Sonunda Buldum Seni

Start from the beginning
                                    

Bu arada eklemek istiyordum ki boynunda, geçen yılın başında yapıp gönderdiğim, zinciri kalın ve küçüklü büyüklü yıldızlarla işlenip süslenmiş kolyeyi takıyordu. Maskesini çıkarıp cebine sokuşturduğunda yüzünün güzelliğini canlı canlı görmek beni afallatmıştı.

Bu sırada elini birkaç kez koltuğa vurduğunda irkilmiştim, "Gel otur, konuşmak istiyorum sadece."

Küçük adımlarla yanına gelip koltukta ona en uzak köşeye oturduğumda kafamı eğmiş, yeri izlemeye başlamıştım. Utanmıştım. Ne yapacağımı da bilemiyordum. Kısa bir sessizliğin ardından içini çektiğini duymuş, yerimde mümkünmüş gibi biraz daha küçülmüştüm.

"Adını öğrenebilir miyim en başta?"

Önüme düşen kıvırcık saçlarımın arasından karşımda oturan adama bakmıştım, koltukta öne eğilmiş, açtığı dizlerine dirseklerini yaslayıp yanağını da bir eline dayamıştı. Merakla öylece bana bakıyordu. Birkaç saniye ona baktıktan sonra gözlerimi tekrar az önceki gibi yere odaklamış, "Chanyeol." diye mırıldanmıştım. Umarım duymuştu zira kendisi karşımda otururken konuşmak epey zordu.

"Güzel, peki Chanyeol. Yedi yıldır takmaya doyamadığım bu takıları bana gönderme sebebin ne? Hem de karşılık beklemeden."

Cevap vermediğimde ise bir süre beklemiş, daha sonra kendimi ateşlere atmak isteyebileceğim bir ses tonuyla, "Yoksa sen de o tür fanlardan biri misin? Önlem almam mı gerekecek?" demişti. Ses tonundaki sinir ve sözlerinin kırıcılığıyla yapabildiğim tek şey hızlıca kafamı kaldırıp dolmuş gözlerimle onu izlemek olmuştu.

O da haklıydı, nerden bilecekti ki kalabalığa girmeye çekindiğimden hiçbir etkinliğine gitmediğimi ama bu şekilde itham etmesi yine de beni çok üzmüş, panikletmişti. Titrerken kafamı sallamış, "Hayır." demiştim. Bu sırada yanağını yasladığı elini de diğeri gibi bacaklarının arasına bırakmış, yüz ifadesindeki sertliği bozmadan, "Ya ne o zaman?" diye diretmişti.

"Beni mutlu ediyordun." kekeleyerek söylediğimde yüz ifadesi yumuşamış, hafiften yerinde doğrulmuştu, "Ben de seni mutlu etmek istedim." Sonuna doğru fısıltıya dönen sesimle gözlerimin iyice dolduğunu ve akmaya hazır olduğunu hissettiğimden, kafamı yeniden önüme eğmiş, omuzlarımı kendime çekmiştim.

Bu sefer sessizlik uzarken sonunda sadece, "Bana bakar mısın? Seni kokutmak istemedim." demişti. Çekinerek tekrar gözlerine baktığımda da gülümsemişti. Bugün iki oluyordu bu. ilki maskenin altından olduğu için büyüleyiciliğini tam fark edememiştim.

"Konuşmuyordun, konuşmanı istediğim için öyle davrandım. Üzgünüm."

"Önemli değil." diye cevap vermiştim hemen kısık sesimle. Beni konuşturmak için öyle davransın istememiştim yine. Sinirlenince korkutucu oluyordu.

"Seni o kadar çok aradım ki arkadaşlarımla. Tek istediğim de sana teşekkür etmekti aslında. Beni yıllarca o güzel hediyelerinle çok mutlu ettin Chanyeol, teşekkür ederim hepsi için."

Bu sefer utanmıştım işte. Kulaklarım kızarmıştı kesin. 

Baekhyun konuşmayı bırakıp ayağa kalktığında biraz hüzünle gözlerimi ona çevirmiştim. Hemen gidiyor muydu? Biraz daha kalsa olmaz mıydı? Biraz zor konuştuğum için sıkıcıydım biliyordum ama azcık daha otursa olmaz mıydı?

O ise düşündüğüm gibi kapıya yönelmemiş, atölyedeki üç farklı masamdan ince işçilikleri hallettiğim masaya doğru yürüyüp üzerindeki yapay ellerin tuttuğu gümüş yüzüğe bakmıştı.  Bir hafta önce gelen bir beyefendi istemişti bu yüzükleri, nişan yüzüğüydü. Altın olanı bitirmiştim ve gümüş olan kalmıştı sadece. Karanfil işliyordum üzerlerine.

You're My Solitaire - BaekYeolWhere stories live. Discover now