Tam o anda uyandım. Saat gece 4'tü. Gördüğüm rüyanın gerçekçiliğini üstümden atabilmek için yataktan kalktım. Camları açtım, rüzgarla birlikte şehrin bu saatte bile devam eden gürültüsü de odamı doldurdu. Bir kadeh şarap koydum, belki tekrar uykuya dalmama yardımcı olur. Eski evimizi, Minzi'yi düşündüm. Nerede olduklarını bile bilmiyordum, biz eskiden nerede yaşıyorduk ki? Babam eski hayatımızla ilgili sorulardan hep kaçardı. Şehri terk etmemiz gerektiği için buraya taşındığımızı söylerdi ama nedenini asla söylemezdi. Neden apar topar taşınıp evimizi bıraktık? Neden Minzi'yi ziyarete gidemiyorum? Benim yüzümden mi? Annem yüzünden mi? Bunu uzun süre sorgulayıp durmuştum. Kafamdaki soruların hepsi birer tuğlaydı sanki, cevapsız kaldıkça üst üste dizilen tuğlalar yıllar geçtikçe babamla aramıza bir duvar örmüştü. Zaman geçtikçe soru sormayı bıraktım. Onu görmeyi de bıraktım.

   Bunları düşünürken uyuyakalmışım. Aslında bugün işe gitmeyi hiç istemiyordum ama Alper tanınmış bir restorandan daha iyi bir teklif alıp gittiğinden beri ben orada olmazsam restoranı açacak kimse yoktu. O gittiğinden beri evde kahvaltı hazırlayan biri de yoktu. Bu yüzden üstüme giyecek bir şeyler bulup hızlıca evden çıktım.

Arabaya bindikten birkaç dakika sonra restorana doğru sürmediğimi fark ettim. Ondan kaçarken şehrin diğer ucuna taşınmıştım ama kollarım beni şimdi babama doğru götürüyordu.

---

"Saçlarını kestirmişsin." Sessizliği bozmak için seçtiği rastgele cümlelerden biriydi.

"Aslında uzatıyorum." dedim ellerimi saçlarımın arasında gezdirirken. Onun saçlarına baktım, kırlaşmıştı. Sakal bırakmıştı ama üşendiğinden değil; zevkten, kendine bakmayı ihmal etmemişti.

"Hoş duruyor."

Ortamdaki gerginliği zoraki bir gülümsemeyle atmaya çalıştım ama aslında saatlerdir araba sürdüğüm için yorgundum. O sırada kahve makinesinin kurtarıcı sesi duyuldu. Kalkıp mutfağa giderken babamı takip ettim.

"Baba, Minzi'yi hatırlıyor musun?"

Minzi'nin adını duyar duymaz eline aldığı kupalardan birini yere düşürdü. Şaşkınlıkla yerdeki dağınıklığa baktı.

"Süpürgeyi getireyim." Ona hiçbir şey sormamışım gibi, apar topar içeri gitti ve dolaptan aldığı bir süpürgeyle geri geldi.

"Neden hiçbir soruma cevap vermiyorsun? Minzi? Eski komşumuz? Onu hatırlıyorsun."

"Minzi... İlginç bir isim, tanısam hatırlardım bence."

Kırık parçaları toplamaya çalışan titrek eline dokundum. "Ben hatırlıyorum."

"Bence hafızan sana oyun oynuyor. Bu isimde kimseyi tanımadın. Eğer olsaydı ben bilirdim." Temizliğe devam etti. Konuyu değiştirmek için her şeyi yapmaya hazır gibiydi.

"Bilir miydin? Hayatımla ilgili ne biliyorsun ki?"

"Her şeyi. Benden uzaklarda olsan bile ben sürekli seni düşünüyorum Ada." Bunun bir yalan olduğunu anlamak için babamı tanımanıza gerek yoktu. "Ama yalnız olmadığını bilmek güzel. O çocuk sana iyi davranıyor mu?"

"Alper gitti." Saklamanın bir anlamı yoktu, er ya da geç öğrenirdi.

   Aniden durdu. Masada tek kalan kahve fincanını dolaba geri koydu ve iki kısa bardak çıkardı. Dolapları karıştırdı, aradığı şeyin bir şişe tekila olduğunu görünce gülüşümü tutamadım.

Kontrolü KaybetmekWhere stories live. Discover now