otuz iki

1.8K 65 22
                                    

.32.


* Bölüme geçmeden önce belirtmek isterim ki bu bölüm tüm kurgu içindeki ilk ve tek bu kadar uzun olan bölümdür. Texting'in içindeki o günün bu bölümde anlatılması gerekiyordu ve yaklaşık 4 bin kelime uzunluğunda.

İyi okumalar dilerim

:)





*


     Salona elinde bir tepsiyle giren Gediz'le telefonumu gülerek hızlıca kapattım ve kenara bıraktım. Gözlerini bana çevirip gülümseyerek kaşlarını çattı. "Neye gülüyorsun?" diye sorarken tepsiyi sehpanın üzerine bıraktı ve karşı koltuğa geçip oturdu.

Sırıtarak gözlerimden akan yaşları sildim ve saçlarımı kulaklarımın ardına sıkıştırarak koltuğun sonuna doğru kaydım. "Şey ya geçen Eda'yla şakalaşıyorduk ve ne kadar çok Emir isminden nefret ettiğini söylüyordu. Bugün de sınıfa yeni bir çocuk geldi adı Emir ve Edaların yan apartmana taşınmışlar,"

Gediz gülerek tepsinin üzerindeki ikinci bardak suyu alıp hızlıca birkaç yudum aldı, "İyi denk gelmiş. Hayırlısı olsun,"

Gülerek kafamı aşağı yukarı salladım ve dudaklarımı ıslatıp tepsinin üzerindeki kremalı ve fesleğen soslu mantarlı makarna tabağını elime alıp çatalı batırdım hızlıca, ağzıma atıp tadına bakarken, aklımda hâlâ Eda vardı ama tadı, o kadar güzeldi ki... Hani o kadar güzeldi ki...

"Gediz," derken gözlerimi kocaman açmış bir şekilde ona dönmüştüm hızlıca. "Tarifi yazıyorsun, hemen," dediğimde gülerek saçlarını karıştırdı.

"Beğendin mi?" diye sordu.

Kafamı aşağı yukarı salladım makarnayı hızlıca yemeye devam ederken. "Sen böyle pasta— ay yanlış oldu. Sen böyle makarna yapmayı nereden öğrendin?"

"Öğrenci olunca makarnanın her çeşidinde ustalaşıyorsun Denizciğim, biz senin gibi her gün Berna Teyze'nin mükemmel yemeklerini yemiyoruz," dediğinde kıkırdayarak onu onayladım.

Haklıydı. Tamam. Haklıydı ama hani Demir de öğrenciydi ve ikisi kardeş gibi büyümelerine rağmen biz Demir'i özellikle mutfağa sokmazdık, çünkü en son girdiğinde cattle'ı yakmıştı. Hani cattle'ı yakmıştı. Cattle'ı. Ocağın üzerine koymuş ve yakmıştı. Bu kadar. Üzerine daha fazla yorum yapmayacağım.

"Haklı olabilirsin," sonra aklıma birden gelen düşünceyle elimdeki tabağı sehpaya bırakıp diğer bardak suya uzandım ve hızlıca birkaç yudum aldım. "Demir'den haberin var mı? Beni buraya çağırdı ama yani bilmiyorum sebebini."

Omuzlarını silkerken sırtını koltuğuna başlığına yasladı sağ bacağını solun üzerine atarken, "Sabah dersten sonra Ceren'le konuşmak için gideceğini söylemişti, sonra da konuşmadık zaten. Ne zaman gelir bilmiyorum,"

"Hım," diye mırıldanarak tepsinin üzerindeki peçeteyi alıp ağzımı sildim ve bitirdiğim tabağın içine katlayarak bıraktım. Büyük koltukta geri çekilip sırtımı başlığına yaslarken dizlerimi kendime çekip bağdaş kurdum. "Bir şey soracağım,"

Kafasını salladı gülümserken, "Tabii, her zaman."

"Kitap çalabiliyor muyuz?"

Sorduğum soruya şaşırarak kahkaha atmaya başladığında yüzümü düşürerek gülüşünü izlemeye başladım. O kadar tuhaf bir şey de sormamıştım hani yani burada yüzlerce kitabı vardı birkaç tanesine konsam ya da el altından çantama atsam ruhu bile duymazdı, ben kibarlık olsun diye soruyordum.

Buz Gibi | Texting  (Tamamlandı)Where stories live. Discover now