46

10.9K 496 121
                                    


Okuldan nefret ediyordum.

Yaşıtlarımla anlaşamıyordum. Çekingen biri değildim. Düşüncelerimin uyuşmadığı, aynı zevklere sahip olmadığım bir ortama açılmak, cehennemden farksızdı.

Yüzüme gülüp, arkamdan ettikleri dedikodulardan nefret etmiştim. Hiçbir şey olmamış gibi, iyi insanlarmış gibi davranmalarından iğrenmiştim. Varlığından bile haberi olmayan bir erkek yüzünden, hakkımda uydurdukları sözlerden yorulmuştum.

Psikolojik olarak gergindim. Lise hayatımın ilk yılı olacaktı, kendime yeni başlangıç yapacağımı söyleyip durmuştum. Arkadaş edinecek, içimdeki kabuğu kıracaktım. Sözde böyleydi, nasıl olduysa Buğra da benimle aynı okula yazılmıştı. Ondan kurtulduğumu zannederken, yeniden aynı cehenneme düştüğüm için küplere binmiştim.

"Heyecanlı mısınız?!" Yeşim teyze, mutlulukla kahvaltı tabağımı önüme koyarken, aksine hayattan bezmiş duruyordum. Buğra o havalı tipiyle sofraya oturduğunda, öfkeyle tabağımı ittim. Annemler yine şehir dışındaydılar. Dün akşam, okul kavgası ettikten sonra, hiçbir şey olmamış gibi mutlulukla yemeğini yiyor olması, sinirlendirmişti.

"Ebrar, kızım tabağını alsana." Yeşim teyze, çeneme gelen saçlarımı kulağımın arkasına itti.

"İştahım yok."

"Aa, olmaz öyle. Okul yüzünden kavga edilmez bir tanem. Ne güzel, birbirinizi tanıyorsunuz hem. Destek olursunuz."

Buğra bana bakıp güldü. Yüzü alaylıydı. Dik dik yüzüne baktım. "Onun bana olan tek desteği, kızların nefretini kazandırmak."

"Yakışıklı olmayı ben seçmedim, tamam mı?" Çatalanı havaya salladı. "Artık bunu bahane etmeyi bırakıp, kendin insanlara ilk adım mı atsan?"

"Buğra!" Yeşim teyze sesini yükseltti. "Daha dün kavga ettiniz! Yeter artık!" Sonra bana döndü. Sırtımı sıvazlayarak, teselli etti. "Olmaz öyle şey," dedi. "Hadi güzel kızım, yemeğinden ye."

"Çocuğun ben miyim, yoksa şu kedi kılıklı kız mı?" Çatalanı uzatarak beni gösterdi. "Beni savunman gerekmiyor mu anne?"

Gözlerimi devirdim. "Senin yüzünden, kızlar düşman oluyor bana."

"Yoo, arkadaş olmayı bilmiyorsun. Dost olmak zorunda değilsin."

Sinirle güldüm. "Bir tane dostun olur ama bir sürü arkadaşın olur. Herkes böyle maalesef. Sen sadece dost arıyorsun, bu yüzden arkadaş edinemiyorsun."

Masadan kalktım. Çantamın ucunu tuttuğum gibi, mutfağı terk ettim. Yeşim teyzenin yanağını öpüp uzaklaştım.

Söylediği sözlere katlanamıyordum. Her şey çok kolaymış gibi konuşuyordu. Yüksek sesle nefesimi verdim. Bahçenin duvarında duran bisikleti gördüm. Artık okula kendimiz gidecektik. On beş dakikalık uzaklıktaydı ve hediye olarak ailelerimiz bisiklet almıştı. Genelde iyi süremediğim için, kullanmaya yeltenmiyordum.

"Bensiz nereye gidiyorsun?!" Buğra arkamdan koştu. Çantama sarılarak, onu görmezden geldim. Peşimden gelmeye devam etti. Sokağın yolundan aşağı inerken, denizi görüyordum.

"Ebrar!"

"Git başımdan!" dedim.

"Ebrar!" Yanıma geldi. Sarı saçlarını üçe vurmuştu ve böyle olmasına rağmen, nasıl da güzel görünüyordu. Gözlerimi devirdim. Durdum. O da benimle beraber durdu. "Okulda, ne sen beni, ne de ben seni," dedim ve yüzüne yaklaştım. Kısa saçlarım, kulağımdan yüzüme düştü. Teller rüzgarla beraber uçuşurken, aramıza giriyordu. Kaşlarını çattı. "... birbirimizi tanımazlıktan geliyoruz! Duydun mu?!"

KEDİ VE KÖPEK #yarıtextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin