4

12 4 0
                                    

Gözlerimi araladığımda dışarıdan sızan ışıkla sabah olduğunu anladım. Gerindiğimde kucağımdaki kitapla birlikte yere düştüm. Üstüne üstlük kafamı sehpaya çarptım. Kafamı tutup ayağa kalktım. Kitabı yerden alacakken koltuktaki pikeyi ve yastığı fark ettim. Koltukta uyuya kalmıştım.

Kitabımı alıp yukarı çıktım. Derya hâlâ uyuyordu. Bacakları ve kollarıyla yatağı sarmalamıştı resmen. Üstünü örtüp kıvır kıvır saçlarını öptüm. Kitabımı bavulumun üzerine bıraktıktan sonra banyoya gittim. Yüzüme soğuk suyu çarptıkça kendime geliyordum. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra banyodan çıkıp üzerimi değiştirdim ve odadan çıktım.

Aşağı kata indim tekrar. Efsun Hanım gelmemişti o yüzden mutfağa girmekten son anda vazgeçtim. Acıkmıştım ve yine sabahın köründe uyanmıştım. Asıl kötü olan başkasına ait bir evde uyanmış olmamdı. Bunun için de kafama göre davranmak istemiyordum.

Salona geçtim yine. Can sıkıntısından ne yapacağımı bilemedim bir türlü. Pikeyi katlayıp yastığın üstüne bıraktım. Yapacak bir şey olmadığı için televizyonun karşısına geçtim. Açmak yerine siyah ekranda görüntüme baktım.

Ayağa kalkıp volta atmaya başladım. Ait olmadığım bir yerdeydim ve duvarlar üstüme üstüme geliyordu. Kasıldığımı hissedince dayanamadım çıktım salondan. Hemen ayakkabılarımı ayağıma geçirdim. Kapıyı açmamla Demirarslan'a çarpmam bir oldu.

"Yavaş!" dedim sertçe. Kaşlarımı çatıp ona baktım.

"Sen çarptın sanki ama," dedi küçük bir tebessümle. Koşudan dönmüş olmalıydı. Saçları dağılmış, terlemişti. Üstünde beyaz, bol bir tişört vardı. Siyah bir spor şortu giymişti.

"Evet ama siz de kapıda duruyordunuz," dedim altta kalmayarak.

Gülerek başını sağa sola doğru salladı. "Sizli bizli konuşmana gerek yok. Adımı söylemen yeterli," dedi bir iki adım atarken. "Günaydın bu arada," dediğinde geçmesi için geri çekildim.

"Size de günaydın."

"Demir," dedi vurgulayarak. "Adımla hitap edebilirsin. Gerçekten sorun değil." Gidecekken kaşlarını çatıp yüzüme baktı. "Başına ne oldu?" Bana doğru birkaç adım atıp dikkatlice başıma baktı.

Elleri başıma gittiğinde kendimi geri çektim. "Bir şey yok, sehpaya çarptım sadece." Elimi ağrıyan yere bastırdım.

Kaşları çatıldı. "O nasıl oldu?"

"Koltukta uyuya kalmışım. Kalkacakken düştüm ve çarptım."

"Ağrıyor mu?" diye sordu tekrar başıma bakarak.

"Hissetmiyorum ki," dediğimde gülümsedi. Geçmesi için kenara çekilip dışarı çıktım. Kapıyı arkamdan kapatıp merdivenlere oturdum.

Hesaplayamadığım bir süre boyunca oturduktan sonra sıkılıp ayağa kalktım. Bahçenin sağ tarafına ilerleyecekken korumalardan biri koşar adım yanıma geldi. "Bir yere mi gidecektiniz?" Niye bu kadar genç oluyorlardı ki? Niye bu işi yapıyorlardı ya da? Herkes senin gibi anadan doğma zengin olmadığı içindir.

"Dolaşacaktım biraz," dedim etrafıma bakınarak.

"Size eşlik etmemi ister misiniz?" diye sorduğunda bize doğru gelen adım sesleriyle önünü ilikleyip geri çekildi.

"Üşümüyor musun?" diye sordu Demirarslan. Duş almış, saçlarını taramıştı. Gri bir tişört ve daha açık tonda bir eşofman giymişti.

"Hayır, hava gayet güzel," dedim derin bir nefes alarak.

Yaramızda Saklı Donde viven las historias. Descúbrelo ahora