SONDAN BİR ÖNCE

Start from the beginning
                                    

O sırada zil çaldığında sanki bir saniye süren mutluluğum anında koşarak uzaklaşmıştı. Gergince yerimden kipirdandi, aynı şekilde yanımdaki bedenin gerildiğini hissedebiliyordum.

Kapı açılıp kapandığında ilk annesi bir tabak pilavla beraber içeri girdi, ardından ise tahmin ettiğim kişi Miraç girmişti salona. Sabah gördüğüm kıyafetleri vardı üzerinde.

Rahatsız edici bir gülüşle masaya ilerledi, yanımdaki beden ayağa kalkmaya meyillense de yeniden bacağından tutup ona engel oldum.

"İyi akşamlar Özçelik ailesi." dedi gülümseyerek, yayvan adımlarla boş sandalyeye ilerlerken bakışları benim üzerimdeydi.

"Hoş geldin." dedi Ömer'in ablası ve eniştesi.

"Hayırlı akşamlar oğlum." dedi büyük ülkücü bey.

"Miraç oğlum aç mısın?" dedi annesi masaya oturmadan.

"Yok, sağolun aç değilim." dedi, baş köşeye yani hemen yan tarafıma oturdu. Onun olduğu tarafa kafamı çevirmemeye çalışıyordum.

Eğer ona bakarsam, kan çıkardı.

"Erdal'ın tabağı bitmiş ama teyzecim, isterseniz yenileyin." dediğinde donup kaldım, adımı anması bile iyi değildi şu an. "Aç kalmasın."

Ömer bir küfür mırıldanırken yerinden kıpırdandı, bu sefer daha sıkı tuttum onu.

Annesi anlamsızca ona baktı, o cevap vermeden ben atladım.

"Yok, teşekkürler elinize sağlık." dedim sadece panikle. Ardından Ömer'e döndüm, biraz yaklaştım.

"Askeriye işini düşün, sesini çıkarma lütfen." dedim, yarın çıkıp gidecektik. Sadece bugün sabretmesi gerekiyordu. 

"Erdal'ın maşallahı var yine bugün."

İşte bundan sonra yanımdaki adamı tutmam mümkün değildi.

Ömer hızla elimi iterek ayağa kalktı, sandalyesi arkaya düşerken saniyeler içinde belindeki silahı çıkardı ve sürgüsünü çekip namlusunu ona doğrulttu.

Ablası çığlık atarken, herkes ayaklanmıştı. Büyük ülkücü bey dışında herkes.

"Orospu çocuğu." dedi Ömer öldürücü bir sesle, sesinin etkisi silahtan daha büyük bir etki bırakmıştı.

Ömer'in yeğeni ağlamaya başladığında annesi korku dolu gözlerle direkt kucağına aldı ama olduğu yerden de gidemiyordu.

Miraç ise oturduğu yerden gülerek bakıyordu sadece, istediği buydu demek ki. Kışkırtmak için söylemişti.

"Ömer!" dedi eniştesi biraz korku dolu biraz da uyarıcı bir sesle, kardeşine silah doğrultan adama.

"Ömer, indir şu silahı." dedim dişlerimin arasından. Bir elimi silahı koluna, diğerini de karın bölgesine koymuştum. Ama onun gözü karşısındaki adamdan başkasını görmüyordu.

Sinirden titriyordu, yeşilleri alev alevdi.

Annesi, ablası korkuyla seslenirken çocuğun ağlaması iyice strese sokuyordu. Ömer'in kimseyi duymadığına emindim.

"Potansiyel bir suçluya vatan emanet edilmiş, görüyor musunuz şu rezilliği?" dedi Miraç bakışlarını herkesin yüzünde gezdirip gevşek gevşek konuşurken. "Silahını sivile doğrultacak kadar manyak birini, ordunun başına koymuşlar."

Ömer onun yanına adımladığında tüm gücümle onu durdurmaya çalıştım ama engel olamadım, iki büyük adımda yanına gittiğinde Miraç'da ayağa kalkıp namlunun ucuna geldi. Ama birbirlerinin gözlerinin içine bakıyorlardı sadece.

"Sana bir daha onun adını ağzına alırsan, imalarda bulunursan kafana sıkarım demedim mi?" Ömer dişlerinin arasından konuştuğunda arkasından gidip kolunu tuttum ama engel olamıyordum.

Annesi de ikisinin yanına gelip ne Ömer'in diğer yanına geçti. "Oğlum Allah aşkına dur." dedi ağlarken.

"Gör bak, nasıl biriyle birliktesin." dedi Miraç bu sefer. "Kimi zaman sevgilisinin adını ağzıma aldığım için kafama silah dayar, kimi zaman da kendisine saygısızlık ettiğim için. Öyle narsist, egoist biri kendisi."

Gülerek, onun gözlerinin içine bakarak söylediği şeylerden sonra aralarında önceye dayanan bir husumetin de olduğunu anlamıştım. Ömer üzerine yürüdüğünde bu durumu sorgulayamadan yeniden onu tuttum.

"Ömer, yeğenin burda." dedim korkuyla.

"Ömer," en sonunda babasının sert sesini duyduğumuzda herkes ona döndü. Ayağa kalkmış sinirle oğluna bakıyordu. "Eğer o silahı indirmezsen, seni o kışlanın kapısına bile yaklaştırmam."

Ömer'in babasını da dinlemediğin düşünürken göz ucuyla ona baktı, burnundan hızlı hızlı soluklar alıp veriyordu. Miraç gözlerini ondan ayırmadan sinirli bir gülümsemeyle bakıyordu.

"Bozkurt, lütfen." dedim onu çekiştirirken.

Ömer az önceki sözlerin etkisiyle olsa gerek, onu biraz zorlanarak da olsa yönlendirmeme izin verdi. Kolundan tutup çektiğimde silahını hâlâ doğrultuyordu ama birkaç adımdan sonra silahını indirip arkasını döndü.

Arkada hâlâ sesler gelirken tek düşüncem bir an önce bu evden çıkıp gitmekti, yoksa katil olacağını biliyordum.

Tam salonun kapısına gelmiştik ki Ömer adımlarını durdurdu, dilini dişlerinin üzerinde gezdirip birden arkasını döndü ve daha ne olduğunu anlamadan silahını ona doğrulttu.

Ve ateş etti.

Gözlerimi silahtan çıkan sesle saniyelik olarak kapatırken, çığlık sesleriyle gözümü açtım.

Miraç'ın kolundan kanlar geliyordu. Kolunu tutmuş, yüzünü buruşturmuştu.

"Aynı şey senin başına gelmiş olsa," dedi Ömer, kasılmış vücudumla ona baktım. Babasına bakıyordu, babası da sanki sıkılan silahtan hiç etkilenmemiş gibi bakışlarını oğluna dikmiş ifadesizce izliyordu. "Aynısını yapardın, daha fazlasını yapardın."

Babasına saniyerlece baktıktan sonra bana doğru döndü, gözlerinde hiçbir ifade olmadan bileğimden tuttuğunda ona engel olmadan peşinden yürümeye başladım.

Evden çıkıp gittik, son kez.

VEDA On viuen les histories. Descobreix ara