ZİFİRİ AŞK

En başından başla
                                    

"Allah aşkına Zeyd neden.."
Odayı kaplayan küçük kahkahası karşında şaşkınlıkla ona bakarken saniyeler sonra ciddi haline bürünmüştü. Dudaklarını araladığın da gözlerinde söylemek istediği söyleyip söylememek için kısa çaplı bir savaş veriyordu. Parmağını burnumun ucuna dokundurup çekti. Nefesim anlık kesintiye uğramıştı.

"Üşümüşsün aşağı inelim."

Gece karası gözleri derin derin bakarken kendiyle verdiği savaşı gördükten sonra sadece aşağı inelim demekle yetinmesi karşında ne yapabilirdim ki.
....

Beraber kahvaltı yapmayalı uzun zaman olmuştu ve karşılıklı oturduğumuz da onunla kahvaltı yapmayı özlediğimi fark ettim. İçim kıpır kıpırdı. Ah benim uslanmaz acemi aşık kalbim. Bir sakarlık yapamamak için tetikte bekliyordum.

"Dün ki adam kimdi?"
Gözlerini kaldırmadan"Bir arkadaş." Dediğinde Rosie ismini öğrenmeye bir türlü muvaffak olamadığı adamın ismini sorup sormamak arasında kalsam da konuştum.

"İsmi ne?"
Keskin kirpikleri yukarı kıvrıldığın da gözleri beni buldu. Öyle bir bakışı vardı ki kendimi açıklama yapmak zorunda hissettim.

"Rosie adamın ismini hâlâ bilmiyor. O yüzden sordum."
"İsterse kendisi söyler."
Gözlerimi devirmemek için kirpiklerimi kırpıştırdım.
"O da senin gibi ise zor öğrenir."
Gözlerini kısıp gülümsedi.
"Ferzah."

Duyduğum isim hiç yabancı gelmemişti. Aklımda kişiyle dün ki adamın aynı kişi olduğunu öğrenmenin tek yolu ona yeni bir soru daha sorup sınırları zorlamaya devam etmem gerekiyordu.

"Soyadı ne?"
Zeyd umursamaz bir tavırla "İmran."dediğinde şaşkınlığımı gizleyemedim. Neyse ki bakışları üzerimde olmadığı için şaşkınlığımı görememişti. Dün gördüğüm adam Ferzah İmran ise hapishane de Dean söylediği adam dün ki adamdı. Ama o adamın gözleri yeşil değil miydi? Yoksa ben mi yanlış görmüştüm. Yeşil olduğuna emindim fakat hapishanenin bahçesinde gördüğüm adamın gözleri kahverengi idi. Gözümün önüne akın eden görüntülerle bakışlarım sakin bir şekilde vakarla kahvaltısını yapan adamı buldu. Olabilir miydi?

Balamir'e ilk geldiğimde beni ajan sanması, tutsak edip görmezden gelmesi ve uzun bir süre şüpheci yaklaşımları. O gün beni hapishanenin bahçesinde Dean görmüş olmasının da tüm bunların da payı vardı. Başörtümle yüzümü kapatmışken sadece gözlerimden nasıl tanıyabilmişti ki.

"Zeyd."

Üzerime örtü misali örttüğü kahverengi hareleri hapishanenin bahçesinde görmüş olduğum adamın gözleriyle aynı renk olsa da orada ki adam ölümcül bakıyordu fakat Zeyd şuan çok güzel bakıyordu. Başörtümü gözlerinin görüneceği kadar uzaktan yüzüne tuttuğum da tek kası havalandı.

"Ne yapıyorsun?"

Tok sesi gözlerinin aksine oldukça soğuktu. Kısmış olduğu gözleri ışıldarken bakışlarımı gözlerinden ayrılmadan başörtümü aramızdan çektim.

"Peçe yapıyorum ya yakışıyor mu diye soracaktım. Birde sende nasıl durduğunu diye merak ettim."

İfadesiz bir hâl alan bakışları çehrem de gezindi.

"Bende nasıl duruyor?"
Meraktan uzak sesiyle benim birşey söylememe gerek duymadığını hissetsem bile doğruyu söyledim.

"Güzel duruyor ama gözlerin her zamankinden daha çok ölümü andırıyor."

FİZÂNİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin