15

7.2K 523 40
                                    










"Denedim, olmadı
Sen olmadan olmuyormuş sevgilim
Sensiz kalınca anladım "








Sahilin taşlık alanına yaklaştığımızda ilerdeki bedenlerini gördüm. Yoongi ellerini bacaklarına koymuş birasını yudumluyordu. Jungkook ise bu kez bacaklarını uzunca taşlıklara uzatmış yonginin sırtına kafasını yaslamış gökyüzünü izliyordu.

Bir an özlemle kavruldu kalbim ama hemen sonrasında kendimi tutmam gerektiğini hatırlayıp kalbimdeki duyguları en derinlere gömdüm.

Yanımda saatli bomba gibi olan jimin adımlarını hızlandırıp koşar adım onlara doğru ilerledi. Dişlerimi dudağıma geçirip onu yakalamaya çalıştım. Ona küçük beyaz bir yalan söylemiş olabilirdim. Yoongi ağzıma sıçacaktı ama başka bir çarem yoktu. Onu başka türlü gelmeye ikna edemezdim.

Öfkeli adımlarla yoongiye kadar yürüdü ve taşlıkları çıktığında bu sefer yalpalamaya başladı ama herşeye rağmen ona ulaşmış ve tekmesini bacağına geçirmişti. Yoongi neye uğradığını anlamayarak kaşlarını çattı ve tepesinde dikilen jimine çevirdi bakışlarını

"Nerde o kız"

Yoongi anlamayarak kaşlarını çattığında jimin bir kez daha vurdu bacağına. "Ne kızı ne diyorsun gece gece?"

"Ne kızı olduğunu çok iyi biliyorsun sen. Pislik"

Jiminin kolundan tutarak bir kaç adım geriye çekerek yoongiye vuruşlarını engelledim. "Ben... Benimle gelmen için küçük bir yalan söylemiş olabilirim."

"Ne" dedi jimin kolunu benden kurtararak. O tam benim üzerime doğru hareketlenmişken yoongi ayaklanarak kollarını beline sardı ve geriye doğru yürümeye başladılar beraber.

O an beni fark eden jungkook ise gözlerini kırpıştırıp yutkundu. "Taehyung?"

Ona cevap vermeden az ilerisindeki kayalığa oturdum. Ne kadar içmişti bilmiyordum ama çok sarhoş gözüküyordu. Bakışlarını üzerimde hissetsem de ona dönmedim.

Kokusu o kadar yoğundu ki rüzgar estikçe burnuma doluyor ciğerlerimi sızlatıyordu. O kadar özlemiştim ki kalbim ona sarılmak için çırpınıyordu. Aklım ise tam tersi için mücadele ediyordu. İkiye bölünmüş gibi hissediyordum. Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bir savaşın içerisindeydim. Ya kalbime ihanet edecektim ya da aklıma.

Ama hangi yolu seçersem seçeyim her iki yolun sonunda da kaybeden olacağımı biliyordum.

"Başımı dizine koyabilir miyim?" Cevabım kesinlikle hayırdı. Ama öyle masum bir ses tonuyla sormuştu ki. Dudaklarım olumsuz bir cevap vermek için aralanmamıştı.

Dudaklarımı birbirine bastırarak ona baktım. Baygın bir şekilde bana bakıyordu. "Sadece beş dakika" dediğinde seslice bir nefes verip kafamı salladım.

Bana doğru yaklaşarak başını dizlerime koydu. Saçlarına uzanmak isteyen elimi sıktım. Ona dokunmak için ellerim karıncalaşıyordu resmen. Bu histen kurtulmak için tırnaklarımı batırdım avcumun içine.

"Seni ne kadar özlediğimden haberin var mı sarışın" dedi kafasını karnıma doğru yaklaştırarak. Düğüm düğüm oldu boğazım, kalbim soğukta kalmış bir kuş gibi titredi. En ufak hareketi bile koca koca depremler yaratıyordu içimde

"Sen yokken yapamıyorum taehyung." Diyerek burnunu karnıma sürttü. Gözleri kapalıydı. Elime doğru uzanarak elleri arasına aldı. Parmaklarımla oynamaya başladı.

"Özür dilerim" diye mırıldandı

"Ne için" dedim kuruyan dudaklarımı yalayarak

"Her şey için"

Parmaklarımızı birbirine geçirerek göğsüne koydu. Baş parmağı ile elimin üzerini okşuyordu. Bu küçük teması bile titrememe neden oldu.

Gözlerini açıp gözlerime baktı. Onunla direkt göz göze gelmek kalbimin atışını hızlandırdı.

"Beni hiçbir zaman affetmeyecek misin?"

Yutkunarak gözlerimi kaçırdım. Önümüzdeki denize bakarken düşündüm. Ama cevabı bende de yoktu. O yüzden bilmiyorum diye fısıldadım yalnızca.

Dakikalarca gözlerimi denizden çekmedim. O da benden çekmedi. Öylece izledi. Sonra sızdı kaldı dizlerimde. Elimi öyle sıkıyordu ki bir an uyumadığını düşünmüştüm.

Boşta kalan elimi yüzünde gezdirdim. Yanakları buz gibiydi. Onu ısıtmak istercesine tüm suratında gezindi ellerim.Kızarmış dudaklarına geldiğinde ise hızlıca teğet geçerek çenesine ilerledim. Hafifçe okşayarak kendime engel olamadan ufak bir öpücük kondurdum çenesine. Bu günlerdir özlemle yanan kalbime bir bardak su dökülmüş gibi hissettirdi. Anlık yangınımı dindirmiş ama hemen sonrasında daha da harlanmasına neden olmuştu. Daha fazla öpmek, daha fazla dokunmak, daha fazla sokulmak istemiştim ona.

Kendimi toparlayarak ondan uzaklaştım. Başımı sağa çevirdiğimde çok da uzağımızda olmayan yoongi ve jimin ikilisini gördüm. Bir şey konuşuyorlardı. Onların sohbetini bölmek istemesem de eve dönmemiz gerekiyordu.

"Hyung" diye bağırdığımda ikisi de bana doğru döndü. Kucağımda sızan jungkooku işaret ettiğimde yoongi kafasını sallayarak ayakalandı ve bize doğru yürümeye başladılar.

Bir yandan ben bir yandan yoongi jungkookun kollarına girdik. Çok ağırdı. Yoongi olmasa onu tek başıma asla taşıyamazdım. Yoonginin arabasına geldiğimizde jimin öne, yoongi sürücü koltuğuna, ben ve jungkook da arka tarafa oturmuştuk. Yine dizlerime uzanmıştı.

Uyurken öylesine güzel gözüküyordu ki saatlerce izlesem yine sıkılmazdım. O güzel gözlerinden başlasam izlemeye kirpiklerine gelene kadar gün doğardı ama yine de doyamazdım ona.

Ellerim saçlarının arasında gezinirken uykulu bir şekilde mırıldandıp daha da sokuldu bana. Buruk bir tebessümle eve gidene kadar öylece okşadım saçlarını ve o her dakika daha da huzurla nefes alıp verdi.

just friend? | tkWhere stories live. Discover now