6-CI BÖLÜM. İNATÇI VE ÇEKİCİ

Start from the beginning
                                    

Oh be sende yapabildin sonunda...

Acayip rahatladım. Ama açtım. Bu en büyük sorundu. Sahi, ben kaç gündür yemek yemiyorum? Öyle açım ki... Altımı giyinip, duvarlara tutunarak, kalktım. Kapıyı açtığımda, hemşire tam önümde gülümsüyordu. Gülüşünü yesinler. Yine koluma girdi ve beni tuvaletten çıkardı. Devon Phoenix tam karşımda, öfkeyele bana bakıyordu. Bir kere de... Neyse. Aldırmadım. "Ben açım." Ona baktım ve gözlerimi hemen kaçırdım. "Evde yersin" diyip yanıma yaklaştı ve beni bir çırpıda kucağına aldı. Ahada, yine başladığımız yere geri dönüyoruz. Ben azad yaşamak istiyorum, özgürlüğümden ne istiyorsunuz? "Bıraksana beni, adi herif. Ben senden kaçıyorum, sen dibimde bitiyorsun." Bana baktı. Sıcak nefesini sağ kulağımda hissettim. "Ne kadar kaçarsan, ondan daha çok zarar göreceksin. Ama inatlaşmak istiyorsan, seni bilirsin. Her türlü seni bulucam ve gereken cezanı kesicem" diye fısıldadı. Sırıtarak, ellerimi boynuna doladım. "İnatçılık benim göbek adım, bay adi herif." 'Öyle mi' der gibi baktı bana. Sustu. Evet sonunda bay çokkonuşan adi herifi susturmayı başardım. Galiba, bu adamı susturmak için ona dokunmalıyım. İyi tespit. İşe yarar. Arabaya geldiğimizde, beni arabaya oturtup, kendisi de yanımda oturdu. Arabayı bir adam sürüyordu.

Hadi Annie, biraz yolun tadını çıkar, ne de olsa, birazdan cehenneminde olacaksın.

Haklısın. Gözlerimi yola çevirdim. Yola bakıyordum. Ne güzellikler vardı: Mutlu aile tabloları, parkta oynayan çocuklar ve daha neler neler... Bende o güzelliklerin dışında kalmış, hapishane hayatı yaşıyordum. Bundan acayip nefret ediyordum. "Abi partiye hazır mısın?" Sesin sahibine, sonra Devon Phoenix'e baktım. "Evet Steve" dedi sadece. Birini daha tanımış oldum. Ama bu benim neyime?.. Tabikide hiç bir şey.

Ha ha ha, çok komik.

Tamam boş yapma, iç sesim. Kahretsin, her yerim ağrıyor. Bedenimin çoğu yeri sargıyla kapatılmıştı. Şükür ki, kollarımda sargıdaydı. Yoksa görüp, şüpelenecekti. Hakkımda bildiyi kadar bilmesi, yeterdi. Fazlasını göstermemeliydim. Canım çok acıdığı için yüzümü buruşturdum. Ne faydası vardı ki? Kendime yardımcı olamıyorum bile. Neden kendime her zaman zarar veriyordum ki? Kendime karşı bilmediğim bir nefretim, kinim mi vardı? Neden susturlmama izin veriyordum? Oysa, istediğim kadar bağıra bilirdim. İçimde tanıyamadığım bir takım hisler vardı. En çoğu da yorgunluktandı. Bu yorgunluk on dokuz yılın yorgunluğuydu. Hatta yirmi altı yıl bile derim. Devon Phoenix ve Steve denen adam yol boyunca bir şeyler konuştular. Anlamadım. Belkide, anlamak istemedim. Yol boyunca tek kelime bile etmedim. Konuşacak ne vardı ki? Cehennemimde konuşturulacaktım zaten. Al işte geldik. Altın kafesim ve cehennemim. Bana bunları yaşamama sebep olduğun için sana gösterecektim. Burdan tamamen kurtulduğumda, intikamım korkunç olucak "baba." Araba durduğunda, kapıyı zorlukla açıp, inmeye çalıştım. Sadece kapıyı aça bildim. Devon Phoenix çoktan inip, önümde bitmişti bile. "Çekil istemiyorum seni, kendim inerim." Ona baktım. Beni dinlemeyip, yine beni yavaşça büyük kollarına aldı. "Beni isteyip istemediğini soran olmadı." Net sesiyle rahatlığını sergilemişti, yine. Ne üstünlük kurmaya çalışıyorsun? Canımın acımasına rağmen, çırpınıyordum. Sanki suda boğuluyormuşum gibi. "Ne kadar inatçısın" diyerek bacaklarımdaki elinin baskısını artırdı. Sırıttım."Mersi canım." Ağrılarım arttığı için, durdum. Steve denen adam bize yetişip, evin kapısını anahtarıyla açtı. İçeri girdik. Ve kapı kilitlendi. Kilit sesi nedense, bedenimde yankıya sebep oldu. Etrafa baktım. Deyişik bir şey yoktu. Aynı şeyler. Sol köşeye baktığımda eskilerden kalma yeni gibi piano vardı. Ne ara vardı ki bu? Pianoyu çok severim. Çalmayı da biliyorum. Devon Phoenix beni koltuğa yatırıp, mutfağa girdi. İlaçların etkisi üzerimde olduğundan, gözlerim kapandı.
[Aklım pianodaydı. Beynim 'çal' diyordu. Çalıyım mı? Eh, madem ısrar ediyorsun. Yerimden kalkıp küçük masadan tutarak yavaşça pianoya yaklaşmaya çalıştım. Yorulduğum için yavaşça imekler pozisyonuna gelip, pianoya yaklaştım. Oluyor, az kaldı. Başardım. Yes. Sandalyeden tutarak, yavaşça kalkmaya çalıştım. Bacağım çok acıdı, aaaah. Siktir. Kollarıma baskı ettiğim için, onlarda acıdı. Lanet olası... Sandalyede yavaşça oturdum. Mutfaktan birtakım sesler geliyordu. Yemek yapmayı biliyor mu ki? Aferin. Pianonun kapağını açıp, çalmaya başladım. Rasgele bir şeyler çalıyordum işte. Saçımda el hissettiğimde, arkamı döndüm. Babamdı. Kucağında annem vardı. Kanlar içindeydi. Banbam gülüyordu. "Ben yaptım" dedi. Yine güldü. Annemin cesedini kollarıma bıraktı. "Senden nefret ediyorum, şerefsiz." Bağırdım. Gözlerim doluverdi. Annemin yüzün tanınmaz haldeydi. Babam olacak adam kahkalara boğulmuştu. Bende bağırarak, ağlıyordum. Neler oluyor?]

Phoenix'in (Feniks'in) Kuklası Where stories live. Discover now