"Ben canavar mıyım?"

6 1 0
                                    

Herşeyin başlangıcı
Evdeki tüm herşey birbirine girmiş, annemin çığlıkları ile bütünleşmişti. Sadece ufak bi sinirimle, tüm evi birbirine katmıştım. Nasıl olmuştu bu? Nasıl yaptım bunu? Neden oldu bu? Ben canavar mıyım? "Canavar! Sen bizi öldüreceksin! Defol git bu evden." annem neden böyle söylüyordu? Henüz 11 yaşındaydım. Nereye gidebilirdim?

Günümüz 16 haziran
Gün gelmişti. Tüm psişikler olarak toplanacaktık ve görevler dağıtılacaktı. Psişikler: Durugörü, duruişiti, telekinezi, psikometri, telepatlık, empatik, kriptoskopi, ideoplasti, dermo-optik gibi pek çok dala ayrılıyordu. Ben ise telekinezi ye sahibim. Normal insan dünyasında, insanlarla yaşıyoruz. Fakat bizi birbirimizden ayıran güçlerimiz. İnsanlar bizi hiçbir zaman sevmedi, ve sevecek gibi de durmuyorlar. Bende insanları sevmezdim zaten.

Devlet bizi köle gibi çalıştırmayı ve karşılığında maaş vermeyi teklif ediyordu. Fakat biz psişikler kısıtlanmayı asla sevmeyiz. Eğer kabul etseydik, gücümüzü sadece devlet için kullanacaktık. Bu nedenle Dustin bunu asla istemiyordu. Dustin, psişiklerin başıydı. Bilge, olgun ve karizma biriydi. Sözünü her yerde geçirtirdi. Ve açıkçası, ben bile ona hayrandım.

1 Saat 22 dakika sonra
Saat yaklaşıyordu, ilk önce arkadaşlarımla buluşup, ordan toplantıya geçmeyi planlıyorduk. Hazırlandım, heyecanlıydım çünkü uzun zamandır Haera'nın işleri, Luka'nın hastanedeki nöbetleri, Myron'un görevleri gibi pek çok engellerden dolayı buluşamıyorduk. Buluaşacağımız kulübe yaklaştığımda Haera beni karşıladı. "Nasılsın ufaklık?" diye geri tepki verdim.

"İyiyim işte. Yorgunum hâlâ. Siktiğimin işleri bitmek bilmiyor. Çıldırazam." Dedi yorgunca başını sallayarak.

"Belli, gözlerinden uyku akıyor. Bugün ki toplantıdan sonra tatile çıkıyormuşsun. Sen tatile çıkıyorsun biz başlıyoruz. Mutlu musun?" dedim hafifçe kıkırdayarak.

Oda bana bakarak kıkırdadı, "Çalışın köleler. Bi işe yarayın." diyerek beni içeri çekti.

Kulübe girer girmez bi gariplik sezdim. Burası her zaman ki gibi gittiğimiz yalnızca psişiklerin olduğu kulüplerden değildi. İnsanlarda vardı.

Haera'ya yaklaştım. Kulağına "Neden söylemediniz?" diyerek fısıldadım.

Kısa bir "sakın yanlış birşey yapma" bakışı atarak "Bizde yeni öğrendik. Fakat yanlış birşey yapmadığın sürece psişik olduğunu anlamazlar."

Sırıttım "Anlasalar nolur ki? İki dakikada hepsinin gözlerini oyar, ağızlarını yırtarım." Dedim. Bir nevi doğruydu. Telekinezide C1 seviyesindeydim. (Not!: Psişik güçlerde seviye F'den başlar. A'ya kadar gider. En yüksek seviye A'dır. Bunun yanında, B1-B2-B3 gibi seviyelerde bulunmaktadır.) Yıllardır hayatımı görevlere adadığımdan, hareketlerim çevik ve keskindi. Ve bu gücüm telekinezi ile birleştiğinde yenilmez olabilirdim.

Luka, Myron ve Dean'ın oturduğu masaya yaklaştık.

"Selam beyler." diyerek kafamı hafifçe eğdim. Hepsi beni geri selamladı ve oturduk.

"Luka, hastanede işler nasıl?" diyerek konu açmaya çalıştım.

"Eh işte. Pek iyi değil. Psişikler devlet ve insanlar tarafından ne kadar sevilmese de, hastaneye gelmek zorunda kalıyorlar. Görünmez Tanrı'ya şükür, doktorlarımız psişik veya insan ayırt etmeden herkese bakıyorlar. Bende elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum." diyerek yorgun bir şekilde karşılık verdi. Nerdeyse her gece hastanedeydi. Luka sağlıkçı olduğundan, ona genellikle diğer psişikleri görevde hasar aldıklarında iyileştirme görevi veriliyordu. Luka işinde çok iyiydi, elinden geleni yapıyordu. Çocuk Evi'nde iken beraberdik. İkimizde birbirimize yardımcı oluyorduk her zaman.

"Ee senin işler nasıl? Hâlâ motor mu kullanıyorsun?" diyerek düşüncelerimden uzaklaştırdı beni Luka.

"Ha? Evet. İşler...iyi sanırım. Telekinezi ile prk bir iş yapılmıyor ya. Sadece etrafta beni rahatsız eden piçleri iki büklüm ediyorum. Pek birşey değil ama eğlenmeme yetiyor." diyerek kıkırdadım. Luka'da cevabıma karşılık kıkırdadı.

Zaman geçti, sohbet etmeye devam ediyorduk.

"Haydi içebildiğimiz kadar içelim! En az içen, en çok içenin istediğini yapar!" diyerek yerinde zıpladı Haera. Sırıttım,

"Nerden çıktı bu şimdi?"

dedim. Hoşuma da gitmişti aslında. Luka hoşnutsuz bir ses tonuyla "Ben yokum, çok saçma. Çocuk musun sen?" demişti Haera'ya bakarak. Dean araya girerek: "Çocukça fakat eğlenceli gözüküyor. Denemekten zarar gelmez. Haydi yapalım." dedi ve yarış başladı.

Ben 3, Myron 5, Dean 5 ve Haera'da 7 bardak içmiştik. Kaybeden ben, kazananda Haera olmuştu.

"Pişt, şu çocuğu görüyor musun?" diyerek kahverengi gözlü, kahverengi saçlı, uzun boylu ve yapılı vücudu olan yalnız başına birşeyler içen birini işaret etti.

"Ee?" dedim. "Git ve bu geceyi o çocukla geçirmek için ikna et." dedi kıkırdayarak. Kaşlarımı kaldırdım ve gözlerim açıldı.
"Ne?" diyerek karşılık verdim.
"Yarışmayı kabul ettin!" dedi. Haklıydı. Hem zaten uzun zamandır ne ilişkim, ne de birşeyim olmamıştı. Hayatım tek gecelik ilişkilerle geçmişti. Ve hoş birine benziyordu. Denemekten zarar gelir miydi?

"Peki. Gidiyorum." dedim ve yavaşça sandalyemden kalktım. Çocuğa doğru yaklaştım ve yanına oturdum.

Gülümseyerek "Ah, selam?" dedim. Çocuk beni görünce garipsedi ve şaşırdı. "Selam?" diyerek karşılık verdi. İnsan olabilirdi, bu yüzden dikkatli davranmalıydım.

"Neden böyle bir kulüpte yalnızsın? Uzaktan bakınca tüm kızları peşinde koşturtan bir tipe de benziyorsun." dedim sırıtarak. Garip bakışlarını ve siyahımsı koyu kahverengi gözlerini üzerimden asla ayırmadı. Çekinmeden beni izliyordu. Ah, görünmez tanrı. Ben ne yapıyorum böyle?
"Ah, öyle mi? Bir daha ki sefere senin gibi baş belalarını yanımdan uzak tutmak için bir kız arkadaş kiralayacağım." dedi ve sırıttı. "Gerçekten baş belası gibi mi gözüküyorum? Oysaki sadece tanışmak istemiştim." diyerek onun bana yaptığı gibi bende ona gözlerimi kenetledim. Bu cesurca davranışımdan etkilenmiş olacak ki, "Hm? Peki ya sen? Senin gibi güzel bir bayanın partneri olmadan ne işi var?" diyerek merakla tek kaşını kaldırdı. "Henüz beni belalardan kurtaracak bir beyaz atlı prens bulamadım." dedim kıkırdayarak.

"Baş belası olduğunu kabulleniyorsun yani?" dedi. "Sadece senin gibiler için." dedim sırıtarak. Artık karşımda kasılarak değil, rahat rahat oturuyordu. Yakından bakınca daha da bi yakışıklı geldi gözüme nedense. Tanrı! Napıyorum ben? İşimi halletmem gerek. "Bir içki ısmarlamamı ister misin?" diyerek beni düşüncelerimle olan kavgamdan uzaklaştırdı. "Ha? Olur teşekkür ederim. Lütfen biraz sert olsun, öyle çabuk sarhoş olan amatörlerden değilimdir." dedim kıkırdayarak. Yanıt olarak oda bana kıkırdadı ve barmene yaklaştı. Ve anladım ki... uzun bir gece başlıyordu...

psiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin