Tash

14 4 1
                                    

Arama emri getirilmiş bir hırsız olan Tash kralın şatosunda kaçmadan önceki son soygununun tam ortasındaydı. Oğlu Jasper kraliyet kapısında at arabası ile dikkat çekmeden babasının dönmesini bekliyordu. Muhafızlar gece vardiyalarının ardından uyku ile gerçeğin ayrımını yapamaycak durumda duvara yaslanmış yüzleri gözükmeyecek şekilde dikiliyordu. Kapının açılması durumunda ayılacaklarından dolayı Tash arkadaki hizmetli kapısından çıkacaktı. Soygun plana göre ilerledi ve Tash kapıdan çıkıp at arabasına atlayana kadar kimse durumu anlayamadı. Jasper hızla atı sürmeye başladı. Kaleden telaşla çıkan bir muhafız atlılara bağırdı. "Yakalayın, haydutlar kaçıyor." Atlıların talimatın hemen ardından yola koyulması ile Jasper panikle arkasına baktı. "Bizi yakalayamazlar değil mi?" dedi. "Sana söylediğim ormana girersen peşimizden gelmezler bile." Jasper bu ormanın adını çok duymuştu fakat ilk kez gireceği için üzerinde bir korku vardı. Atlılar hızla arayı kapatıyordu ve ormana giden patikaya hala uzun bir yol var gibi gözüküyordu. "Hadi ama Jasper, bundan daha hızlı sürebileceğine bahse girerim." diyerek oğlunun kulağına fısıldadı. Jasper atın kayışını daha sıkı kavradı ve olabildiğince hızlandırdı. Patika gözükmeye başladığında Tash altın dolu bohçasına sıkıca sarıldı. Atlılar patikayı görünce yavaşlamaya başladılar. Jasper onlara bakmadı ve hızlıca solmuş ağaçlar ormanına girdi. Tash içini kaplayan o korku ile ormanın sık ağaçlarla kaplı alanında durması için işaret etti. Jasper önüne çıkan sarmaşık ile aniden durdu. Jasper sarmaşığı dikkatle inceliyordu. Tash onu neden hiç bu ormana getirmediğini anladı. Jasper içinde gitgide artan bir enerji ile sarmaşığa uzandı. Tash hızla onu durdurdu. "Ne yapıyorsun?" dedi ve kolunu yakaladı. "İçimde bir his var, bence bu sarmaşığın altında bir şey olmalı." Tash başını onaylamayarak salladı ve oğlunu sarmaşıktan uzaklaştırdı. "O sarmaşık bir zamanlar görkemli bir güldü. Eğer kötü biri isen altından alabileceğin tek şey lanetti. Ve ben o zamanlar bu kasabadaki en yardım sever bekardım. Bana seni verdi, o zamanlar bunun sebebini anlayamamıştım. Senin bir ödül olmadığına o kadar odaklanmıştım ki..." Tash anlatmanın zamanı olmadığını biliyordu. Fakat bunun hata olmadığını bilse de oğlunu korumak istiyordu. Bulaştırdığı kötülüklerden sonra oğlunun bir lanete dönüşmesinden ölesiye korkuyordu. Jasper yüzünde hiçbir duygu belirmeden babasını dinliyordu. Kirpikleri gözüne vuran ışığı sızdırıyordu, ışığın oyun oynaması olacak ki kirpikleri ıslak duruyordu. "Sana yemin ederim Jasper, şuan hayattaki tek korkum sana bir şey olması. O lanet sarmaşık artık eskisi gibi değil, bu ormanın ruhunu emen de o. Lütfen ondan uzak dur." Jasper tepki vermeden at arabasındaki altın bohçasını aldı ve babasına uzattı. Tash söylediklerinin yükünü atmıştı. Cevap almamış olması pek sorun değildi. Jasper üstesinden gelirdi. Bohçayı açtı ve kurtarabildikleri miktarı not almaya başladı. Jasper babasının anlattığı onca şeyden sonra içindeki duygulara isim vermeye başladı. Bu kesinlikle bir çekimdi. Sarmaşığın ona fısıldadığını düşünmeye başlamıştı bile. Sarmaşığa fark edilmeden yaklaştı. Elini küçük bir boşluğa soktu ve içini aradı. Sarmaşık loş bir şekilde parlamaya başladı. Tash ışığı görünce hemen dikkatini oğluna çevirdi. Sarmaşık tıpkı bir zamanlar olduğu gibi güller ile süslenmeye başladı. Jasper boşluğun içinden bir şey yakaladığını hissetti ama bu tek elle çıkarabileceği bir şey değildi. "Yardım et. Lütfen..." Tash bunları daha önce yaşamış gibi mırıldanarak oğlunun arkasına geçti. İkisi birlikte iyice yüklenerek çektiler ve sarmaşığın parıltısı daha da arttı. İçerisinden bir kız çıktı. Onca sarsıntıya rağmen uyuyor gibi gözüküyordu. Tash  "Hadi ama, bu bir bebek bile değil." diyerek homurdandı. "Bebek olması önemli değil. Bu bir lütuf." Jasper kızı kucaklayarak at arabasının arkasına yatırdı. "Sana yapma dediğim ne varsa yapıyorsun. Gerçekten bu kızı bizimle mi getireceksin?". "Bunu sorgulama hakkın olduğunu sanmıyorum. Ben en azından onu yıllarca kızım diyerek büyütmeyeceğim. Ki zaten kızım olabilecek kadar küçük de değil." Tash derin bir nefes aldı. Belki de lanet, insanın kendisinin yaptığı bir şeydi. Jasper ata bindi ve arkasına dönüp unutulmuş bir şey var mı diye son bir kez baktı. "Gidelim." dedi. Atlıların patikada bekliyor olabileceklerini düşündü. "Nerden çıkacağız?" Tash ağaçların arasından patikanın gözüken kısımlarına baktı. Nereden gideceklerini planlamanın yanı sıra üzerindeki yorgunluğun sebebini de düşünüyordu. "Kasabaya in. Altınların arasında birisi için önemli bir saat var." Jasper başını sallamakla yetindi. Oldukları konumdan memnun değildi fakat kendini bildi bileli babasına yardım etmek zorundaydı. Bunun ne konuda olduğuysa bir önemsizdi. Ormandan çıktıkları anda arkada atlıların sesleri ve yoğun bağırışları geldi. "Kızı sakla." dedi ve botlarında takılı olan bıçaklardan birini çıkardı. Atının kayışını tek eline geçirdi. "Hadi Grumpy, işimi kolaylaştır." dedi ve ayağa kalkarak elindeki bıçağı atlıların en yakın sürenine fırlattı. Bıçak hızlı bir doğru şeklinde adamın omzuna saplandı. Atlılar geride kalarak yavaşladılar. "Bende ne zaman yapacağını düşünüyordum." Bunun üzerine Jasper atını daha hızlı sürdü ve kasabaya yakınlaşınca yavaşladı. "Bu uğrayacağımız kişi nerde?". "Sen gel kızla otur bundan sonrasını ben sürerim." Jasper atının kayışlarını fevri bir şekilde çekti. Aşağı inip sarmaşıkların arasından yarasız çıkan kızın yanına geçti. Kız huzursuz mırıltılar içerisinde at arabası ile sarsıldı. Jasper kızın başının tahtaya vurmaması için kızı kendisine doğru çekti ve başını dizine yasladı. "Sana devretmekte hata yapmış olmalıyım. Biz dik duruyor olabiliriz ama o daha uyanmadı.". Tash kaşlarını çatarak oğluna baktı ve iç çekti. "Onu yanımıza almayı sen seçtin. Sıkı programımızda uyumak yok, Jasper." Jasper kızı incelemeye başladı.  Onu peşinden sürükleyerek iyilik yapmış olmayı diliyordu. İçten içe onun ne kadar güzel ve savunmasız olduğunu düşününce orda bırakmak mümkün değildi. O kahverengi saçlarının arasındaki parıltılarla, yüzündeki büyük ayı takım yıldızını andıran benleri ile o kadar kusursuz duruyordu ki... Jasper onun nasıl bu kadar zarif olduğuna akıl sır erdiremiyordu. At arabasının sarsıntıları neydi ki? O kız onu çoktan sarsmıştı. Bu kesinlikle babasının hoşuna gitmeyecekti. Tash kısa bir süre içerisinde sevinçle haykırdı. "Kim zengin olmaya hazır?" Jasper göz devirdi. "Tabi ki sen.". Tash atından atladı kapıdan içeri girmeden önce son bir kez oğluna döndü ve gözüm üstünde der gibi eliyle işaret yaptı. Jasper kafasını sallamakla yetindi. Tash içeri girdi. İstenilen saat cebindeydi. Kuyumcu gibi görünen bu dükkanda mücevher grubundan her şey vardı. Cam ile müşterilere sunulan kısımda ise kırmızı bir minder vardı. Üzerinde bir çöküntü vardı ki bu da orda olması gereken bir şeyin eksik olduğunu gösteriyordu. Tash anlaşma konusunda her zaman ikna edici olduğunun bilinciyle göğsünü kabarttı. İçerideki konuşmalar sessizliğini sürdürürken Jasper etrafı izliyordu. Kızın kıpırdadığını hissettiğinde kafasını ona çevirdi. Koyu kahverengi iki göz kocaman açılmış ona bakıyordu. "Hayır, neredeyim ben?". "Günaydın prenses, güzellik uykusu ha?". Kız hızlıca kalkarak karşısındaki yabancıya baktı. "NEREDEYİM BEN?" Jasper bu uzun hikayeyi ona nasıl anlatacağını düşündü. "Nerden geldiğini yada adını hatırlıyor musun?" Kız sessizleşti ve başını önüne eğdi. "Adımı hatırlıyorum. Ama uzun yıllardır uyutuluyordum.". Jasper "Nasıl uyutuluyordun?" dediği anda kız etrafını kolaçan etti. "Bak, kraliyet şatosunda hizmetli olarak çalışıyordum. Solmuş ağaçlar ormanında bir ağaç evde, üvey annem ile yaşıyordum. Bir gün eve dönerken atlılar geldi, ağaç evi yıktılar ve üvey annemi bir hırsızlık ile suçlayarak aldılar. Sonra tek hatırladığım ormandaki atmosferin değişimiydi. Eski gülün sarmaşığa dönüştüğünü gördüm. Bu çok garip..." Jasper bu hikayenin ne kadar eski olduğunu düşündü. "Bu bahsettiğin olayın üzerinden yıllar geçmiş olmalı... bahsettiğin gül babam beni oradan aldıktan bir süre sonra oldu. Sen o sarmaşığın içinden çıktın, sarmaşık yine güller açtı.". "Sana söylüyorum. Ben uyuyordum, her ne olduysa son hatırladıklarım bunlar." Kız yüzünü kapatan saçlarını titreyerek arkaya attı. "Üşüyor musun?" Kız cevap vermedi. Jasper hızlıca üzerindeki montu çıkartıp kıza uzattı. "Gerek yok..." Jasper güldü. "Bak, çok güzelsin ama benim gerekli gördüğüm şeyleri dinlemezsen seninle olan yolculuğumuzun çok uzun sürmeyeceğinden eminim. Giy onu." Kız montu hızlıca üzerine geçirdi. Jasper dizinin üzerinde kıza yaklaştı ve fermuarını kapattı. "Bence artık adını öğrenmeliyim." Tash'in kapıdan gözüken yansıması yaklaşıyordu. "Adım İvy. Ben senin adını bilmeyecek miyim?". "Belki merak etmen için söylemem." İvy yüzünü asarak arkasına yaslandı. "Ama ben söyledim." Jasper kafasını sallayarak güldü. "Senin ismini kendim de tahmin edebilirdim, güzelim. İvy'nin anlamı zaten sarmaşık değil mi?" İvy başını öne uzattı ve şaşkın gözlerle baktı. "Öyle mi?" Jasper yüksek olmayan bir tonda kahkaha attı. Tash içerideki adamla olan samimiyet konuşmalarına devam ederek at arabasına geldi. "Jasper, bu saat ile altınlarımızı ikiye kat- Kız uyanmış görüyorum ki.". "Uyandı, tek sorun onu ormandan ve kraliyet şatosundan uzak tutmalıyız." Tash başına nasıl bir bela aldığından korkar bir şekilde nefes aldı. "Bunları ilk uygun fırsatta benimle de konuşursanız sevinirim." Kibarlığından ödün vermeden elini uzattı. "Ben Tash, Jasper'ın babasıyım.". İvy nazikçe elini sıkarak karşılık verdi. "Bende İvy." Tash hiç şaşırmadığını gösterir şekilde güldü. İvy ise Jasper'a dönüp güldü. "Senin adını öğrenmekte bu kadar zor değilmiş." Tash atın üzerine atladı. "Önümüzde uzun bir yol var."

solmuş ağaçlar ormanındaki sarmaşıkWhere stories live. Discover now