğim anlarda kendimden geçip orijinal versiyonuma geri dönüyordum. Tek kaşı havalanırken yüzüme öyle bir baktı ki Gbt’mi okuyormuş gibi bakıyordu. Toparlamam lazım. Toparlamam lazım. Nereliyim ben yalan hikayede? Hah! Antep.

“Ben Antepliyim de. Hös bizim oralarda sus demek. Sen beni sinirlendirip taramalı tüfek gibi konuşunca bir an kendimi kaybettim.” Ha Antep ha Hatay.

“Dediğinin sus anlamına geldiğini biliyorum. Tüm hastalarımı tanırım. Sizin hakkınızda araştırma yaptığım için de nereli olduğunuzu da biliyorum. Bence bunu değil de niye beni takip ettiğinizi anlatsanız mı artık?”

Doğruyu söylemem gerek. Yani en azından söyleyebileceğim kadarını. “Şey, şimdi şöyle ki ilgimi çekiyorsunuz. Sizi az önce görünce bir hello diyeyim dedim. Ama karışık yollara daldınız bu da beni şüphelendirdi. Yani aslında burada suçlu olan masum hisleri olan ben değil, suçlu gibi hareket eden sizsiniz.” Bu sefer o tepkisiz kaldı. Onu yalancı bir şüpheyle süzdüm. Bu sefer suçlayıcı olma sırası bendeydi. “Şimdi siz mi açıklasanız niçin böyle şüpheli davrandığınızı? Otoparkta elinizde kağıtlarla bir oraya gittiniz bir buraya. Sebep?”

Ondan şüphelenmemiştim. Hiçbir şekilde hem de. Şimdi bile. “Sadece onun bana yaptığının aynısını yapmak istemiştim. Fakat o benim aksime rahattı. Dertlenmesine sebep olacak bir yalanı yoktu ki benim aksime.

“Elimdekiler yeni üyelerin katılımcı belgeler hanımefendi. İçerisinde başka üyelerin kişisel bilgileri olduğu için size gösteremem. Otoparkta gezinmem konusuna gelecek olursak buradan binaya geçmeye çalışıyordum ama sinsice beni takip ettiğinizi gördüğümde sizin gibi bir hanımefendiye böyle uygunsuz bir davranışı yakıştıramadığım için denemek istedim. Ve siz de beni yanılttınız ve peşime düştünüz.”

Gayet makul bir açıklaması vardı. Çaresizce ellerimi iki yanda salladım. “İyi bir savunmaydı. Olur da bir sonraki hayatınız falan olursa psikolog yerine avukat olmayı deneyin. Size daha çok yakışıyor.”

Aşık Ruhlar CemiyetiWhere stories live. Discover now