Şeref ve Şan 2

24 5 49
                                    

"Şeref ve şana nail olan öldürmeye de naildir."



Önümde tüm güzelliğini sermiş İstanbul semalarını izliyordum, ama biliyordum ki bu güzellik sadece bir kılıftı, bu şehrin gerçeği karanlıktı. Güvenli derlerdi İstanbul için ama hiçbir zaman öyle bir şansı olmamıştı tüm güzelliğini önüme seren şehrin. Sanki evime dönmüş gibi hissediyordum her zerremle, ama İstanbul benim evim olmamıştı ve olmasına izin vermeyecektim.

Uçağın alçalmaya başladığına dair anonsu yapan pilotla arkama yaslanıp kemerimi taktım, üzerime giydiğim kan kırmızısı straplez aşağı doğru bollaşan elbisemi, siyah topuklarında elmas olan stilettolarımla kombinlemiştim. Siyah olan zümrüt kolye ve küpe takımı da tenimde yerini almıştı.

Gözlerime vurgulaması için göz makyajıma bir tık daha ağırlık vermiştim ama dudaklarımın da gözlerimden geri kalır yanı yoktu. Elbisemle aynı renk olan rujumu da dudaklarıma sürmüştüm. Saçlarımsa dalgalı bir biçimde omuzlarımdan dökülüyordu, abartmış mıydım evet, ama çokta değildi bence. Gayet yerine yakışan bir şekilde giyindiğime inanıyordum.

Uçağın piste inmesiyle, gözlerim sanki izlendiğimi biliyormuş gibi tek noktaya takılmıştı. Karanlıkla bütünleşmişti bana bakan gözlerin sahibi. Arkasında duran ve ellerinde kameralar olan insan grubu ile yutkunarak boğazımı ıslatmak istemiştim.  Gergin olduğu belliydi ya da onu net görebildiğim için bu gerginliğini fark etmiştim, çünkü önünde durduğu grup fark etmiş gibi durmuyordu.

Karşımda sessizce benim gibi oturan Arın ayaklandı ve kabin ekibinin çıkmasıyla, bende çıkmak için ayağa kalktım. Uzun siyah trençkotumu üzerime giyerek elbisemi kamufle ettim, elime aldığım siyah el çantamla Arın'ın kaybolduğu koridora doğru adımladım, beni gören ve uçak da görevli olan iki kabin memuru bana gülümseyerek selam vermelerini aynı şekilde aldım.

Beni çoktan uçağın kapısında bekleyen Arın'ın yanından geçip gittim, topuk sesim flaş seslerine karıştı, yarın manşetleri süsleyeceğimi bilsem de gayet doğal bir hareketle Arın'a dönerek kısık sesle "Manşetleri süsleyeceksem hangi fotoğrafları paylaşacaklarını at, kötü çıkmayayım." güldü bu durumda bunu düşünmeme bence "Bu durumda mı İzel, ciddi misin?" gülerek başımı aşağı yukarı salladım ve aşağı inmek için hareketlendim.

Uçağın ilk dört merdivenini çıkmaya başlayan Aslan bana elini uzattı, yüzümdeki gülümsemeyle baktım ona "Nasıl haberin oldu geldiğimden?" tam karşısında durdum soruyu cevaplamak için eğilmesine gerek yoktu hâlâ elini bana doğru uzatıyordu, zarif bir hareketle elini tutmamla sorumu yanıtladı "Aptal değilim İz, masanın kuralları çiğnendi sen gelmesen ben gelecektim." 

"Korkundan mı Aslan?" Başını sağa sola salladı "Ben senden ne zaman korktum İz?" başımı sola eğerek ona bakmaya devam ettim, kafamı kulağına doğru yaklaştırarak "Ben benden korkmana izin vermedim Aslan." güldü "Ben izin almam unuttun mu İz." başımı sen iflah olmazsın babında sağa sola sallayarak saçımı geriye attım.

Üzerimize doğru patlayan flaşlardan ikimiz de rahatsız değildik "Yine yazılacak çizilecek bir şeyler hakkımızda Aslan." başını onaylayarak salladı ama kaşlarını da çatmayı ihmal etmedi "Bu kadar güzel bir hanımefendi ile adım çıkacaksa ne mutlu bana." kaşlarını düzeltmesi ve gülmesi için dudak kenarlarından çekerek gülümsemesini işaret ettim ve "İstanbul gecelerinin kralı benim adımı kirletmeyin, ben gayet saygın bir iş kadınıyım."

Bu defa benim yaptığım gülümsemeyi gerçeğe çevirerek "Seni tanımasam masum olduğuna inanırım İz," Bunu derken işaret parmağını göğsümün hizasında bana doğru sallıyordu. "İstanbul seni özledi Eldem." Başımı sağa sola salladım "Bana yuva olmayan bir yeri ben özlemedim Aslanzâde." 

Maskenin ArdındaOù les histoires vivent. Découvrez maintenant