4- KAHIR

29 4 26
                                    

Şimdi gün sessiz sakin başlamamış olabilirdi ama yine de güzel geçmişti. İskender beklemediğim bir olgunluk sergilemiş, gerçekten düzgün şekilde dersi dinlemiş ve ablalarla da gayet iyi anlaşmışlardı. Hatta birkaçı İskender'i baş göz etmek için birilerini araya sokmaya çalışmış, çalışmaları karşılıksız kalınca vazgeçmişlerdi.

İskender için tipsiz asla diyemezdim, gittiği yerde göze çarpan bir aurası, bir tipi vardı. Ama bana kalsa ben çorabımla bile arasını yapmazdım İskender'in. Ölesiye bir nefret kaplıyordu içimi ona bakınca.

Dersin sonlarına doğru günü atlattığıma karar vermişken kapı çalmış ve İhsan bey içeriye bir bakış atmak için başını uzatmıştı. Elinde bir poşet, gülen yüzü ile içeriye girmek için izin istediğinde doğrusu biraz şaşırmıştım.

"Umarım dersinizi bölmüyorumdur?"

"Olur mu öyle şey, buyurun. Ders bitti sayılır."

Elindeki poşeti masanın üzerine koyup, "sizin için," dediğinde bir garipseyip poşete uzandım.

İçinde kaliteli fırçalar ve çini boyaları ile birlikte birkaç bisküvi seramik de vardı. Gözlerimden ışık saçtığımı hissedebiliyordum çünkü gerçekten aşırı kaliteli ürünlerdi. "Gerçekten çok teşekkür ederim," dedim mahcubiyetimi saklayamayarak. "Hiç gerek yoktu."

İhsan bey gülümseyip sınıfa göz gezdirdiğinde birkaç abla da 'hoş geldin ihsan oğlum' diyerek yanlarına çağırdılar.

Arkam dönük, poşetin içindekileri karıştırırken ensemdeki karıncalanmayı yok saymak istedim. Ahu'nun bakışlarını görmek istemiyordum. Derken yanıma gelen Ahu ile ensemdeki geçmeyen karıncalanma ile rahatsız olup sınıfa döndüm. İskender elindeki fırçayı bir bana bir İhsan beye bakıp sıkıca tutuyordu.

"Nesi var bunun?" Dedim Ahu'ya dönüp.

Ahu kıkırdamasını zor tutuyor gibiydi. "Kabız olmuştur," demekle yetindiğinde elimdeki poşete döndüm.

Sınıf dağıldığında İhsan bey yanımıza geldi. "Siz bayanlara birer kahve ısmarlayabilir miyim?"

Ahu bana baktığında kaşları o kadar hızlı aşağıya yukarı hareket ediyordu ki bir an ne olduğunu anlayamamıştım. Kaşlarımı çatmakla yetinmiş, İhsan beye dönmüştüm.

Son abla da sınıftan çıktığında hala elindeki fırça ile oturan ve kaşları çatık şekilde İhsan beye bakan İskender ile şaşırmıştım doğrusu. Acaba daha önceden tanışıyorlar mıydı?

"İskender sen çıkmıyor musun?" Ahu, İskender'e dönmüş sırıtarak söylemişti bu cümleyi. Gözlermi devirerek sadece boş vermeye karar verdim.

İskender bir anda ne kadar eşyası varsa bir çantaya tıkmış ve hışımla kalkıp seri adımlarla sınıftan çıkmıştı.

"Gerekli gereksiz şeylere çok sinirlenir," dedim anlamaya çalışan İhsan beye bakarak. "Boş verin siz onu."

"Tanışıyor musunuz?" Dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Çocukluk arkadaşıyız ama arkadaştan çok düşman gibiyiz desek daha doğru olur. Asla anlaşamazdık, hala daha anlaşamıyoruz. Yine de benden ders almaya gelmesi oldukça şaşırtıcı bir ayrıntı."

İhsan bey, Ahu'ya bakıp tek kaşını kaldırdı. Ahu omuzlarını silkerek cevap verirken ben eşyalarımı toplamaya başlamıştım.

Kurstan çıkmış bir kafeye oturmuştuk. Kahveleri getiren garsonla muhabbet koyulaşmış, İhsan beyin oldukça şaşırtıcı bir mizah anlayışı olduğunu öğrenmiştim.

BİRBİRİMİZİN FARKLI YÜZLERİYİZWhere stories live. Discover now