"Mehir yalnız," dedi Umut, Mert'in bu çırpınışlarına dayanamayarak.

"Aaa! Bak şu işe ya! Aksesuar olarak eşlik edebilirim." Mert şaşırmış gibi rol yaparak dirseğini masaya dayayıp yüzünü yumruğuna yaslayınca Ozan'ın kollarından ayrılıp bir kahkaha patlattım. Ozan'ın bacağına tutundum gülmekten karnım ağrımaya başladığında.

Ozan ve benim ilerlediğimiz şekilde ilerlemiyorlardı. Mehir'in bir erkeğe kendini açması daha zordu. Mert ise zorlukları seviyordu belli ki. Bu da onlarda böyle atışmalı bir iletişim doğuruyordu. Aralarındaki bu eğlenceli dinamiğe tanık oluyor olmak beni çok keyiflendiriyordu.

"Ayy! Ne komik ne komik!" Mehir çığlık çığlığa benim taklidimi yapınca gözlerimi devirerek dilimi çıkardım. "Sağ olasın birader. Aksesuarım var benim yeterince," dedi Mert'in omzuna bir tane vurarak. Mert, Mehir'in hitabını etkilenmeyerek savuşturdu.

"Öyle deme. Yanındayken kıyafetini daha güzel gösteririm. Sen de benimle partiye gelirsin. İçkiler bedava." İşte kaşla göz arasında Mert ikinci hamlesini de yapmıştı bile.

"Ay, millet şimdi taş gibi kıza bak bir de yanındakine bak demesinler. Nazar değiyor sonra bana," dedi Mehir abartılı el kol hareketleriyle.

"Ay, desinler canım! Ben içimden nazar duası okurum, bir şey olmaz sana." Mert işini biliyordu. Mehir konusunda biraz iteklemek gerektiğini çözmüştü.

"Üff, iyi. Şükür namazı da kıl. Benimle geliyorsun yani." Mehir saçını arkaya doğru attırdı hemen.

"Şerefe nail oldum sonunda." Zafer kazanmış gibi arkasına yaslandı. "Ozan alışveriş merkezine gidelim de üstümüze başımıza bir şeyler alalım. Umut sen aldın mı?"

"Bizim de balo var ama katılmayacağım. Fotoğrafçılık kulübü sayesinde kızlarınkine gideceğim. O yüzden bir şeye ihtiyacım yok ya," dedi Umut omuz silkerek. Ne kadar umursamıyormuş gibi gözükse de Umut'u mezuniyetimiz çok kötü etkiliyordu. Adana'ya dönmek istemiyordu.

"Ya ne demek bir şeye ihtiyacım yok? Bu balonun dress codeu yok mu? Ayrıca bizim partiye de gelirsin. Kızlar nereye sen oraya." Mert göz kırpınca Umut dalga geçer gibi güldü ama bir şey söylemedi. "O zaman yarın-" Mert'in sözü birisinin masamıza gelmesiyle kesildi.

"Lina." İsmimi söyleyen kişiye baktım. Semih. Ona uzun süredir rastlamıyorduk. Ceyda'yla birlikte son olaylardan sonra gözümüze gözükmeme kararı almış olmalılardı. Fakat işte şimdi karşımdaydı.

"Lan sen ne laftan anlamaz birisin. Bas git." Ozan sandalyesinden kalkacak gibi olunca elini tutup durdurdum onu. Göz göze geldiğimizde tartışma istemediğimi anlamasını diledim. Derin bir nefes alırken çenesindeki kaslar gerilince Semih'e döndüm. Ozan'la tutuştuğumuz ellerimize bakıyordu.

"Biraz konuşabilir miyiz?" dedi boğazını temizleyerek. Çok uykusuz ve yorgun gözüküyordu.

"Ne söyleyeceksen burada söyle," dedi Ozan. Semih ona bakmadı bile.

"Yalnız konuşabilirsek daha iyi olur." Yalvarır gibiydi. Kabul etmemem gerekirdi biliyorum. Fakat içimde hak etmeyen insanlara bile dağıttığım merhametim beni ele geçirdi.

"Dışarıya çık, ben geliyorum," dedim Ozan'ın elini sıkarak.

"Lina," dedi ben Semih'in gidişini izlerken.

"Nereye gidiyorsun ya?" Mehir öfkeyle masanın üzerinden bana doğru eğildi.

"Lina." Ozan'a döndüğümde yüzünde gördüğüm endişeyle karışık sinir ve hayal kırıklığıydı. Onu hayal kırıklığına uğratma ihtimalimin beni üzdüğünü kabul etmeliydim.

Bahar RüzgârıWhere stories live. Discover now