Beş

33 11 1
                                    

   Yazar Notu: Herkese merhaba ve mutlu yıllar, henüz tanışmadık. Ben Ecem, bu maceranın yazarı benim, ama kahramanı sizsiniz. Maceranızla ilgili birkaç bilgi vereyim; bölümler çoğunlukla bu uzunlukta olacaktır, arada özel bölümlere göre uzayabilir, yoğunluğuma göre haftada 2-3 bölüm yayınlamaya çalışıyorum. Davina'nın başına gelecekleri anlatmak tek kitaba sığmayacağı için Kontrolü Kaybetmek büyük ihtimalle bir seri olacak.

   Maceranın kahramanı olarak sizin de bazı sorumluluklarınız var tabii, beni daha fazla yazmaya teşvik etmek için yapacağınız yorumlar ve oylamalar gibi. Bölümleri okurken neler düşündüğünüzü bilmek istiyorum, aynı zamanda bir yazar olarak kendimi geliştirmem için sizin görüşlerinize ihtiyacım var. Eh, beğendiğiniz yerler varsa biraz da şımartılmak isterim bazen...

   Hikaye için ister okurken ister okuduktan sonra dinlemelik bir Spotify listesi yapıyorum, maceramıza yakışacağını düşündüğünüz şarkılar varsa yorumlara yazabilirsiniz.

   Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum, isterseniz takipleşebiliriz de. Lafı daha fazla uzatmadan, iyi okumalar!

---

   Yağmurdan kaçmak için gördüğümüz ilk  yere girmiştik, eskiden içinde bir hayatı besliyor olan bu ahşap ev, şimdi çürümeye terk edilmişti. Bahçesi karman çormandı; dikenli otlar bitmiş, doğa kontrolü geri almıştı burada. Mutfağı bulup etrafı hızlıca kontrol ettim, evde yiyecek hiçbir şey yoktu. Nehirden biraz su taşıyıp kaynattım. Metalden adam, biraz daha odun almak için dışarı çıktığını söylemişti ama birkaç balık tutup gelmişti. Ne kadar acıktığımı fark etmiş olmalıydı. Sürekli karnım gurulduyordu. Sabah olmak üzereydi ve biz pişirdiğimiz balığı yemek için masaya oturduk. Dışarıda fırtına vardı ama içerisi sıcacıktı.

"Sana teşekkür edebilmek için adını öğrenmem gerekiyor sanırım." dedim onunla göz göze gelmeye çalışarak. Bu kolay değildi, gözlerinin olduğu yeri hayal ederek bulmak zorundaydım.

"Ben Vega. Sen de Davina'sın."

   Vega. Mutlu bir isim gibi, değil mi? Ama ben ondan bu hissi almıyordum, mutlu olan bir adam hayatını bu kadar kolay tehlikeye atmazdı.

"Teşekkür ederim Vega. Açlıktan ölmek üzereydim. Afiyet olsun."

   Tabağını hafifçe itti:

"Ah, ben aç değilim."

   Güvenip güvenmeme konusunda emin olamadığım bu adama hayatımı emanet etmiş, benimle gelmesine izin vermiştim. Kendimi kollamalıydım. Neye benzediğini bile bilmiyordum ve kaskını çıkarmıyor olması beni şüphelendiriyordu.

"Sen bilirsin." Bozuntuya vermeyip balıktan biraz yedim, tadı hiç de fena değildi. Restorandaki menü aklıma geldi. Alçak girişteki minik restoranımın pembe çiçekli arka bahçesinde, salıncağın üzerinde hayal ettim kendimi.

---

   Menüdeki yeni yemeklerin tadımını yapıyorduk. Alper aramıza daha geçen hafta katılmıştı ve bizi etkilemek için bugün şaşaalı bir sunum hazırlamıştı. 

"Bugünkü yolculuğumuza taze fesleğenli Caprese ile başlıyoruz." dedi  rengarenk salata tabağını önüme koyarken. Bütün bahçe buram buram fesleğen kokmuştu. Menüye İtalyan yemekleri eklemekle ilgili şüphelerim uçup giderken bardağıma doldurduğu şaraptan bir yudum aldım.

"Bu ne?" diye sordum masamıza en son gelen tabağı göstererek. 

"Ossobuco di Vitello. Safranlı risotto eşliğinde. Bunu senin için özellikle ekledim." Safranlı risottosuna geçen hafta yediğimde bayılmıştım. Ama bunun için herkesin bize bakmasına gerek yoktu.

Kontrolü KaybetmekWhere stories live. Discover now