"Hiç uslanmıyorsun" dedi sinirle bir soluk verip

"Bırak o zaman beni" ayaklarımı sallayıp yere inmeye çalıştığımda bu kez engel olmadı bana yavaşça yere bıraktı.

"Çık ben kendim yıkanırım" arkamı dönerek suyu ayarlıyormuş gibi yapmaya başladığımda kollarını belime sarıp yeninden kendisine çeviridi.

"Neden trip yiyorum şimdi" diyerek yüzüme doğru yaklaştı.

"Trip falan atmıyorum" dedim kollarından kurtulamaya çalışarak.

"Yüzün düştü güzelim, fark etmedim mi sanıyorsun. Hadi söyle bana" parmakları sırtımda gezinmeye başladığında omuz silktim yalnızca. Gözlerim omzuna doğru kaydı fakat kumaş yüzünden ısırık izini göremedim.

"Çok mu acıttım o yüzden mi kızdın bana?"

"Sana kızmadım. Sana kızabilir miyim hiç ben?" Beni kendine daha çok çekip ellerini tişörtümün eteklerine getirdiğinde çatık kaşlarımla onu izledim.

"Sinirlendin ama?"

"Sinirlenmedim bebeğim." Çeneme bir öpücük kondurdu. "Canım yandı evet ama" dedi kulağımın altına bir öpücük kondurarak. "Hoşuma gitti."

İnanmayan gözlerle ona baktığımda üzerimdeki tişörtü çıkardı bir çırpıda. "Çok nazlı oldun sen ne yapacağız biz seninle böyle?"

"Ha... Öyle mi uğraştırmayalım o zaman seni sıkıldıysan gidebilirsin." Bir kaç adım geri çekildiğimde göz devirerek yine belimden kendine doğru çekti. Gözleri tenimde gezinirken adem elması hareketlendi.

"Gitmiyorum. Hatta sende mi gitmesen. Boşver okulu falan" soğuk elleri sırtımda gezinirken gözlerini gözlerime çıkardı.

"Hı tabi canım. Çık git üzerimden" tamamen ondan kurtulup pantolonumu çıkardım ve bir kaç dakikadır akan sıcak suyun altına girdim. Jungkook bir kaç saniye beni izleyip derin bir nefes alıp verdikten sonra beni yalnız bıraktı.

***

Gözlerim bahçede jungkooku arıyordu. Hocayla yaşadığı sözlü atışma yüzünden dersten atılmıştı ve ders blok olduğu için tam tamına seksen dakikadır onu göremiyordum.

Bahçeye tamamen göz gezdirdikten sonra yangın çıkışına doğru ilerledim. Sigara içmek istediğinde genelde orada oluyordu.

Yangın çıkışına geldiğimde bankta oturan jungkooku buldum. Bir bacağını diğer bacağının üstüne atmış genişçe yayılmıştı olduğu yere. Bir eli bankın sırtına yaslıydı diğer elinle ise dudaklarındaki sigarayı tutuyordu. Bunda bir sorun yoktu. Kesinlikle yoktu.

Sorun olan tek şey karşısındaki sehoyundu

Gerçekten aptalın tekiydim. Hiçbir şeyi sorgulamadan onu kabullenecek kadar aptaldım hem de. Onda suç bulamıyordum çünkü suçlu olan bendim. Ona bu kadar kendimi teslim etmemeliydim, bu kadar güvenmemeliydim. Çünkü o bu yolun sonunda beni paramparça etmeden bırakmayacaktı.

Kalbim büyük bir acıyla kasılırken ellerim öfkeden titriyordu. Gözlerimin dolmaması için birkaç kez kırpıştırdım.

Belki abartıyor gibi gözükebilirdim ama hayır abartmıyordum. Çünkü ben hiç bir zaman jungkooku kendime ait hissedememiştim. O hiç bir zaman benim sınırlarım içerisinde değildi. Ben ne zaman arkamı dönsem onu bir başkasının avuçlarında buluyordum. İşte bu yüzden yanında birini gördüğümde onu kaybedeceğim diye ödüm kopuyordu.

Ama belki de zaten o hiç bir zaman bana ait olamamıştı.

Sehoyun gülerek banka oturduğunda kalbimdeki deprem şiddetlendi. Önce jungkookla yaşadığım o evin dört duvarı yıkıldı sonra çatısı. Kaçamadım o enkazın altında kaldım.

just friend? | tkWhere stories live. Discover now