1

177 34 30
                                    

"Bu senin kuzenin. Onu iyi tanı Seungcheol."

Seungcheol'ün babası küçük oğlunu kralın oğlu Jeonghan ile tanıştırtırdığında henüz altı yaşındaydılar.

Seungcheol ona hayranlıkla baktı, babası onu sırtından iterek bir adım daha yaklaştırdı küçük Jeonghan'a. Jeonghan iri gözleriyle merakla karşısındaki çocuğa bakıyordu. Jeonghan öyle güzel bir çocuktu ki uzun saçları ve beyaz elbisesiyle gerçek bir prens gibiydi.

"İleride senin rakibin olacak oğlum, iyi bak olur mu?"

Seungcheol babasının sözlerine aldırış etmeyip meraklı gözlerle Jeonghan'a elini uzattı. "Tanıştığıma memnun oldum." dedi.

Jeonghan çekingence uzattı elini. Doğduklarından bu yana ilk kez karşılaşıyorlardı. Sarayda yayılan dedikodulardan dolayı onun ismini çok kez duymuştu. İleride kendisine düşman olacak bu çocuğun elini sıktı.

Seungcheol babasının aksine onunla iyi geçinmeyi istiyordu, gördüğü güzellik karşısında büyülenmişti. Gamzeleri görünecek şekilde gülümsedi.

"Büyüyünce seninle evleneceğim."

Jeonghan şaşkına döndü, irileşen gözleri parıldadı, "Ama ben erkeğim." dedi.

Seungcheol, Jeonghan'ın küçük ellerini tuttu, "Biliyorum. Annelerin sadece erkek çocukları olur. Bu yüzden seninle evlenmek istiyorum." dedi gözlerinin içine bakarak.

"Ama kimse benim sarayda kalmamı istemiyor. Benim yüzümden sen de prens olamazsın."

Seungcheol kaşlarını çattı, cesaretini toplayıp göğsünü şişirdi. "Ben kral olduktan sonra seni de kral yapacağım ve koruyacağım!" diyerek kendinden emin bir şekilde konuştu.

Seungcheol'ün babası bu duyduklarından sonra oğlunu bileğinden tutup kölelerin bulunduğu saray odasından dışarıya çekti. Peşinden sürüklenen Seungcheol, omzunun üstünden Jeonghan'a bakmaya çalışıyordu. Dışarı çıktıktan sonra Jeonghan artık Seungcheol'ün görüş alanından çıktığında savrularak durdu bedeni. Yüzüne sertçe inen tokatın ardından babasının korkutucu sesi kulaklarını çınlattı. "Jeonghan gibi bir köleyle evlenmeyi nasıl düşünürsün?! Ona bir bak! Bu pis yerde bu pis kölelerle yaşıyor, onun gibi mi olmak istiyorsun?!"

Seungcheol yüzünü kaldırmadan yumruklarını sıktı, gözlerinden yaşlar süzüldü. Ahşap zemini ıslatan damlalar bulanık görüşünde belli belirsiz görünüyordu. İlk kez hayal kırıklığını yaşamıştı. Babası arkasını dönüp gittiğinde başını kaldırıp etrafına baktı. Yerler kirden kararmış ve duvarlar aşınmıştı. Arkasında duran salona çevirdi başını, uzaktan ona bakan Jeonghan'ı gördü. Böyle güzel bir çocuğun kölelerle beraber bu harabede neden yaşadığını merak ediyordu. Lakin elbette bu merakını yıllar giderecekti.

"Jeonghan, oğlum, burada ne işin var?!"

Kral hizmetkarlar tarafından tekerlekli ahşap sandalyesiyle geldiğinde Seungcheol koşarak yanından geçti, Kral koşan bu çocuğa şaşkınca bakarken Jeonghan "Akrabalarımı görmek istedim." dedi.

"Onlar akraban değil!"

Kral bağırdığında hizmetkarlar Jeonghan'ı kucaklayıp kölelerin bölgesinden dışarı çıkardılar. Arkasından kralı da getirdiler.

"Bir daha seni o kölelerin yanında görmeyeceğim. Sen benim yerime geçecek tek kişisin. Sen köle değilsin."

"Ama onlar benim büyüklerim!"

"Yeter, kes sesini!"

Kral, Jeonghan'ın kaçıp kölelerin yanına gitmesinden dolayı onu odasına kapatarak cezalandırmıştı. Hizmetkarlar üzerlerine düşen vazifeleri nedeniyle Jeonghan'ı yalnızca temel ihtiyaçları için dışarı çıkmasına izin veriyorlardı ve bu yıllar boyu sürmüştü. Sarayda halktan izole şekilde büyüyen Jeonghan artık ergenliğe girmiş bir delikanlıydı. Ona özel tutulan öğretmenleri tarafından odasında ders görüyordu. Tüm bunlar olurken babası artık hasta yatağında bilincini kaybetmeye başlamıştı. Babasının hastalığından dolayı saray halkı tarafından Jeonghan'a gösterilen ilgi yavaş yavaş kayboluyordu.

"Efendim, orada mısınız?"

Hizmetçi odanın kapısını birkaç kez tıkladı. Jeonghan yatağın içinde acıyla kıvranıyordu. Ses duyamayan hizmetçi odaya girdi.

"Neyiniz var efendim, iyi misiniz?!"

Hizmetçi yataktan çıkmayan Jeonghan'ın yanına koştu. Jeonghan ellerini bıçak saplanırcasına ağrıyan karnına bastırıyordu.

"Git buradan!"

"Ama efendim, acı çekiyorsunuz, doktor çağırmamız gerekiyor."

"Sana git dedim!"

Hizmetçi başını öne eğerek odadan ayrıldı. Bir süre sonra kapı tekrardan açıldığında Jeonghan yeniden bağırdı: "SANA GİT DEMEDİM Mİ?!"

"Jeonghan..."

Jeonghan ilk kez duyduğu ses ile kapıya baktı. "Sen..."

Uzun kirpikleri ve iri dudakları sanki daha önce görmüş gibiydi.

"Sen buraya nasıl geldin? Kimsin sen?"

Seungcheol yavaşça Jeonghan'ın yanına yaklaştı.

"Uzak dur benden!"

"Jeonghan... Benim, Seungcheol."

"Ne?"

Seungcheol, yatakta acı içinde kıvranan Jeonghan'ın yanına oturduğunda Jeonghan yatağının kenarındaki duvara dayadı sırtını.

"Seni görmeye geldim."

KARGA ~ JeongcheolWhere stories live. Discover now