Pinhani'den Beni Sen İnandır şarkısıyla konsere başladı. Onu orada kendi başına bütün sahneye sahipken konsantre olmuş bir şekilde görmek çok hoşuma gitmişti. Sesine Mavi Kafe'de bana bir şarkı mırıldandığından beri hayrandım. Şimdi şarkıları akustik söylüyor olması da çok güzeldi. Çok memnundum buraya son anda gelmeye karar verdiğim için.

Seçtiği şarkılardan bazıları Elleri Ellerime, Sadem, Sevdim Seni Bir Kere idi. Bütün salon ben de dahil olmak üzere ona eşlik ederken o şarkıları çoğunlukla bana bakarak veya gözleri kapalı söylüyordu. Yani bana söylüyordu bildiğimiz. Arkadaşlarım da bunun farkındaydı. Özellikle Mert her şarkı bitiminde ıslıklarla alkışlıyordu Ozan'ı.

Feridun Düzağaç'tan Beni Bırakma'yı söyledikten sonra klasik gitarını standına bıraktı. Bağlamasını aldığında merakla bir sonraki şarkıyı bekledim. Gitar çalmasını normal karşılamıştım. Ancak bağlamada nasıl olduğunu çok merak ediyordum. Cem Karaca'dan Sen De Başını Alıp Gitme'yi onun ağzından duymaya başladığımda hayranlığım biraz daha artmıştı. Çok güzeldi sesi, çok güçlüydü. Sonra gözlerimin içine bakarak Acem Kızı'nı söylemeye başlayınca kalbim onunla bir bütün olmak için sabırsızlanıyordu artık.


"Seni seven oğlan neylesin malı

Seni seven âşık neylesin malı

Yumdukça gözünden döker mercanı

Burnu fındık, ağzı kahve fincanı

Şeker mi? Şerbet mi?

Bal acem kızı..."


Türkü bitince bütün salon deli gibi alkışladı. Utanarak teşekkür etti ve alkışların kesilmesini bekledi bir süre. Özgür hocanın bahar konseri için neden Ozan'ı seçtiğini şimdi anlayabiliyordum tam anlamıyla. Beni kendine hayran bırakan karakterinin yanında gerçekten çok yetenekliydi. Onunla gurur duyduğumu gizlemeye çalışmıyordum bile. Gözlerim dolarak gülümsedim.

"Lina! Neden konseri seninle bitirmiyoruz?" Ne olduğunu anlayamamıştım. Ozan bana mı seslenmişti az önce. "Uçurtma Şenliği'ne gelenler biliyordur Lina'yı. Orada da birlikte şarkı söylemiştik," dedi sandalyesinden kalkıp bağlamasını standına yerleştirirken.

Ne yapmam gerektiğini bilemiyordum fakat Umut yerden kalkıp beni elimden tutarak harekete geçirmişti çoktan. Çantamı koltuğumda bıraktım ve sahneye çıkan merdivenlere doğru ilerledik birlikte. Yerine dönmeden önce yanağıma gülümseyerek bir öpücük kondurdu. Ben merdivenleri salonun alkışları eşliğinde şaşkınlık içinde çıkarken Ozan bana elini uzattı. Şaşkınlığımı üzerimden atamamışken elimi elinin içine bıraktım. O an, çok kısa bir an, sanki onunla yalnızdım. Koskoca salon bomboştu.

"Burada olduğun için çok mutluyum," diye fısıldadı. Onu mutlu etmiş olmak... Her zerremde hissettiğim sevinci tarif edemiyordum. Çok saf, çok temizdi. Yeniden doğmuş gibiydim. "Sana bir sandalye getireyim." Yan tarafa gitti ve saniyeler içinde sandalyeyi kendi sandalyesinin yanına koydu. Bir de tabii mikrofon bulduktan sonra o da yerine tekrar geçti. Ben salona selam verdikten sonra nota defterinden bana gösterdiği şarkıya baktım. Emre Aydın ve Model'in düetiydi.

Bir Pazar Kahvaltısı şarkısını gözlerimizi birbirimizden bir an bile çekmeden söyledikten sonra benden bir şarkı daha söylememi rica etti. Notalarını bildiğinden emin olmadan Merhabalar şarkısını söylemeye başladım. Akapella olarak başladığım şarkıya daha sonra gitarıyla ayak uydurabilmişti fakat bu şarkıyı bilerek seçtiğimi ve ona hitaben söylediğimi de artık kesin olarak biliyordu.


"Gözün aydın

Hayranım sana, gidemiyorum

Canımı yaksan boş

Bahar RüzgârıWhere stories live. Discover now