Adımlarımı hızlandırdım, çoktan içeriden çıktığını ve evine bile uğramadan sokaklara düştüğünün haberini almıştım Akif'den.

Peşime düştüğünü biliyordum.

"Ay akşam dışarıda mı yemek yesek acaba?" çarpmamak için yan döndüğüm orta yaşlardaki kadın, yanındaki adama söylüyordu. Normal sohbet ediyorlardı.

Karanlık çökmek üzereydi, herkes gülerek sokaklarda dolaşıyordu. İstanbul'un en kalabalık caddelerinden birinde akşam dışarıda mı yesek diye düşünmeden yürüyordum, bugün iş yerindeki olayı arkadaşıma gülerek anlatmadan yürüyordum, durup sokak kedilerini sakince sevmeden hızlıca yürüyordum. Normal insanların yanında yürüyordum ama günlük telaşlardan çok uzaktım.

Bir şeye çarpınca durdum, kafamı eğip baktığımda küçük bir çocuk olduğunu gördüm. Kafasını kaldırıp bana bakarken refleksle omzundan tutmuştum.

"Pardon abi." dediğinde gülümsedim, onun geçmesi için yol verirken kafamı arkaya çevirdiğimde kalabalığın ardından gördüğüm bedenle vücudum kasıldı.

Ömer.

Beni bulacağını biliyordum ama bu kadar çabuk değil. Gerçi çabuk olmamıştı değil mi? Saatlerdir dolanıyordum sokaklarda.

Benim aksime daha rahat görünüyordu, yeni fark etmemişti. Delici yeşil bakışları benim üzerimdeydi.

Yürürken insanlara çarpmamak için uğraşmıyordu. İnsanlar ona çarpmamak için vücutlarını hafifçe yana çeviriyorlardı. Üzerinde siyah bir mont, onun altında siyah gömleği, altında siyah pantolonu vardı. Üniversitede giyinmişti sanki.

Sakallarını kesmiş, saçını traş etmişti. Sanki o değilde ben içeriden çıkmış gibi göründüğüme emindim çünkü karşımda eski yıllardaki Ömer duruyordu.

Derin bir nefes alıp önüme döndüm, dudaklarımı birbirine bastırıp adımlarımı hızlandırdım. Arkamdan geldiğinin bilincinde, caddenin bitiminde kalabalığın arasında yön değişip ara sokağa girdim. Tek tük insanın olduğu sokağa girip hızlıca yürüdüm, orta kısımlara geldiğimde sokağın başında onu gördüm.

Gözlerimiz yeniden temas etti, kafamı hızla çevirip bu sefer başka sokağa girdim. Daha sonra da bu ara sokağa girdiğime pişman oldum, kimse yoktu ve karanlıktı. İki dükkanın arasına, uzun duvarların ve tek bir ışığı bile yanmayan eski apartmanın olduğu sokağa girmiştim. Yol kapalıydı, kısa bir duvar vardı hemen arkasında da karanlığa gömülmüş otopark olduğunu biliyordum.

"Sikeyim..." diye öfkeyle mırıldandım. Yine de adımlarımı durdurmadım, onun ayak sesini duyuyordum. Adımlarım yavaşladı, en sonunda pes ederek önüme döndüm.

Ömer hiç durmadan yürümeye devam ediyordu.

Nefes nefese bekledim öylece, o bana yaklaştıkça öfkem artıyordu. Yanıma gelmesine bir adım kala bende ona öfkeyle yaklaştım, aramızdaki mesafe kapandığında yumruğumu kaldırıp yüzüne sert bir darbe indirdim.

Kafası yana dönerken öfkeyle istifini bozmadan geri çevirdi, o da yumruğunu kaldırıp çenemin altına sertçe yumruk attı.

Soluk alışverişlerim hızlanırken yakasından tuttum, ard arda yüzüne yumruk atıp postallarımla karnına bir tekme geçirdim. Yüzünü buruştursa da fazla etkilenmedi, diz kapağımı aynı yere geçirdim sırtından tutup.

Bu sefer bana engel olup ne olduğunu bile anlamadan kolumu ters çevirip o da aynı şekilde karnıma tekme attı. Onun aksine canım daha çok yanarken ağzımdan bir inilti kaçtı.

Yine de kendimi sıkıp kolumu elinden kurtarıp yeniden yumruk atmak için elimi kaldırdım. Bir yumruk daha geçirdim suratına.

İkinci yumruğu atacağım sırada beni tutup hırsla duvara itti, sırtım duvara çarptığında iki adımda yanıma gelip yakamdan tuttu. Hızlı nefesler alıp verirken suratına bakıyordum.

Yeşil gözleri, kahvelerimle buluştu.

Bir daha vuracağını düşünürken bu sefer daha büyük bir darbe vurmuştu, yumuşak dudakları sertçe dudaklarıma buluştu.

Bu belki de en büyük darbesiydi.

Hırsla dudağımı emdiğinde özlemle yanıp tutuşan tenim, yüreğim ağlayacak gibi hissettirdi. Montunun kenarından sıkıca tutup karşılık vermeye başladım, dudağını dudaklarımın arasına aldım.

Dudaklarımız hırsla, şehvetle, özlemle dans ederken, belimden tutup kendine çekti. Dudaklarımız öyle hızlı hareket ediyordu ki, parçalamak ister gibi.

Nefessiz kaldığımızda dudaklarımı çektim. Dudakları boş durmadan boynuma değdi, kokumu içine çekerek öpüp sertçe ısırmaya başladı.

"Ömer..." diye mırıldandım öfkeyle. Sesimi duyduğunda beni daha ne kadar olabilirse o kadar çekti kendine. Boynumu istila ettikten sonra kendini geri çekti, ikimizin öfkeli bakışları birleşti yeniden.

"Yanımdasın." dedi, bu 'artık yanımdasın' gibisinden, sertçe verilmiş bir emir cümlesiydi. Birkaç saniye durdum, hiçbir şey söylemeden sıkıca sarıldım.

O da hiç beklemeden kollarını belime sardı, aynı şekilde sarıldı.

Gözlerimi kapattım.

Ondan kaçışım yoktu, kaçsam bile çıkmaz sokakta yine karşıma o çıkardı.

Karşıma çıkmasa bile ben ondan kaçar gibi yapıp, onun olduğu sokağa koşa koşa girerdim biliyordum.

Yanındaydım, yanımdaydı. Özgür değildik, tutsaktık.

Benim canım, özgürlüğünden kıymetli değildi.

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
VEDA Where stories live. Discover now