Çelişki

16 4 3
                                    

Gerçek çok karmaşık olabilir özellikle bir yalanın içinde yaşıyorsanız.

Diğerleri ile ayrıldıktan sonra odama dönüp balkonun ücra bir köşesinde yerimi aldım. Elimde tuttuğum kahvenin yoğun kokusu ve sıcaklığı hissedilmeyecek gibi değildi. Fakat nedense dışarıya doğru bakınca ne kahveyi ne de kendimi hatırlıyordum. Dışarısı koyu bir siyaha bürünmüş yıldızlar ise gururla ışıldıyordu bu elle çizilmiş gibi duran görsel içerisinde kaybolmamak mümkün değildi. Yavaşça ayaklanıp demir korkuluklara doğru yürüdüm tam balkonun ucundayken kapı çaldı. ‘halbuki bu akşam birilerini beklediğimi düşünmüyordum’. Kapıya doğru ilerleyip elimi kapının metal koluna attım bir yarışmanın içinde olduğum düşüncesi aklıma gelmiş olacak ki ilk iş kapı deliğine baktım. Kapının önünde sırılsıklam olmuş bir Neşe beklemiyordum. Hızla kapıyı açtım Neşe kafasını kaldırıp ıslanan kırmızı buklelerin arkasından bana karamsar bir bakış attı, belli ki bulunduğu durumu oda beklemiyordu. Gözlerini benimkilere kilitleyip kısık bir sesle konuştu.

“Ateş yakalım mı?”

Duyduğum cümle ile kafam karıştı ama ona belli etmeden cevapladım.

“Neden olmasın, önce içeri gel.”

Yavaşça içerideki koltuklardan birine oturdu ve beni bekledi. O içerideyken bende bir havlu bulup yanına döndüm. Havluyu üzerine koyarken biraz korktuğunu anlamak zor olmadı soğuktan titriyordu. Karşısına geçip önümdeki kahveyi ona uzattım.

“Pekala ne olduğunu anlatmak ister misin?”

Sorumu duyar duymaz telaşlandı sürekli bacağını sallıyor gözleriyle yerdeki halıyı resmen eritiyordu.

“Kim?”

Kim? Kendi kendini sorgular gibi bir hali vardı belli ki ne olduğunu öğrenmek çokta kolay olamayacak. İnsanların şoktan dolayı hafıza kaybı yaşadığını biliyordum ama onda daha fazlası var gibiydi. Durumu daha da karıştırmamak için ortamı yumuşatmak istedim.

“Dışarıdaki yıldızları gördün mü?”

Gözleri balkona kaydı ve yavaş yavaş gülümsedi bakmaya bile fırsat bulamamıştı demek ki. Heyecanlı bir çocuk misali dışarıyı inceledi daha sonra bana döndü. Şimdide durmadan elleri ile oynuyor arada bir giysisini çekiştiriyordu. Sonunda karar vermiş gibi durup kafasını kaldırdı, balkonu işaret etti ve konuştu.

“Daha yakından bakabilir miyim?”

Ne olduğunu anlamasam da başım ile onu onayladım ve balkonun parmaklıklarına doğru ilerledik. Oldukça meraklı gözüküyordu açıkçası yanımda en fazla 8 yaşında bir çocuk duruyor gibi hissediyordum. Elini havaya kaldırıp yıldızların üzerine tuttu ve gülümseyip bana döndü.

“Bak koskoca yıldızlar elimin altında küçücük kaldı.”

Kesinlikle yanlış bir şeyler vardı bu durumda en doğrusu emin olmak için teyit etmekti. Yavaşça önüne doğru eğilip sordum.

“Şu an kaç yaşındasın?”

Önce bana sonra eline doğru baktı gözlerindeki karamsarlık oldukça derindi. Yüzünü ellerine eğdi ve parmaklarını sırayla kapamaya başladı; bir, iki, üç, dört, beş ve altı... Altı parmak indirdikten sonra bana döndü ve emin olmadığım kadar beni korkutan o cevabı verdi.

“Altı”

Bazen bir insan kendisini diğer herkesten daha az tanır hatta bütün insanlar arasında en çok kendisine yabancıdır. Peki ya 25 yaşında gösterip yalnızca 6 yaşındaki bir çocuğun aklına sahip olsaydınız durum ne olurdu?, karşınızdaki inkâr edilemez görsel mi doğru gelirdi yoksa şimdiye kadar en çok güvendiğiniz aklınız mı? Bu noktada kafayı yemek oldukça mümkün sonuçta hisler yalan söylemez özellikle de korku asla yanılmaz. İşte Neşe’nin gözünde o korku vardı aklı ve gözleri öylesine çelişiyordu ki odaya geldiğinden beri karşısında duran devasa aynaya bakmaya tenezzül bile etmemişti hatta özenle bakmaktan sakınıyordu., sahi Neşe şimdiye kadar hiç aynaya bakmış mıydı?
Neşe bir süre sessiz kaldı daha sonra bana tek bir cümle kurabildi, gözlerimin içine bakarken artık 8 yaşındaki Neşe olmadığını anlamak zor olmadı. Keskin ve soğuk gözleri bana doğru dikkatle bakarken ağızdan o kelimeler döküldü.

“Bu aramızda bir sır.”

Ne istek ne de rica kipi cümlesinde yoktu bu oldukça net ve katı bir emirdi. Bu durumda benimde bir çıkarım veya kaybım olmayacağı için onaylarcasına kafamı salladım fakat son bir tavsiyeyi de esirgemedim.

“Küçük çocuklar için tehlikeli bir saatin ve yerin içindeyiz daha dikkatli ol.”

Tıpkı onun gibi benimde rica eki kullanmama gerek yoktu çünkü dediğimi dinlemezse başına gelecekler az önce gördüğü geceden daha karanlık olurdu. Başıyla onayladı ve yavaşça kapıya doğru ilerledi dışarı çıkmadan önce teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Neşe odadan ayrıldıktan sonra boş koltuğa geçip olanları düşündüm ve Neşe hakkındaki düşüncelerimi tazeledim. Cesurdu hem de  fazlasıyla fakat cesareti gücünü cehaletinden alıyordu. Bu yarışmaya bu durumda katılmak için yalnızca iki sebep olabilirdi ilki yontulmamış bir merak ikincisi ise derinden gelen bir mecburiyet. Sebebi her ne olursa olsun dikkat etmeliydi diğer türlü gelecekteki akıbeti hakkında endişelerim vardı. Özellikle yarınki etap Neşe için saatli bir bombadan farksızdı.

Daha fazla kafamı yormadan köşeme çekilip sabahı bekledim. Güneş yukarıya vardığı gibi otel hareketlenmeye başladı yavaşça toparlanıp yemekhaneye doğru yol aldım. İçerisi kalabalıktı, bugünkü yarışmanın diğerlerinden farklı olacağını anlamak çokta zor değildi. Kahvaltımı alıp ücra bir köşeye çekilecekken bana doğru seslenen dört tanıdık yüzü fark ettim, bir tanesinin yüzündeki mahcup ifadenin sebebi kuvvetle muhtemel dün gece yaşanan beklenmedik olaylardı. Tepsimdeki çok pişmiş yumurta ve ekmek ile birlikte yanlarına doğur ilerledim. Masaya varır varmaz soru bombardımanına tutulmam uzun sürmedi.

İyi misin?

Uyuyabildin mi?

Dün gece nasıldı?

Baran ve Miraç’ın aksine Neşe dün geceye dair hafızamı yoklarcasına bir soru yöneltmişti, anlaşılan sırrının ortaya çıkmasını katiyen istemiyordu.Bu durumda onun merak dolu sorularının yığınla gelmemesi için içini rahatlatacak bir cevap verdim.

“Dün gece çok yorucuydu gittiğim gibi uyumuşum.”

Cümlem biter bitmez içleri rahatlasın diye hafifçe sırıttım. Baran ve Miraç verdiğim cevabı yeterince samimi bulmuş ve rahatlamıştı, Neşe’de az da olsa rahatlamış gözüküyordu. Konuşmam etkili olmuştu ‘yalnızca bir kişi hariç’. Koray yüzünde zerre tatmin olmamış bir ifade ile izliyordu sanki söylediklerimin yalandan ibaret olduğunu anlamış gibiydi yine de bu konu hakkında konuşmak istemediğimi anlamış olacak ki durumu fazla irdelemeden yemeğine devam etti. Kahvaltı Baranın Miraç’ı bir bardak dolusu çay ile yakması dışında gayet olaysız geçti devamında herkes yarışma hazırlığı için odalarına dönüp lobide toplandı. Miraç’ın acı dolu inlemeleri iki metre öteden geliyordu, oldukça bitkin gözüküyordu, Baranı görür görmez patlaması bir oldu.

“Senin elinin ayarını...”

Ortamın ciddiyetinden mütevellit cümlesini tamamlayamadı fakat Baran da susmayı bilemedi ve karşılık verdi.

“Kazayla oldu anlamıyo...”

“Kâfi.”

Koray Baranı bölerek bize doğru gelen Ferman Bey’i işaret etti bir nevi yarışmada olduklarını hatırlatmak istiyordu. Bu vesile ile bizde yarışmaya oldukça az kaldığını öğrenmiş olduk. Ferman Bey sırıtarak o meşhur başlangıcını yaptı.

“Pekala! Merhabalar sevgili yarışmacılar.”

Acaba bu kadar duygusuz gülmeyi nereden öğrenmişti.

22.Bölüm Sonu

Uzun zaman sonra tekrar merhaba. Bu bölümün sonu nasıl ‘babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi’ ile benzer şekilde bitti hiçbir fikrim yok, ama komik.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

TAKLİTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin