En önemli fark ise, ailesi tarafından sevilen insanlar, yanlış insanların, onlara değer vermeyen insanların aldatıcı sevgilerine kanmazdı. Daha bilinçli, daha doğru kararlar alırlardı. Hadi ben ailesi tarafından sevilmeyen, zorla kaçırılan ve birini sevmeye mecbur bırakılmıştım. Ama Çiçek'in böyle bir durumu yoktu. O yüzden, Çiçek'in duyguları gerçekti, bir illüzyonun sonucu değildi. Hiyam'a karşı bir günde bir şeyler hissedecek kadar sevgiden yoksun bir şekilde büyümemişti. Ona hissettiği duygular bir şeylerin başlangıcıydı.

''İçimde bir boşluk vardı. Bu birkaç günde o boşluğun küçüldüğünü hissediyorum. Ailemi çok seviyorum, onlardan uzakta kalmak düşüncesi beni mahvediyor. Diğer yandan ise kaderimin bu olmadığını düşünüyorum. Sanki mutlu olmamın yolu o karanlık gezegenden geçiyormuş gibi, bilmiyorum Rana, kafam o kadar karışık ki, düşünmek de konuşmak da istemiyorum.'' Çiçek'in titreyen sesine eşlik eden elleri konuyu daha fazla uzatmak istemedim. Ellerini sıkarak salladım, yüzünü karnını mıncıkladım.

''Tamam, tamam, hemen bu konuyu kapatıyoruz ve başka konulardan konuşuyoruz.'' Çiçek huylandığı için kıkırdamaya başladığında benimde keyfim yerine gelmeye başlamıştı.

Ne söylersem söyleyeyim ona yardımcı olmayacaktı. Şu an da ailesi ile yaşamak istediği hayat arasında sıkışmıştı. Ona bir şeyler söyleyerek kötü ya da iyi yönde etkilemek istemiyordum. Bu büyük bir seçimdi ve tek başına vermeliydi. Yapacağım tek şey seçiminde ona destek olmaktı.

Hiç geçmesini istemediğiniz zaman, hep hızlı akardır. Bizim için de öyleydi. Geriye dönüp baksak doğru düzgün bir şey konuşamadığımızı, daha birbirimize doyamadığımızı söylerdik. Öyle ki saat çoktan gece yarısını geçmiş, dörde dayanmıştı. İki saat sonra gün açacaktı. Rheyold birazdan gelirdi. Kıyafetlerimi valize koyarken gözlerim dolu doluydu. Bu yüzden çantamın içine bakarak işimi uzatıyordum. Çiçek'in beni böyle görmesini istemiyordum.

''Üzülme belki ben yanına gelirim.'' Mutlu çıkarmaya çalıştığı sesiyle yaptığı iğrenç espriye güldüm. Uzun soluklu konuşmamızdan sonra bu konuya bir daha değinmemişti. Hala bir karar varmadığında emindim.

''Off, Çiçek ya, dalga geçme!'' Valizin fermuarını çekip kenara bıraktım. Yatağın kenarında oturan bedenine yaklaşıp kollarımı omuzlarına sardım.

''Kendine çok dikkat et, benim için endişelenme. Ben çok mutluyum.'' Çiçek'de bana sarılıp başını salladı.

''Mutlu olman her şeyden önemli. İyi ki geldin, seni çok özlemiştim.'' Bizi birkaç dakikanın ardından ayıran şey çalan zildi. İkimizde dolu gözlerle birbirimize bakıp ayaklandık. Kapıyı açtığımda tüm ihtişamı ile Rheyold bekliyordu. Omuzlarına kalın, koyu kırmızı kadife bir pelerin atmıştı. Sol omuzunda, pelerinin uçlarını birleştirdiği gümüş arması vardı. Diğer kıyafetleri standart koyu renk takımıydı.

''Hazır mısın?'' Elime uzanıp valizi aldı. Başımı sallayarak derin nefes aldım. Konuşursam ağlayabilirdim. Kapıdan çıkmadan önce Çiçek'e döndüm. Yüreğime oturan ağırlık, dikenliydi ve nefes aldıkça batıyordu. Ayrılmanın bu kadar zor olacağını düşünememiştim. Küçük bir an Çiçek'i de alıp gitmek istedim. Hiyam kabaydı, ilkeldi, çiyandı ama en azından Çiçek'e değer verirdi.

''Üzülme Rana, belki tekrar görüşürüz.'' Bu sefer nen o şaka yapıyordu ne de ben gülüyordum. Acı bir tebessümle onu kollarımın arasına aldım. Sıkıca sarılarak, kulağına eğildim.

''Kalbinin sesini dinle. En doğrusunu o söyleyecektir.''

***

Burnumu sertçe çekerek camdan söken şafağı izlemeye devam ettim. Çiçek'den ayrıldığımdan beri ağlıyordum. Daha doğrusu kapı kapandığından beri. Çiçek her ne kadar aşağıya kadar inmek istese de izin vermemiştim. Çünkü ağlamak için saniyeler sayıyordum ve aynı şey Çiçek içinde geçerliydi!

KaçışWhere stories live. Discover now